- 958 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
En İyisi Kaçıp Uzaklaşmak
Ne olmuştu bu Cafe’de? Her şey ne güzel başlamıştı oysa. Dizüstü bilgisayarımla oturup internete bağlanabileceğim bir yer sormuştum ve ardından siparişimi vermiştim. O anda içime doğan güzel bir konu yakalamıştım ve internet bağlantısı yerine öykümü yazmaya başladım. Hiç takılmadan bir sayfa dolusu yazdım bir anda. Öykümün kahramanları ne dersem onu yapıyorlardı. En ince detaylara kadar sorunsuz inebiliyordum.
O bayanı gördüğüm anda her şey alt üst oldu. Yazmakta olduğum öykü bile karışık bir hal aldı. Yazdıklarımı sileyim mi bırakayım mı bilemedim. Hangi öykü kahramanıma sorduysam bir yanıt alamadım.
Bu minyon tipli mini etekli güzel bayan Cafe’den içeri girip tam karşımdaki masalardan birine yaklaşıp sandalyeye oturunca elim ayağım birbirine dolandı. Oturduğu yer iki basamakla çıkılan benim olduğum yerden biraz yüksekçe bir yerdi. Önce çok fazla önemsemedim, hatta görmezden geldim. Yüzü benden yanaydı ve mini eteği ile çok hafif açık bacaklarıyla tam karşımda otururken bir anda kızardığımı hissettim. Gerçekten kızarmış mıydım ve o bunu anladı mı bilmiyorum. En iyisi yazmakta olduğum öyküme odaklanmalıyım, diye düşündüm.
Olmuyordu galiba. Bakışlarımı kontrol edemiyordum. Yazmak için kendimi zorlasam da, ekrandaki paragraflar dolusu yazıların içerisinde karşımdaki bayanın çekici bacakları duruyordu sanki.
Bir şeyler yazıyordum ama karşımdaki bayan beni bir anda gençlik yıllarıma götürmüştü. Bir an, yüzümde ilk kez çıkmayı teklif ettiğim liseli kız arkadaşımdan suratıma yediğim şamarın acısını hissettim.
Yazmakta olduğum öykünün konusu değişmişti sanki. Çok başka şeyler yazıyordum. O ana kadar yazdıklarımla örtüşen bir konu da değildi, bağlantısı da yoktu artık.
Böylesi bir sıkıntı içerisinde kıvranırken, bayanın ısmarladığı portakal suyunu içip bitirdiğini, hesabını ödedikten sonra kalkıp gittiğini fark etmemiştim bile.
Sözde yazıp bitirmiştim öykümü ve epeyce zaman geçirmiştim bu Cafe’de. Akşam olmak üzereydi. Eve gitmek için iş dönüşü yollardaki kalabalığın içerisinde buldum kendimi. Aklım mini etekli bayanda kalmıştı galiba. Her gün yürüdüğüm, gözüm kapalıyken bile kolaylıkla yolumu bulabileceğim sokaklardan aklımın karışıklığı ile tam üç kez aynı yerden geçip durdum. Öyküm bitmesine bitmişti de bambaşka bir sona varmıştı ama. Baştan düşündüğüm bu değildi.
O günün sonunda çok kızdım kendime. Ne kendimi ne de öykümü kontrol altında tutabilmiştim. Nasıl davranacağımı bilememiştim. Oysa hiçbir şey olmamış gibi kendimi yazdığım öyküye kaptırıp sadece yazmaya yoğunlaşabilirdim. Hatta gidip o bayanla sohbet bile edebilmeliydim. Etmeliydim de. Ama sanırım buna cesaret edemedim. Kendi kendime konuşup durdum bütün gece. Yaşananları paylaşabileceğim kimse yoktu ki yanımda.
Neyse ki atlatmıştım bu komik belki trajik durumu. Yarın başka bir gündü ve ben yarın bu olayı unutmuş olacaktım. Kolay olmadı ama unutmak. Uyuyuncaya kadar aklımda bu gülünç durum takılı kaldı.
Hem konuşmak isteseydim bile ne diyecektim ki o bayana?
-Benimle çıkmak ister misiniz? Bütün ilgimi çektiniz çünkü. Hoşlandım da sizden. Hele siz öyle mini eteğiniz ve yarı açık bacaklarınızla karşımda oturunca çok daha hoşlandım sizden. Bu yüzden sizinle çıkmak istiyorum mu deseydim?
Ya da şöyle mi deseydim?
-Bayan, lütfen başka bir yerde oturabilir misiniz? Ben burada öykü yazıyorum ve siz mini eteğinizle benim dikkatimi dağıtıyorsunuz.
Çaresiz ne yapacağımı bilememenin sıkıntısıyla bir süre düşündüm. Bir erkek böylesi durumlarda nasıl davranmalı? Nasıl bastırabilir ki duygularını? Hormonlarımızdan dolayı utanmalı mıyız yani?
İşte böylesi anlarda, tam da böylesi anlarda, bir erkeğin karşısına mini etekli bir bayan geldiğinde, şeytan da aynı anda erkeğin omuz başında beliriyor adeta. Onun saatidir artık. Kışkırtıp durur erkeği.
-Bekle, bak şimdi tam senden yana dönüp bacaklarını da hafiften açacak.
Aptalca inanırsın şeytanın dediklerine ve o anın dışındaki tüm dünyadan soyutlarsın kendini. Aklın, iraden, kişiliğin bir anda sandıklara kapatılıp kilitlenir. Sadece erkeklik hormonların ayaklanır.
Sürüp gitti bu durum gece boyunca.
Ertesi gün öğlene doğru uyandığımda o anları hatırladım ve kendimden utandım.
Tesellim?
Lanet olsun, dedim kendi kendime.
Erkeklik işte.
Yoksa şeytana mı lanet okumalıydım?
Durun! Bakın aklıma ne geldi!
Yoksa o bayan şeytanın kendisi miydi?
YORUMLAR
Allah herkesin eline bir kalem verir hadi yaz diye.Kimi ağzına sokar kalemi saatlerce düşünür.Kimisi de düz yolda at koşturur gibi gider.
Allah size ne güzel bir meziyet vermiş.Hani derler ya Allah vergisi diye.Sizinki tam Allah vergisi.
Öyle güzel yazıyorsunuz ki pamuk helva gibi başlamayla bitmesi bir oluyor.Üstelik de tadı damağında kalıyor insanın eyvah ne çabuk bitti dedirtiyor.
--Görünmeyen Varlıklar -- diye bir kitap okumuştum.Melekler yeryüzünde dolaşırken insan kuş vs.şekillerde bizlere görünürmüş.Biz onların melek olduğunu hiç farketmezmişiz.
Bizim balkona hiç kuş gelmez.Hiç görmedim.Dün bir serçe geldi.Hem de hiç kaçmadan gözümün içine bakarak ötüp durdu.Ürkmesin diye dakikalarca seyrettim.Bu herhalde bir melek diye düşündüm.
Kafede karşınıza bacağını açıp oturan bayan da büyük bir ihtimalle şeytanın ta kendisiydi.
Yazınızı tebessümle hatta arada da kendimi kaybedip sesli gülerek okudum.
Böyle yazabilmek.Hissediğini de okuyana yaşatabilmek her yazara göre değil sanırım.
Bazen kaçırıyorum.Bazen da ucundan yakalayınca çok seviniyorum.Aslında bana internette yazmak ve okumak yasak.Ama sizin yazınız olunca kendimi kaybediyorum.
Siz yazın bene de kaçamak yapıp okuyayım.Benim için büyük bir zevk.
Sağlıcakla huzurlu ve mutlu kalın.Kaleminizin mürekkebi sakın bitmesin.
Hüseyin Akdemir
Şeytan kadın da olsa erkek te olsa bin kez lanet okurum.
Öykülerde bu tür şeylere pek takılmam. Edebi bir eser farklı, işin tasavvuf veya inanç boyutu farklı.
her defasında okumaya ayırdığınız zamanınız ve emeğiniz için yürekten teşekkür ediyorum size.
saygı ve sevgiyle kalın...