- 2306 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Ayrılık
Olur ya; konuşamazsın, anlatamazsın, boğazına düğümlenen yumruğu yutamazsın...Gözler dolar, sırtını dönersin sevdiklerine, adımlarını attıkça elinde ki valiz bile isyan eder sana.Yürüyebildiğin an gözyaşların süzülür yanaklarından, adım attığın yeri göremezsin, düşünemezsin o an. Daha ayrılmadan sılayı özlemenin ezikliği içinde bulursun kendini, için cız eder, yüreğin yangın yerine döner.’’Yol yakınken döneyim.’’ dersin ama olmaz.Çıktığın yoldan geri dönemezsin.Son bir kez geride kalanlara bakayım dersin.Gözyaşları sel oluyor meğer.Dayanamazsın ve daha hızlı yürürsün ama geri geri gider sanki ayakların.Bineceğin otobüsün muavini son kez bağırır ’’Yolcu kalmasın!’’ diye. Telaşla koşturursun bu defa valizini koydurup otobüse binmek için.Önce sağ ayağını atarsın -uğurlu olması için- sonra diğer yolcuların bakışları arasında pencere kenarındaki yerine oturursun. Kimisi el sallamaktadır arkandan, kimisi gözyaşı dökmekte. Bir de bakarsın ki baban, dağ gibi adam, yıkılmıştır sen giderken.
Sen bir yolcusun tabii, gözyaşların çabuk kurumuştur. Bir süre otobüsün camından dışarıyı izlersin. Kah yol kenerında ki ağaçları sayarsın, kah elektrik direklerini... Bazen ufuk çizgisine dalar gözlerin... Bir iki mola verilmiştir. Sen ki ağzına bir yudum su dahi almamışsındır. Derken uykuya dalarsın, arada sırada otobüs sallandıkça uyanırsın.
Bir de bakmışsın ki on altı saatlik yol bitivermiş. Ellerinde birer valiz ve sırt çantan. Orada ki bir yakınının tarif ettiği yere kadar yürürsün, karanlıkta. Başka bir memleketin havasını içine çektiğinde bir an tüylerin ürperir, için bir hoş olur, boşlukta hissedersin kendini. Senin daha önce hiç görmemiş olduğun tanıdığın (!) gelir ve bir hoşgeldin müsameresinden sonra, valizlerini arabaya atıp senin adına tutulan iki oda bir salon eve gidersiniz. Anahtarlarını seni evine bırakan tanıdığından aldıktan sonra girersin evine. İşte şimdi yalnızsın. Ev soğuk, duvarlar bile yabancı gözüyle bakıyor sana. Valizlerini yere bırakmaya dahi çekinirsin. Buyur edilmemiş bir misafir gibi dikilip bakarsın öylece.Saat gecenin ikisi olmuş. Valizlerini nihayetinde yere bırakarak odada ki çekyata oturusun. Annen merak etmesin diye ararsın. Sesini duyunca yine ağlar annen.Ağlamamak için o kadar çaba harcamana rağmen titreyen dudaklarla konuşursun annenle. Çok yorgunum, sabah ben sizi ararım bahanesiyle kapatırsın telefonu. Oysa ki sabaha kadar gözünü kırpmayacağını adın gibi bilmektesin.
Bundan sonrasını düşündüğün anda gözler boşanıyor yine ve titreyen dudakların isyan ediyor.Başını yastığa gömdükçe ağlamamak için o bile itiyor seni ...
Ve soğuk yüzlü yobaz şehre merhaba demeyi öğreniyorsun.
-Merhaba gurbet eller!...