- 621 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yirmiyedinci Dakika
Gecenin 00:27’si. Tek başımayım odada. Radyo çalıyor. Işık kapalı. Perdeyi açtım. Dolunay olmasa da güzel bir ay vardı. Dışarıda sessizlik ve kimsesizlik. Gözümde inceden nağmeler mırıldanmakta, nedensiz kaybettiğim insanlar gözümün önünde o sokakta. Yazılarımın ham maddeleri onlar, esinlerim ve her bir şeyim.
Kendime:
"Tesadüfen kurtulduğunu düşündüğün anda, her şey en baştan başlar ya, aşık olursun. Hayatında üçüncü defa bir gül almışsındır başka amaçlarla başka bir kıza ve sevdiğin kızın son kez yüzünü görüşünün üstünden aylar geçmiştir o güne değin, yine onu görürsün, gül ise başkasında. İlla birileri çıkacaksa hayatından, aşk için çıksın!"
Güle Değene:
"Sensiz yapamıyorum. Seninle de yapamıyorum. Ama sensizken gerçekten yapamıyorum. Şu anda gecenin 00:27’sinde sadece mum ışıklarının aydınlattığı, sadece onların ısıttığı ve minderlerden başka hiç bir eşyası olmayan bir odada olup, şiirler, öyküler ve masallardan bahsetmek istiyorum seninle. Gülüşünü, sesini, sıcaklığını. Kışımı ısıtmanı. Kartopuyla yakmanı istiyorum beni.
Oysa, yoksun. Sıradan bir arkadaşın olamayacak kadar karışık biriyim belki de.
Seninle olmuyor, sensiz de olmuyor. Ama olmayacaksa, seninle olmasın. Yani sen, sen olduğun için, sensiz nasıl olmadığını hiç bilemezsin, mümkün değil bu. Gel be, seninle olmasın nasıl olsa olmayacaksa!"
Hiç’e:
"Senin için yapmayacağım ne kadar çok şey var bir bilsen."
15 Aralık 2011 Perşembe 00:27