- 763 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İHANET ZİNCİRİ
İHANET ZİNCİRİ
Dr. Sadık ÖZEN
Yazımın başlığının, ilk anda, başta Laiklik olmak üzere, Atatürk İlke Ve Devrimleri’ne ihaneti çağrıştırmış olacağını sanıyorum. Ama amacım bu değil. Avrupa Birliği’ne girebilme çığırtkanlığının yaşandığı bu dönemde; özellikle şu günlerde, Almanya’nın bir kentinde, Türkler’in yaşadığı binanın kundaklanarak dokuz vatandaşımızın hunharca katledilmesi beni son derecede üzmüş bulunuyor. Kendimi kaptırdığım bu üzüntü nedeniyle hislerimi açıklama gereğini duydum. Bu vesile ile Avrupa’nın çeşitli ülkesinde biz Türkler’ e karşı ihanet derecesine varan tutum ve davranışları dile getirerek irdelenmesini istiyorum.
Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor: Ben “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” diyen ve bizlere “Muasır Medeniyet” yolunu gösteren Atatürkçü kuşağın bir ferdiyim. Avrupalılar’ ın geldikleri çağdaş düzeye, sahip oldukları sosyal ve teknolojik gelişimlere asla karşı olamam. Ama, bu özellikleri nedeniyle, kendimi körü körüne bir “Batılı” özentisine ve “Avrupa Birliği” hayaline de kaptıramam. Çünkü bu niteliklere, kendi yetenek ve olanaklarımızla da kavuşmamızın mümkün olabileceğini düşünüyorum. Yeter ki kendimize güvenebilelim. Yeter ki, devletimizi yönetenlerin sık sık dile getirdikleri “Vatan Sevgisi” ve buna bağlı olarak yaptıkları uygulamalar gerçek olabilsin. Yeter ki, “Yolsuzlukla ve yoksullukla mücadele edeceğiz” diye yola çıkanlar yeni yolsuzluk ve yoksulluklar yaratmasınlar. Yeter ki, “Tüyü bitmeyen yetimin hakkını yedirmeyeceğiz” diyenler yetim hakkı yemesinler. Bizim; unumuz, şekerimiz ve suyumuz var; helvamızı kendimiz karıp yiyebiliriz.
Şimdi; geçmişte Türk ve İslamiyet’i yok etmek için birbiri ardına düzenlenen Haçlı Seferleri’ni, Balkan Harbi’ni, Çanakkale Savaşları’nı, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarını ve maruz bırakılmış olduğumuz daha birçok savaşı unutarak günümüze gelelim. Dost, müttefik, stratejik ortak diye nitelendirdiğimiz, savunma ve dostluk paktlarının içinde olduğumuz Avrupa Devletleri ile münasebetlerimizi kısaca gözden geçirelim. Biz onların oluşturdukları “Birlik” e girebilmek için, siyasal ve ekonomik bağımsızlığımızı bile gözden çıkarabilir, her dediklerine “Evet” diyebilir, dayatmaları karşısında yasalarımızı bile değiştirirken, acaba onların; Ülkemize, Ulusumuza, Devletimize, dilimize ve dinimize bakış açıları nedir? Bunlar gerçekten bizim dostlarımız mı, yoksa, Haçlı Seferleri’nden günümüze kadar geçen bunca yıla rağmen, bizi sömürme ve yok etme planlarını hala sürdürmekte olan düşmanlarımız mıdır?
Önce en yakın Komşumuz Yunanistan’dan başlayalım. Biz, Atatürk ile Venizelos arasında başlatılan diyalogu hala sürdürmeye çalışıyoruz. Dinlerine saygı gösteriyor, kültürlerini yaşatmaya katkıda bulunuyoruz. Müziklerini, şarkılarını, oyunlarını ve yemeklerini bile benimsedik. Kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlerde onların yanında yer almaktayız. Bizim ve onların olan birçok şeyi onlarla paylaşmaya çalışıyoruz. Peki, bütün bunlar karşısında onlar ne yapıyorlar? Genel Kurmay Başkanlarımız birbirini ziyaret ederken ve 49 yıldan sonra ülkemize gelen Başbakanlarını ağırlar, dostluk nişanesi olarak aralarına kırmızı telefon hatları çekilirken, bu yapılanların bilincine varabiliyorlar mı?. Tam aksine ya yeni bir “Kardak krizi” yaratıyor, ya gemilerimizin önünü kesmeye çalışıyor, ya da “İt dalaşı” ile uçaklarımızı taciz ediyorlar.
Yunanistan’da yaşayan Türkler dillerini rahatça konuşamıyor, ibadetlerini istedikleri gibi yapamıyor, dini liderlerini hür iradeleri ile seçemiyorlar. Ege Kıta Sahanlığı, Heybeliada’da Ruhban Okulu açılması ve Ekümeniklik iddiaları bir türlü sona ermiyor. Bütün bunlar dostluk ve iyi komşuluk münasebetleri ile bağdaşabilir mi?
Bulgaristan’da da; bazı farklarla Yunanistan’dakine bezer şeyler yaşanmaktadır. Irkdaşlarımızın Türkçe konuşmaları, çocuklarına Türkçe isimler koymaları ve İslami kurallara göre ibadet etmeleri yasaklanmıştır. Bu konularda zaman zaman olumlu adımlar atılıyor gibi izlenimler yaratılsa da temeldeki sorunlar devam etmektedir.
Dost ve kardeş İtalya’nın, yalanlara dayalı sözde “Ermeni Soykırımı” iddiası ile ilgili olarak aldığı kararlar ve bunun yarattığı olumsuzluklar kabul edilebilir şeyler değildir. Zaman zaman sergilenen dostluk gösterileri; tamamen ekonomik çıkarlara dayalı olup yüzeysel bir görüntüden ibarettir ve sağlam bir temeli yoktur.
Almanya ile olan ilişkilerimiz çok eski yıllara dayanıyor olsa bile, aramızda gerçek anlamda bir dostluk bağı kurulamamıştır. Hitler Almanya’sının saldırgan ırkçı politikası zaman zaman hortlamakta ve gerçek yüzünü göstermektedir. Birkaç yıl önce Solingen’de yaşayan bir Türk ailesinin diri diri yakılışı bunun en belirgin örneklerinden biridir. “Pis Türkler kökünüzü kazıyacağız” sloganıyla, yakın bir süre önce dokuz vatandaşımızın diri diri yakılarak katledilmeleri, vatandaşlarımıza karşı beslenen husumetin ve yapılan yeni saldırıların bir başka örneği ve kanıtıdır. Böyle bir milletle dostluk ilişkilerinin sürdürülmeye çalışılması gerçekçi bir yaklaşım değildir. İki yüzlülük ve riya ile olumlu sonuçlara ulaşılamayacağı ve dost olunamayacağı bilinmelidir.
Fransa; ulusal zenginliğimiz olan etnik kökenlerimizi ve inanç ayrılıklarını bölücü unsur olarak kullanarak, PKK’ya destek vererek, ona silah ve para yardımı yaparak, parlamenterlerini ve hatta Cumhurbaşkanlarının eşini Türkiye’ye gönderek bölücü propaganda çalışmalarında bulunmakta, açıktan açığa bizi bölme çabalarını ve ülkemiz üzerindeki emperyalist emellerini sürdürmektedir. Bu arada Avrupa Birliği’ne alınmamamız için bütün gayretini göstermektedir. Bir taraftan da yasalarımızda kendi çıkarlarına uygun değişiklikler yapmamız için bizi zorlamaktadır. Bütün bunlar dostluğa ihanettir. Asla böyle bir dostluk olamaz.
Belçika; Ulusumuza, Ülkemize ve Devletimize karşı gerçek yüzünü Fehriye Erdal olayı ile ortaya koymuş, uluslararası anlaşmalara rağmen bu azılı teröristi ülkemize iade etmeyerek yargılamamıza olanak vermemiştir. Bununla da yetinmeyen Belçika, bu azılı katilin bağlı olduğu terör örgütünü terörist örgütler listesinden çıkarmıştır. Zaten, Belçika’nın, uzun yıllardan beri, kasıtlı olarak, Türkiye aleyhinde kötüleyici beyanlarda bulunan T.C kimliği taşıyan bazı bölücülere kucak açtığı ve onları çalışmadıkları halde maaşa bağlayarak koruduğu ve kolladığı bilinmektedir. Bunun yanında, aynı savunma paktında üye olmamıza karşın, uluslararası arenada sürekli olarak bizi kötüleyen ve zora sokmak isteyen çalışmalar yapmakta sakınca görmemektedir.
Danimarka, bir taraftan insan hak ve özgürlüğünün savunuculuğunu yaparken, bir taraftan da yüce dinimizin kurucusu Peygamberimiz Hazreti Muhammet’e hakaret eden karikatürlerin çizilmesine ve yayınlanmasına izin vermektedir. Bu da yetmiyormuş gibi, bu ülkede Hazreti Muhammet hakkında en olumsuz yazıların yazılması için yarışmalar düzenlenmiştir. Bütün bunlar, İslamiyet’e olduğu kadar, halkının büyük bölümü Müslüman olan Ülkemize, Ulusumuza ve insanlarımıza karşı yapılan aşağılayıcı hakaretlerdir.
Yüz yıldan beri, ülkemizi bölmek isteyen yeraltı örgütlerine kucak açan, onların ülkelerinde barınmasını sağlayan ve onlara destek olan İsviçre Hükümetleri son olarak sözde Ermeni Soykırımı’nı bahane ederek Türkiye ve Türkler’e karşı çok haksız ve düşmanca bir tutum izlediler ve bu olumsuz tutumlarını hala sürdürmekteler. Türkler Ermeni Soykırımı yapmamıştır diyenlerin cezalandırılmaları için yasa çıkardılar ve bu suçlamayla bir siyasi parti liderimizi mahkum ettiler. Bu son derecede hatalı, kasıtlı ve düşmanca bir eylemdir.
Avusturya Devleti, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Viyana’nın kuşatılması olayını hala hazmedememiş görünüyor ve bu izlenimi yaratacak bir politika izlemekte devam ediyor.
Burada tek tek ele almaya gerek görmediğim Kuzey ülkeleri ve İngiltere için de benzeri şeyler söz konusudur. Durum böyle iken, yani etrafımız Avrupa Ülkeleri’nin ihanet zinciri ile çevrilmiş bulunuyorken, iş başında bulunan iktidar tarafından hala Avrupa Birliği’ne girebilme çabasının sürdürülmesine akıl erdirilmesi mümkün değildir. Bu tutumu, sahip olduğumuz Türk ve Müslüman olma özelliğimizle bağdaştıramıyorum. Hele de İslamiyet dinine bağlılığı iddiasında bulunan ve laiklik ilkesine karşı tavır sergileyen bir hükümetin Avrupa Birliği’ne girebilme konusundaki aşırı isteğine anlam veremiyorum. İnşallah, dile getirmeye çalıştığım açıklamalar ışığında, bir gün, gerçeklerin görülerek olumlu sonuçlara varılmasını diliyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.