Kızkulesi..
Büyük anne mi hatırlıyorum, bana hikayeler anlatırdı
ama aklımda sadece bir tanesi var ki o hikaye değil efsaneydi.
Daha sonraları biyerlerde okudum ama,
Ben bunu hangi kitap yada dergide okudum hatırlamıyorum.
Doğruluğunu emin olmak için ve unuttuğum yerlerini hatırlamak adına google
araştırdım hatırladığımın aynısıydı;
Kızkulesi Adası, Kubadabad Saltanat Kentinin haremliğiymiş. Ada da çevresi sularla çevrili bir kale ile, birbirinden güzel köşklerin ortasında yüksek bir kule varmış.
İşte bu kölede cariyeleri ile birlikte Selçuklu Sultanının güzeller güzeli biricik kızı yaşarmış .
Sultan, düşünde (başka bir rivayete göre falında) sevgili kızının yılan sokması sonucu öleceğini görmüş. Yaptırdığı ve Kaleye ve içinde kuleye kızını bunun için kapatmış. Öyle ki, kuleye yılan girmesinde diye beton borularla Anasmaslar’dan Adaya su ve süt akıtılmış. (Anılan iki sıra beton boruların kalıntıları günümüze kadar gelmiştir.)
Böylece yıllar yılları kovalamış ve günlerden bir gün güzel Sultan ateşlere düşüp hastalanmış. Ülkenin en ünlü hekimleri zor bulmuşlar devasını. Sevgili Sultan yeniden sağlığına, mutluluğuna kavuşmuş. İyileşmesini kutlamak için armağanlar yağmaya başlamış kuleye. Yaşlı bir köylü kadında bir sepet üzüm getirmiş. Meğer üzümlerin içinde bir küçük yılan varmış.
Yılan o gece uykuya dalan güzel Sultanı sokup öldürmüş.
Kaynak: www.msxlabs.org/forum/efsaneler/205209-kiz-kulesi-efsanesi.html#ixzz1xEMmdk6y
Kızkulesi`ni hep uzaktan gelip geçerken görürdüm.
Eh artık emekli olunca vakit bol ya; Akşam niyet ettim, sabah soluğu
Kabataş`ta aldım. Biraz bekledikten sonra oraya sefer yapan tekne geldi.
Binerken rezervasyonunuz var mı diye sordu kaptan,
alık, alık yok dedim.
Zaten saat on gibi, ve hafta ortası, iki tane genç, sırılsıklam aşık oldukları
birbirlerine sımsıkı sarılışlarından belli.
Teknede zaten üç kişiyiz yolcu olarak, bir de rezervasyon neyin nesiydi bilmiyorum.
Demek öğle bir uygulama varmış öğrenmiş oldum bunu da..
Çocukluğumdan bu yana hiç küçük teknelere binmemiştim değişiklik oldu.
Deniz dalgalıydı, teknede küçük olunca, gözüm can yeleklerini aradı, tam oturduğum koltuğun altındaydı :))
Ada`ya inince kulenin giriş kapısına kırmızı yolluk serilmiş.
Sanırsınız yabancı devler erkanı teşrif edecekler..
Ya da özellikle gelenleri önemsenmek adına seçilmiş bu kırmızı yolluk..
Ama başarılı da insan da olmuşlar, o duyguyu yaratıyor insan da..
Yani ömrüm boyunca hiç kırmızı halıda yürümedim demiyeceğim :))
Giriş aydınlık, karşıda çok hem de bayağı loş bir restoran.Bir masa da Anne ve küçük kızı
spagetti yiyorlar. İki masa da guruplar var kalan masalar boş.
Geri çıktım ve en üst kata çıkıp aşağı inerken incelemek istedim ve öğlede yaptım.
Ben bu boğazın en göz alıcı mekanını, karşıdan o kadar yüksek olduğunu tahmin
etmiyordum.
Çıkana kadar bayağı nefes nefese kaldım, biraz da çok aceleci ve hızlı yürüdüğüm
için, san ki arkamdan atlı kovalıyor..Sakin olsan ne olur san ki.
En nihayet kulenin etrafını çevreleyen terasa gelince kameramı açtım..
Şimdiye kadar hep denizden kulenin resimlerini çekmiştim. Şimdi
tam tersi, kuleden sahili resimledim. Aslın da değişen bişey yoktu, çünkü muhteşem
bir şehirde tarih kokan, efsanelerle dolu çeşitli kültürlerin buluştuğu medeniyetlerin
içindeydim..
En üst kat Kefeterya
Alt kata inen merdivenler temiz güzel ışıklandırılmış
Eskiyi hatırlatan, hatta içine çeken bir müzik çalıyor, ortam, müzik, tam bir uyum için de..
Duvarda ki tablolar benim için mükemmel eserler, loş salonun içinde resimler
çok güzel ışıklandırılmış insana bişeyler yaşatıyor o günlerin ruhu hala orada san ki..
Eğer görmediyseniz bu tarihi mekanı muhakkak görün o havayı soluyun derim
ve o günlerde kullanılan objelerle sade ve güzel şekilde dizayn edilmiş, bu güzel mekanı
gezmek başka keyf, dışarısı başka bir güzellik..Cennet gibi bir vatan`da yaşıyoruz
birde kıymetini bilsek..
Pencereler küçük ama insanı daraltmayan keyfli bir yer.
Pencerenin yanın da belki o günlerden kalma bir ayna salonun loşluğuna
san ki bir aydınlık getirmiş gibi dikkat çekiyor, insan haliyle yanına gidip
bakmak istiyor..Acaba kaç binlerce isan yüzü yansıdı bu aynaya?
Aydınlatmaya bayıldım insan mutlu oluyor ahşap merdivenler de
inip çıkarken..O kadar çok şey düşündüyor ki insana asırlar öncesiyle
bu günün teknolojisinin karşımı duygu fırtınası yaşatıyor insana..
Kıralın kızı; Sahi sen bu merdivenlerden çıkıp inmişmiydin?
Yoksa sadece bir efsanemisin..?
Söyle kıralın sevgili kızı ruhun bu tablonun içinden bakıyormu dünya ya.
Bu fırtına ruhlar da mı kopuyor, yoksa doğanın öfkesimi..
Çok hoş
Ve veda zamanı, bir daha gelene kadar..
Aklımın bir köşesine biraz daha sindiniz, bu mekanın görünmeyen ruhları.
Yüreğimin birazını burada bırakarak ayrılıyorum, ama en yakın zamanda tekrar
sizi ziyarerete geleceğim. San ki bişeyler eksik kaldı duymadıklarım ve beni etkileyen
geçmişin kalıntıları, burada hala var olduğunu hissttiğim ruhlar..Sizi biraz daha hissetmek
istiyorum..Bu bloğu gören olsa bu kadının aklından zoru var diyeceği kesin ama ruhların
varlığına inan ben klinik bir vaka değilim inanın..Aslında hepimizde biraz delilik, deli yanlarımız vardır. Bastırırız kendimizi kontrol ederiz. Bende öğleyim kontrollü, çokta geveze de değilim.
Ama sayfamda özgürüm, delilik de dahil, her şeyi not düşerim seyir defterime..
YORUMLAR
İSTANBUL 2
Kız kulesindeki esir kız,
Alışmış esaretine.
Bir el sallamadı,
Pencereden gönlüme.
Oysa ben..
Ne hayellerle gelmiştim.
Rüzgar sesini verdikçe Anadoluya.
Seni kurtarmaya gelmiştim.
Uzatsaydın elini.
Denizi dinlemezdim, ayıran bizi.
Bir gösterseydin yüzünü,
Başkasını görmezdi gözlerin.
Belki benden utandın.
Belki bunca sene sesini,
Kulak vermeyen insanlardan.
Ama ben duydum sesini, inan...
•
Görmek isteğim yerlerden biri,yazınızı okuyunca gördüm saydım kendimi.Tebrik ederim saygılarımla.