- 863 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
MİSAFİRİME
Bir misafirim var bugün..Çok sevdiğim bir arkadaşım..Ben ne kadar hoş geldin desem de O’nun gönlü hoş değil yazık ki..Yağmur yüklü bulut misali kah ağlıyor, kah gözyaşları izin verdikçe anlatıyor.İnsan acısı acısına denk geleni iyi bilir iyi anlar ya kimi öfkelenip kimi birlikte ağlaşıyoruz.
E sorun ne dediğinizi duyar gibiyim sorun uzak değil.. İnsana sorun genelde en yakınından gelir en çok sevdiklerimiz incitir bizi gerisi dış kapının mandalı takmayız bile ama sevdiklerimizin sırtımıza sapladığı bıçağın acısı ölene kadar unutulmaz, unutulamaz da… Tabir caizse adı hayat arkadaşı, yol arkadaşı, dert ortağı, iyi günde kötü günde yanında olacak olan kişi her zamanki gibi..Allahın emaneti diye kulluk bağlamında söz vererek eş edinen kişi..Yine ahde vefasızlık, yine sorumsuzluk yine verilen sözü inkar..
Sahi size neler oluyor beyler..Belki bu aralar çok çatıyorum sizlere ama kusura bakmayın hiçbir devirde erkekler bu kadar sözünden dönen ahde vefa göstermeyen sorumluluklarını reddeden, hatta sorumluluklarını unutmak düşünmemek adına kendince icat ettiği oyunların meşguliyetlerin ardına saklanan, emanete ihanetle cevap veren gafil kimseler olmadı hiç…
“Dikkat edin! Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz halkı güden bir çobandır ve güttüklerinden sorumludur Erkek ailesinin çobanıdır ve onlardan sorumludur Kadın da evi ve çocuğu hususunda çobandır ve onlardan sorumludur.” Der peygamberimiz (SAV) çoban kelimesi burada kimseyi irite etmesin anlamı idarecilikle özdeşleşmektedir.
Peki kendi sorumluluğunu kul olma noktasında dahi taşıyamayan bir adem nasıl bir eş ve baba olma sorumluluğu taşır..Genellikle problem varsa özellikle çözmek yerine kaçmayı tercih etmekte zamane erkeği..Bu da yetmiyor kalkıp helal dairesinde fetva verme yetkisini de kendinde buluyor yazık ki…
Bir çiçek sevildiğinde açılıyor.Vahşi bir hayvan sevgi ile ehlileşiyor, yılan deliğinden bile hoş sözle çıkıyor..Bir damla suyun bile molekül yapısı deneyler ispatlamış ki güzel söz duyduğunda farklılaşıyor..Hal böyle iken bir eş neden tatlı bir çift sözü, gönülden taşan sevgiyi ailesinden sakınır.. Neden hep eşlerini ve çocuklarını kendi varlık ve konforlarının tedarikçisi konumunda görür erkekler..Neden hayratlıktır kullanımlarına bir kadının yüreği.. Hibe edilmiştir, sevgisizliğe mahkûmdur bir kadının ömrü… Neden daha öteye taşıyamazlar yaşamlarının kalitesini…
İlk olarak erkeklere “örtünüzü omuzların üzerine alın” emri geldikten sonra kadınlara seslenilmiştir ayette “örtünüzü başınızın üstüne alın” Ve yine Hadisi Şerifte kadın ve erkek birbirinin örtüsüdür der..Peki değişen ne oldu bir erkek eşinin sorumluluğunu mutluluğunu huzurunu çocuklarının sağlam bir yuvada huzurla sevgi ortamında büyümesini temin etmesi gerekirken buna dair nikah akdinde söz vermişken, nasıl olurda ihaneti sorumsuzluğu vefasızlığı seçer..
Kadın ne yapar bu arada her gün biraz daha eksilir biraz daha azalır erkeğine karşı güveni.. Onunla olan geleceğe dair umutları biter..Kırılır sevinçlerinin beli..Tükenir eşinin her gün gözünde geleceğe dair kredisi..Erkek bunu fark ettikçe öfkelenir kayıtsız şartsız itaatlerine programlanmıştır.. Tablonun ardındaki boyanın kimin rengi olduğuna bakmaz. O ortaya çıkan rengi beğenmemiştir.. Rengi sorgular, durur... Öfkelendikçe ne çok dal kırar her bir filiz yeşeremeden öfke ile kırılıp yitmiştir. Kısır bir döngünün içine girer yaşam.. Kadın küskün, erkek öfkeli.. Bu böyle devam eder ta ki biri diğerinde kendini bitirip, diğeri tam anlamıyla tükenene kadar.. Sonra ise Yaratıcının en sevmediğim helal dediği boşanma girer devreye öyle ki “ Arşı ala titrer bir erkeğin yenemediği egosu sayesinde…
Sadece evime değil gönlüme misafir ettiğim yazık ki biz ahde vefasızlığı ezelden öğrenmişiz. Nitekim ruhlarımız "elestü birabbiküm?" sorusuna karşılık olarak "evet" anlamına gelebilecek pek çok kelime arasından "Bela" yı seçmişiz.
Ah be güzel misafirim yazık ki bir avuç çamurun son hali gözünün önündeki;
Ama o var ya
Sana tavsiyem sığınılan gönül var ya
Allah’ım O’ndan mahrum etmesin bizleri..
Sular olsa da zakkumdan, namert elinde,
Bil ki sular var Kevser, dost elinden…
Namert elinde komasın bizleri Yüce Mevla’m
Ahlak hastalığından muhafaza etsin cümlemizi
Görelim bakalım;
Hoş sabr-ı Cemilindir,
Takdir-i Kefilindir,
Allah ki Vekilimdir;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Perihan KILIÇ
ESMİZE 5 Ağustos 2012
YORUMLAR
bunlar şu an çoğaldı be usta....sorumsuzluk diz boyu....allah sonumuzu hayıra getire çıkmazlara ses olmuşsun saygılar....saevgiler
Esmize - Perihan Kılıç
Belki en büyük ama hiç kimsenin görmek istemediği konulardan birisi, geçimsizlik...
Bu kadar hızla değişin bir ortamda evlilik müessesesi de batılının istediği gibi batıl oldu.
Bu hususta suçlu tek erkek mi?
Tabi ki hayır.
Peki ya kadın.
Olur mu ya...
Çocuklar mı o zaman..
Değil tabi ki.
Geçim şartları mı...
Oda sayılmaz...
Ya kaynana kayınvalide.
Onlarda sorun değil...
Peki o zaman mesele nerden kaynaklanıyor.
Acizane tesbitim odur ki birincisi İslamı bilmemek, yani emanet duygusunun törpülenmesi.
Bir erkek düşünün evinin temizliğini yapan, çamaşırını yıkayan, yemeğini pişiren, çocuklarını büyüten bir bayanı (eğer eşi olmasaydı)her iş için kaç kere teşekkür edecek minnet duyacaktı.
Ama eşi olduğu için teşekkür lafzını unutmuş hala eksikleri var mı onu arama telaşında.
Bu kadın içinde geçerli.
Kadının çalışması bir başka mesele.
İşe giden kadın süslenir püslenir işe gider akşama kadar gelen bütün insanlara(kadın ve ya erkek) tebessüm ederek işi neyse onu yapmaya çalışır ve elbette akşam yorulmuş olarak eve döner.
Yabancılara gösterdiği ilgiyi eşine gösterecek hali kalmamıştır.
Eşide o ilgiyi göremeyince meseleler büyümeye başlar.
Ekonomik şartlar bir başka sorun.
Kanaat olmayınca falanca şunu alır da ben nasıl almam fikri ortalığı kasıp kavurur.
Halbuki örnek aldığı Alemlere Rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamberin kızının mihri ve çeyizi malumunuzdur.
Sözün kısası bütün meselenin başı İslamı bilmeye, bildiklerimizi de yaşamaya geliyor.
Tebrikler.
Sağlıcakla.