DİN-L(EN)-İ-YORUM
DİN-L- (EN) - İ- YORUM
Güzel konuşmuyoruz, dolayısı ile güzel dinleyenlerimiz de olmuyor. Artık hoş sohbetlerimiz yok! En sevdiklerimiz ile beraber olsak da bir süre sonra bir kaçış ortamı buluyor, sıkılıyoruz.
Görsel bir toplum olduk. Bakıyor, bakıyor, bakıyoruz! Her yere bakıyoruz. Öğretmeyi bile çocuklarımıza, göstere göstere yaptırıyoruz. Ama bir süre sonra da o her şeyi görmeye alıştırdığımız, görmek de istemiyor. Önce görüyor dediğimiz, sonra bakmaya, daha sonra boş bakmaya, daha sonra da hiç bakmamaya başlıyor, kafasını çeviriyor. Görmek, sanılanın aksine tatmin etmiyor insanı.
Göz, hızlı bir tüketici. Gördüğü her şeyi yok ediyor ve vefasız: çabuk da unutuyor!
Çoğu zaman bireysel, egoist, bencil. Usanıp bıraktığını paylaşıyor, ya da çok hoşlandığını.
Vesselam: liderliğe yakışmıyor görmek!
Sabırlı, hoşgörülü, paylaşımcı bir özelliğimiz daha var bizim.
Dinlemek…
Dinleye, dinleye öğrenirdik. Görerek öğrenmenin yanında, dinleyerek öğrenmek bir akademik üst öğrenme biçimi gibi bir şeydi. Dinlerken hayal ederdik, ileri hamleler düşünürdük, anlatana hayranlık besler, dili kavrar, başka yerlere de bakabilir, hatta dinlerken başka işler de yapabilirdik. Gözümüz izin istese de, izin verir, ama yine de gözlerimiz kapalı olsa da dinleyebilirdik.
Şimdi dinlemiyoruz. Dinletmeye çalışanlara saygı da duymuyoruz. Belki onlar da iyi anlatmıyorlar ama çoğunluk sorun bizde; dinlemiyor, dinleyemiyoruz!
Alık-alık bakmanın da ötesine geçtik, kafamızı çeviriyoruz her şeyde. Bencilleştik, vurdumduymaz olduk, içimize kapandık. Dinlemeyi bırakınca, bedenimiz ile birlikte, içinde bulunduğumuz toplumun da ahengi bozuldu.
Bazen doluyoruz, sinirleniyoruz ama gösteremiyor, konuşarak rahatlamak istiyoruz ama; konuşamıyoruz da…Hasbelkader konuştuğumuzda da, dinleyen bulamıyoruz bu sefer.
Masalları, hikayeleri, anıları olmayan toplumların geleceğe dair de pek ümitleri olmuyor ne yazık!
Bugün nefis bir bahar günü ve ben düştüm yollara, dinleyecek insan arıyorum. Tabiatı dinlemek, Karacaahmet e benzettiğim eski mezarlıkta kuşlara kulak vermek, Tabakhane, Karamemet sokaklarında yaşlı, beyaz örtülü teyzelerle hasbıhal etmek istiyorum. Kızıldağ’a çıkıp çamlara, Saburhane’de çınara, ya da yirmi günlük bayramı için, mayıs başı süslenmiş erguvanlara yaslanıp, duymak istiyorum onları. Akyaka’da balıkçıları, Yaraş’da piknikçileri, Dırlavan’da düğüncüleri, Dümberek’te emeklileri, pazaryerinde yere çömelmiş üreticileri dinlemek istiyorum.
Biz dinlemedikçe birbirimizi, birileri hep din-le- yecekler bizleri!
O bizim gözbebeğimiz; eskitip atmayalım, geri çağıralım meclislerimize. Yolda, okulda, evde, işyerinde, çalışırken, koşarken, sırtüstü yatarken, nerede olursak olalım ve her yerde dinleyelim. Can kulağı ile, gönlümüz, idrakimiz ile, bütün saygı, sevgimiz ile dinleyelim.
Dinleye din-leye, din-le-nelim!
“Dinleme, en önemli iletişim davranışıdır. Bir kişiye varoluşun beş boyutunu yaşatmanın en etkili yolu, o kişiyi dinlemekten geçer. Çünkü insanlar, ancak bir başkası tarafından dinlenirken kendilerini bulur, kim olduklarını anlarlar. Dinlenmeyen çocuk gelişemez; çünkü varoluşun beş boyutunu yaşayamaz. Çocuğun gelişimi için ailede dinleme ne denli önemliyse, öğrencinin gelişmesi için de sınıfta dinlenmesi o denli önemlidir. Yine aynı şekilde; çalışan, gerçek değerini ve onurunu, işyerindeki dinlenme süreci içinde keşfeder. Ailede dinlenmeyen çocuk, kendisini dinleyen arkadaşlarına uyar; arkadaşlarının kötü alışkanlıkları varsa, onlara uyarak kötü alışkanlıklar edinir. Gençlerini dinlemeyen toplum, ancak suç işledikleri zaman onları kaale alır ve polisiyle, hapishanesiyle onları karşılar. Hapishanelerimiz, dinlemeyen bir toplum olduğumuzun kanıtı olarak, tıklım tıklım doludur. Karşınıza boş bir sandalye alın ve konuşun. Ne kadar çok yorulduğunuzu göreceksiniz. Sizi dinlemeyenlere konuşmaya çalıştığınız zamanları ve bunun ne kadar can sıkıcı olduğunu hatırlayın. Çoğumuz, dostlukların konuşmanın sonucunda oluştuğunu sanırız. Gerçekte dostluk, dinlemenin sonucunda oluşur.”
Dinlemek, işte böylesine bereketli ve güzel. Şu fani ömrün vazgeçilmezlerinden olan dostluğu da, Doğan Cüceloğlu’ nun yukarıda bahsettiği gibi o, ikram ediyor.
Dinlemek, hele dostu dinlemek; bir dostun sinesinde, onun gözbebeklerinde kendimizi görerek dinlemek…
İşte dinlemenin sırrını çözenlerden bazıları:
Konuşmak bir ihtiyaç ise, dinlemek bir san’attır. ( Goethe )
Çok dinlememiz, az konuşmamız için iki kulağımız ve bir dilimiz vardır. (Diogenes)
Başkalarını iyilikle, saygıyla dinlemek, iç zenginliğin en güzel belirtisi ve daha iyi olmanın en büyük yardımcısıdır. ( John Stuart Mill )
Dinlemesini bilenler, ülkeleri fethetmesini bilenlerden daha büyüktür. (B.Franklin )
Müsadenizle. Din-l- (en) - i-yorum!
Erdal ÇİL
[email protected]
01.05.2012
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.