- 628 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
İZABEL'İN ISLAK ŞİİRLERİ-5
İZABEL’İN ISLAK ŞİİRLERİ-5
Hüznün gölgeleri tılsım dolu salonda kol gezerken.İzabel, ilk şiirinin ilk dörtlüğünü ayrılık üzerine yazmıştı.Gecenin üçünü gösterirken saatler, O, uykuya yenik düşmek üzere olan gözlerlerini dinlendirmeye karar vererek, oturduğu koltuktan kalkıp, yatak odasına geçti.Başını yastığa koymasıyla uyuması bir olmuştu.
…..
Sabah güneşi yatak odasına girmesiyle birlikte İzabel uyandı.Gördüğü kabus dolu düşlerin etkisinden kurtulmak için banyo yapmaya karar verdi.Banyoya, yorgun gözler ve ağır adımlarla girmişti.Duşun fıskiyesini açarak ılık suyun altına girdi.
Başını kaldırıp, gözlerini yumarak alnına çarpan damlalarla kendini dinlemeye çalışır gibiydi.Bir süre hiç hareket etmeden öylece kaldı.Çıplak teninden aşağı doğru süzülen her su damlasını hisseder gibiydi.
Suyun altında biraz kendini toparladıktan sonra duştan çıktı.Çıplak ayaklarla korkak adımlar atarak fayans yüzeyde banyonun kapısının yanındaki askılıktan bornozunu alıp giyindi.Küçük saç havlusunu başına sardı.Alışkanlığın verdiği refleksle lavabo aynasına bakmak istedi.
Buğulanmış aynadaki buğuyu silmek için elini uzatmasıyla, aynaya bakmaktan vazgeçmesi bir olmuştu.Kendi yüzündeki hüznü görmekten kaçan bir kadın olmuştu.Aşk ayrılığı onun gülen gözlerine ince bir hüzün perdesi çekmişti.
Bu yüzden aynalardan kaçar olmuştu.Daha bir ay öncesine kadar kendini aynada izlemekten zevk alan kadın yok olmuştu artık.Bornozundaki lavanta kokusunu burnuna çekerken banyoda çıktı.Yatak odasında geçip, uzun zamandır giymediği tişörtü ve kot pantolonunu giydi.
Kendini biraz daha rahatlamış hissediyordu.Mutfağa geçip porselen demliği ocağın üzerine koydu.İştahını kapanmışta olsa kendine diyet ekmeğiyle tost yapmaya karar verdi.Tost makinesinden kaşar ve ekmek kokuları hafif hafif çıkmaya başlamıştı.
Pişen tostunu renkli porselen bir tabağa bırakıp, masanın üstündeki bilgisayarın yanına koydu.Turuncu renkteki mutfak dolabını açıp kupa bardağına alacağı anda gözleri doldu.Bu kupa bardağını, geçen sene doğum gününde Tom hediye etmişti.
Bardağın üstünde çizgi film kahramanları ve seni seviyorum İzabel yazısı yer alıyordu.İzabel derin bir nefes çektikten sonra bardağı eline aldı.İlk çayını doldurup mutfak masasındaki sandalyesine oturdu.
Bir yandan çayını içerken bir yandan tostundan küçük ısırıklar almaya başladı.Yemek masasının üstünde duran diz üstü bilgisayarını açtı. Kısa bir süre internetteki haber sitelerinden birkaç haberi okurken, tostunu bitirmişti.
Biten çayını ikinci kez doldurup, tekrar bilgisayarının başına geçip oturdu.Bir süre sonra okuduğu haberlerdeki; intihar edenler, cinnet geçiren insanlar, savaşlarda ölen insanlar,trafik kazalarındaki sayısız can veren kişilerin haberlerini okumaktan sıkılmıştı.
Farklılık olması açısından birkaç gün önce okuduğu edebiyat sitelerine göz gezdirmeye karar verdi.O an gözü kupa bardağa ilişmesiyle yine aklına Tom gelmişti.İnternetteki arama motoruna rast gele –nasıl şair olunur- diye yazarak enter tuşuna bastı.
Karşısına çıkan sayısız adresten birkaç kaçını tıklayarak okumaya başlamıştı.Ünlü yazarların yazdığı kitaplar hakkındaki düşünceleri,yeni yazmaya başlayan kişilere önerilerini pür dikkat kesilerek okudu.
Bunları okumasının tek sebebi birkaç gün önce okuduğu bir sağlık köşesindeki öneri üzerineydi.Sağlık köşesindeki önerilerden biride -yalnızlığınızdan kurtulmanın ilk aşaması olarak kendinize hobiler bulun…geleceğin perdelerini örtmemek için geçmişinizdeki yanık lekelerden bir an önce kurtulursanız bugünü o zaman yaşayabilirsiniz- diyordu.
İzabel kendini kaptırmış bir şekilde tüm yazarların ve şairlerin, öncelikle yazma konusundaki fikirlerini okudu.Hepsinin ortak görüşleri dikkatini çekmişti.Bir şairin sözü beynine o an kazındı.
“Her beşerin içinde bir duygu hapsolmuştur.
Bunu gün yüzüne çıkarmak, kişinin kendi elindedir.Suda içinizdedir suyu yakacak alevde.Ruhunuzdaki çitleri yıktığınızda kelimeleriniz özgür kalır.İşte o vakit yazmaya başlarsınız.Kağıtlar sığmaz içinizdekileri anlatmaya.
Farkı yazmaya başladığınızda yazıyorsunuz demektir…..” Bu satırları defalarca okuduktan sonra bilgisayarı kapatıp, masadan kalktı.
Salona doğru yürümeye başladı.Dün oturduğu koltuğun yanında duran sehpanın üzerindeki kağıdı eline aldı.Akşamdan yazmış olduğu dörtlüğü içinden mırıldanarak okudu.Sonra koltuğa oturup, elindeki kağıdı sehpaya koydu.
Eline aldığı kalemle dizelerin içindeki bir iki kelimenin üzerini çizip aynı anlamda başka kelimeler yerleştirdi.Kafesteki kanaryanın sesi üzerine bakışlarını o yöne çevirdi.Derin kafes,esaret, serçe,özgürlük,ses, ayrılık,yalnızlık gibi kelimeler zihninde cirit atmaya başlamıştı.
O an kafesteki kuşa gülümsedi.Sonra tekrar kalemi eline alıp bir şeyler yazdı.Ama aklının her köşesinde Tom’un hatıraları geziniyordu.İçine sıkıntı çöktüğünü hissetmesiyle yerinden kalktı.Mutfağa geçip kendine bir bardak su doldurup içti.Gözü yine masanın üzerindeki kupa bardağa takıldı.
İçindeki terk edilmenin ona kattığı cinnet üzerine hızlı adımlarla yürüyüp kupa bardağı aldığı gibi beyaz duvara fırlatması bir olmuştu.Porselen kırıkları yerlere dağılırken, beyaz duvara öfkenin kahverengi lekesi yapışmıştı.
O an kendi içine attığı çığlığı salıverdi.Bir kaç kelimelik uzun bir çığlıktı bu. “Alcakkkkk Tommm…” Ses salonda yankılandı.Evinin yakın çevresinde başka evler olsaydı bu çığlığı kesin duymuş olacaklardı.Gözündeki birkaç ıslaklığı sildi.
Kendini rahatlamış hissedince, dün söz verdiği için annesini aramaya karar verdi.Kısa bir görüşmenin ardından telefonu kapattı.Bir kaç gün annesinin yanında kalmanın kendine iyi geleceğini düşündü.Salona geçip kuş kafesini alıp dışarı çıktı.Az önce kırdığı kupa bardağın parçaları hala mutfağın zemininde duruyordu.
….
Arabasıyla bir saatlik yolculuğun sonunda annesinin evine ulaşmıştı.Evin girişindeki bahçeden geçerken, çocukluğunda salıncak kurduğu akasya ağacına dalgın bir şekilde bakındı.Bir an çocukluk günlerine gidip gelmişti.
Verandanın ahşap zeminine basarken birkaç tahta gıcırtısı duyuldu.Kapının ziline bir sefer bastı ve bekledi.Kapıyı açan yaşlı Mary kızını görmesiyle birlikte yaşlı kırışmış göz altlarına büyük bir tebessüm gelmişti.
Kızını özlemle kısa süre süzdükten sonra içindeki özlemi gidermek için İzabel’e sımsıkı sarıldı.İzabel’i, bir çiçeği koklar gibi kokladı.Birlikte içeri geçtiler.Mery yaşlı ve yorgun bir sesle,
“Ne oldu kızım ? Seni iyi görmedim.Bu halin ne böyle ? Yine Tom’la mı tartıştınız.”
“Hayır anne.Bu sefer bitti.Bitirdik her şeyi….”
Bunları İzabel’ söylerken göz yaşlarını kendi içine saklayıp, nedensizce annesine sarıldı.O an Mary kızını teselli etmek için İzabel’in sırtını kırışmış elleriyle okşadı.
...klavye yordu yine...yazmaya devam...
...biraz durgun, birazda karışık bölüm oldu.hiç yazmamaktan iyidir en azından.Sonraki bölüme biraz heyecan katmam gerekecek başarırsam o da....
YORUMLAR
dostum bu yazıları oturup okumalı ,boş bir zamanda ,klavye yorarsa yorsun be yazmaya devam et .)
DİLEK YILDIZI
umarım boş zaman bulursun vede okunmaya değer...
Senin gibi yazan birinin verdiği bu onur, bana enerji veriyor bilesin...
Devammm :-) İyi ki varsın....
Teşekkürler.....
lacivertiğnedenlik
DİLEK YILDIZI
sen kısa takılsanda beni yalnız bırakma bu yazılarda :-)
DİLEK YILDIZI
Yorum yazan ellerinden öper en derin saygılarımı sunarım....
oyyyyy beğendim vede yalnızlıkla ilgili tiyo aldım
satır aralarında yani bir insan ne yapabilir nasıl aşabilir ,tamda ilk kez bu gün baktım canıma tak ediyorken
yoksa her daim yanlızlığı seven savunanım hele her satırda her içilen çayda
bardağı fırlatıp kırasım geldi şu yazı bitsinde yazarı uyarayım hikayesindeki kahramana İzabelleya eski sevgilinin
hatırasını kupa bardağı kırdırsın rahatlar diyeyim derken ohhhhhh bir sevindim birdaha sevindim
İzabellada gerçeği bulmuş fırlatmıştı
DİLEK YILDIZI
Sizin iç sesinizi duymuş olacak ki oda kaldırıp fırlattı bardağı ama kırıkları bardağın kırıklarını yerden toplamak ve duvarı silmek yine İzabele kaldı....
Bardağı keşke bardağı kırmış olmakla kalsaydı keşkeee.....:-)