- 672 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİLİ
Ağzından bal damlayan bir nefis gazeteci-araştırmacı-yazar olmanın yanı sıra daha pek çok yetenek ve güzelliğin de Ustası O.
CUMOK’un (Cumhuriyet Okurları) düzenlediği brunch’a bir erkek dostumun davetlisi olarak katılmıştım uzun zaman önce.
Bakırköy taraflarında bir mekandı. İlçenin belediye başkanı ve bir iki konuşmacının kısa konuşmalarının ardından, konuşacağı kürsüye ilerlerken ayakta alkışlandı.
O andan itibaren tamamı dolu büyük salonda “nefesler tutuldu” dense yeridir.
Ne önlerindeki tabağa ne çay bardaklarına dokunan oldu.
Zeki Müren’in Gazino Günleri geliverdi aklıma bir an.
Sahnede kaldığı uzun saatler süresince ne servis yapılırdı ne dinleyicilerden (ne kadar hatırlı olursa olsun) çıt! çıkardı.
Salonun geniş pencerelerinin arkasından masmavi deniz manzarası uzanıyordu alabildiğine.
Önümde tiryakisi olduğum demli güzel bir çay.. Ve karşımda ALİ SİRMEN.
Gel de içme! İçmedim. Hiç dokunmadım herkes gibi ben de.
Salondaki insanların aydınlık yüzleri. Kalitesi. Artık çok gerilerde kaldığını düşündüğüm saygı terbiye ve duyarlılıklarının gözümün önünde olması en güzel tatlara bedeldi benim için.
Daha çok güncel konulara dokunduğu konuşmasının ardından soru-cevap bölümüne geçildi.
Dağıtılan pusulalara isteyenler sorularını yazıp verdiler.
Her soruyu ayrı ayrı cevapladı. Elindeki son pusulayı evirip çevirirken gözünün oturduğum masaya iliştiğini fark ettim. Hatta bir an göz göze geldik.
O pusula bana ait olabilir miydi?
Öyle olsa bile o kişinin ben olduğumu nasıl anlamıştı?
Ya da bana mı öyle gelmişti?
Yaptığı yaramazlığı fark eden afacan bir çocuğun ‘azarlanmayı’ beklemesi gibi bakışlarımı masaya eğerek utanarak bekledim pusulayı okumasını.
Okudu. Evet! Bana aitti...
Bakışları bir kez daha oturduğum masadaydı.
“Benim Efendim..” dedim, ayağa kalkarak.
Soru değeri taşımadığına inandığım şu sözleri karalamıştım insiyaki bir hareketle pusulaya.
Nasıl oluyor da bir ülke yıllardır kendisini hem bu denli övünüyor hem bu böylesine yerin dibine batırıyor? Yoksa burası dünya dışı bir gezegen mi?
Şaşırtıcı biçimde uzun uzun yanıtladı sorumu.
Hatta masadakiler “Sanki bu soruyu bekliyormuş!..” dediler.
***
Ali Sirmen
‘Yokistan Tasarısı’
Sevgili,
İlhan Mimaroğlu’nun 7 Temmuz 1997’de New York’ta kaleme aldığı, “Yokistan Tasarsı”nın iyice komprime bir özetini bu hafta sana aktaracağıma söz vermiştim.
Aslında işin doğrusu bu minik kitapçığı alıp okumaktı. Ama bir tek nüshası bile kalmadığı ve Pan Yayıncılık da yeniden basmadığına göre bu mümkün değil.
***
Yokistan, komünist-kapitalist bir ekonominin egemen olduğu bir diyar. Kapitalist çünkü bugüne dek, işleyebilen, amaçlarını gerçekleştiren tek ekonomik dizge o.
Ama devletin yönettiği bu kapitalst dizge kâr gözetse bile kâr kamu hizmetlerine, emekçi ücretlerine ve kârı artıracak diğer yatırımlara harcanır.
Yokistan’da, emek nesnel bir değerdir, tek ve eşit ücret vardır. Mesleği ne olursa olsun herkese aynı eşit ücret ödenir.
Her vatandaşın, kimlik kartı aynı zamanda o şirketin ve ülkenin bir hissesine sahip olduğunun belgesidir. Kimse birden fazla hisseye sahip olamaz.
Kimlik kartı aynı zamanda kredi kartıdır. Para yoktur. İhtiyaçlar kredi kartı ile giderilir. Devlet zaman zaman ücrete oranla bir kredi de verebilir.
Yokistan’da işsizlik yoktur. Emeklilik yoktur. Aile yoktur. (Dikkat, aile yoktur demek sevgi yoktur anlamını taşımıyor. Yalnızca toplumun temeli aile değil, bireydir.)
Mülkiyet yoktur. Kişi sahip olabileceği taşınabilir değerleri ömür boyu kiralamış sayılır.
Kişinin yalnız üretim araçlarının değil, ülkenin tümünden tek bir hisse oranında payı varsa da bu pay ancak ömrü boyunca geçerlidir. Sonradan başkasına bırakılamaz.
***
Mülkiyet olmayışına doğrudan, aile olmayışına dolaylı bağlı olarak miras yoktur.
Yokistan’ın ekonomisi büyük ölçüde tüketime yöneliktir. Tüketim alanı kâr getiren halk hizmeti sayılır ve kâr getirmeyen halk hizmetlerinin giderlerini karşılar. Her yurttaşa ödenen ücret ve verilen sınırlı kredi tüketime sunulan mal hizmetleri karşılamaya yeterlidir.
Yurttaşlar tüketime özendirilirler, ama bu reklam yoluyla olmaz. Reklam yoktur.
Özel girişim vardır. İsteyen kişi iş kurmak için başvurur, devlet inceler, yeterli görürse, o kişiye iş kurması için para verir, onu yönetime getirir. Kişinin bundan sağlayacağı tek şey iş kurmanın doyumudur. Yoksa o da aynı ücreti alır, onun için de mülkiyet kuralları herkes gibi işler.
Sağlık hizmetleri bedavadır.
Spor ancak beden eğitimine yararı oranında vardır. Herkesin eşit oranda kazandığı bir ülkede yenmenin yenilmenin kural olduğu spor oyunlarının kaldırılması gerekmiştir.
Özel taşıt yoktur, ulaşım toplu taşıt araçları artı taksi ile yapılır. Kişi ancak istediğinde bisiklet edinebilir. Özel otoların ve taşıtların yokluğu çevre kirlenmesi, trafik ve otopark çirkinliği sorunlarını çözmüştür.
Devlet yabancı şirketlerin ülkeye yatırım yapmalarını özel anlaşmalarla düzenler.
Turizm ülkenin önemli gelir kaynaklarından biridir.
***
Yokistan’da seçimlerle gerçekleştiği yolunda aldatıcı bir savın ürünü sakat bir demokrasiden uzak durulmuştur. Vatandaş sandık başına gidip seçim propagandalarıyla kendilerini aldatan çoğunlukla yeteneksiz kişileri oy vermek gibi yanıltıcı aldatıcı giderek uyuşturucu bir oyundan kurtulmuş olduğunu bilir.
Parlamento yoktur. Yurttaşların her biri kendilerini bir parlamento üyesi gibi görür.
Vatandaşlık doğum veya göç yoluyla kazanılır.
Doğma büyüme vatandaşlar eğitimleri boyunca (eğitimin bedavadır) dinden arıtılmış olarak yetiştirilirler.
Göçmenler ülkede hiçbir tapınak olmadığını bilerek yurttaşlık hakkını kazanır.
Kişi kendi isteğiyle vatandaşlıktan ayrılabilir.
Nüfus artışını yurttaşlara devlet bütçesindeki kâr payından verilen eşit paylarla oranlı tutmak amacıyla doğumlara çok sıkı denetim uygulanır.
***
Bazı bölümlerini atlayarak ve çok özetleyerek, yerin müsaadesi oranında ancak bu kadar anlatabildim “Yokistan”ı.
Daha ayrıntılı da anlatabilseydim, yine de tam olarak özümsemek güç olacaktı. Çünkü normalde, insanoğlu, kendisine sunulmuş dünyayı tek mümkün sayıp gerisini reddetmek eğilimindedir.
Oysa, önemli olan başka tür yaşamların ve toplumların da var olabileceğini anlamak.
Bilmiyorum Sevgili, İlhan Mimaroğlu’nun “Yokistan”ını nasıl buldun? Beğenmediysen bile hiç değilse, onun başka bir dünyanın mümkünlüğünü hücrelerine kadar sindirmiş müstesna kişilerden biri olduğunu görmüşsündür.
Yeni ve daha yaşanası, daha yaratıcı, daha özgür dünyalar o insanların eseri olacak.
İlhan Mimaroğlu’nu bir kez daha, hayranlıkla, şükranla, saygıyla anıyorum.
5 Ağustos 2012 – Cumhuriyet
***
( Sayın Ali SİRMEN ’nin engin hoşgörüsüne sığınarak kendimce bir iki satır karalamak istedim ben de.
Bu toplum Yaradan’dan bile kokmadı SOSYALİZM’ den korktuğu kadar.
Neymiş? Din elden gidermiş!
Neymiş? Özgürlükleri ellerinden alınırmış!
Yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu feryatlarının hiç dinmediği bir toplumun şu yürekler yakan, içler acısı hali nedir o halde?
Her bir yerin karış karış satıldığı. Yıllardır Dış Ülkelerin boyunduruğu altından ezilen, Emir Kulu haline gelen. Ve İnsan Onurunun ayaklar altında süründüğü bir toplumun ÖZGÜR olduğunu mu düşünüyorsunuz siz hala?
Korkmayın! Bu ülkenin başına her tülü musibet gelir, lakin Sosyalizm gelmez!
Çünkü Yaradan’ım; bu sözü başka özü başka. Dışı başka içi başka sahtekar topluma bu güzellikleri layık görmez! )
YORUMLAR
Yine harikaydınız Tülin hanım. Yine akıllıca ve etkili bir yazıyla düştünüz sayfama.
Sizin o güzel yüreğinizi selamlıyorum ve Allah razı olsun diyorum.
Keşke malın, mülkün tek sahibi Yaratan diyen bizler bunu sanal düşlerimizden gerçek düşüncelerimize aktarabilseydik.. İşte o zaman içimizde, dışımızda, özümüzde bri olurdu.....
Sevgiler güzel dostum.
TÜLİN ÖZTUNÇ
Senin o eşsiz yüreğin sebep oldu buna. ALLAH senden razı olsun asıl. Bu zamanda böyle bir düşünce böyle yüreklice bir SES ...
AHH...YÜREĞİM ŞİFA BULDU Canım benim...