- 1157 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR "VARMIŞ" BİR "YOKMUŞ"
BİR “VARMIŞ” BİR “YOKMUŞ”
Deniz ,kum,güneş… Bütün bir yıl boyunca çalışıp da erişmek istediğiniz tek mevki yeridir burası. Daha kıştan çoluk çocuk hayaller kurarsınız. Süsler durursunuz denizi,kumu,güneşi. Ders zili susar,arabanın gazına basılır.Oh be dersiniz sonunda ,işte tatil!
Sevinçle çıktığımız yolculuk Side’de son bulmuştu. Burası muhteşemdi. Burada her şey olduğundan daha güzel görünürdü gözümüze. Hiç öyle denizi,kumu,güneşi süslemeye de gerek kalmazdı. O kadar süslüydü ki zaten her şey. Sizi alıp götürürdü sizden.
İlk günden denizin tadını doyasıya çıkarmış,kendimi otel odasına zar zor atmıştım. Öğlen sıcağından kurtulmak için kaçtığım oda şimdi bana ve rüyalarıma yataklık ediyordu. Nicedir “var”olan ve son sekiz yıldır hastalığı nedeniyle “yok” gibi yaşayan dostum “Güliz’i” görüyorum arabanın arka koltuğunda. Hep O’nu hatırlamak istediğim haliyle duruyor karşımda. Yalnız ve ürkek bir kız çocuğu edasıyla ağlamaklı gözlerle bakıyordu yüzüme.Yaşama sevincini,hayallerini,tutam tutam anılarını küçük kırmızı bir mendile sarmış gibi mahsundu. Gidiyorum der gibi indirdi camı baktı, baktı ve zoraki gülümsedi. Solgun ve yorgun bakışlarındaki keder,çaresizliği ile birleşiyor,dostum,sırdaşım,göz göre göre gidiyordu…
Kan ter içinde uyanıyordum yataktan,gitme bile diyemeden can dostuma. Söylendim kendi kendime,keşke geçseydim arabanın önüne,durdursaydım,engelleseydim gidişini,keşke atsaydım arabanın önüne kendimi… Keşkeler peşi sıra sıralanırken isteksiz isteksiz doğruldum yataktan. Gelen telefonun sesiyle irkildim bir anda. Telefonun ucundaki ses telaşlıydı. Konuşmasına bile fırsat vermeden “Lütfen düşündüğüm şeyi söyleme” diyebildim. Ama O söyleme dediğim halde sadece “ölmüş” diyebiliyor hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bense O’nu teselli etmek yerine derin bir girdabın içine çekilmişçesine ”yokluk” ve “varlık” arasındaki ince çizgiyi düşünüyordum bir anda.Yarım yamalak tutuşturulduğumuz hayata isyan ediyordu içimde kelimeler. Nasıl olur bu kadar basit mi yok olmak? Hayallerini ,umutlarını,anılarını nereye saklayacaksın şimdi? Yok musun gerçekten, bu kadar gerçek ve bu kadar varken bende? Y ok olmak; aynalarda bulamamak mıdır aksini? Masallardaki kahramanlar bile “varlık” ve “yokluk” arasındaki ince çizgide oynamazlar mı rollerini? Bir varmış diye başlayıp , bir yokmuş diye kaybolmazlar mı? Ne kadar da kısa ne kadar da acımasızca geliyor kulağa değil mi ?Varsan yok olacaksın diyor içimdeki ben patavatsızca. Nerede neyin senin beklediğini bilmeden yaşamak.O zaman nedir var oluş? Sere serpe uzanmak mı hayata? Arz-ı endam eylemek mi hayata göstere göstere yıllara. Tutun hayata işte tutun bir yerden ne olduğun kim olduğun önemli değil ve artık sus içimdeki ben sevmiyorum gerçekleri bu kadar acı içindeyken yüreğim .Sus artık sus!Sen vardın var olmalıydın dostum ,yokluk yakışmazdı sana..
Tekrar kulağım telefondaki sese kilitleniyordu. Üç can yoldaşından biriydi O. Hani içinin güzelliği yüzüne vuranlardan. “Aslım’dı “O benim. Vazgeçilmezimdi ,kardeşimdi. Ne O’nu ne kendimi teselli edemeden kapattım telefonu sessizce. Yıllar yıllar öncesine gitmiş,bu üç can dostu arkadaşın yollarının nasıl kesiştiğini,inanılmaz dostluğun şifrelerini çözmeye çalışırken buldum kendimi.Biz öyle büyük okyanuslarda yüzdük ki seninle. En derin sırlarımızda kaybolurdu denizler. En büyük hatalarımız da boğulmamıza fırsat vermeden çekip çıkarırdık birbirimizi. Bilirdik ki biz bizken boğulmazdık. Sebepli sebepsiz gülerdik vara yoğa. Kahkahadan konuşamaz kilitlenir kalırdık öylece. Öyle güzel öyle inanılmazdı ki her şey. İç içe geçmiş üç halkaydık biz. Üç dost,üç can yoldaşı.Güliz,Aslı ve Feray. Bu halkanın biri bugün, bu sabah kayıp gitmişti avuçlarımızın arasından. “Kanser” denen illetin hışmından o da kurtulamamış,teslim olmuştu yokluğa…
Gençti gencecikti oysa ,hayat doluydu.Hayata karşı bir duruşu olanlardandı O. Nasıl bir illetti ki bu? Gittiği yeri yakıp kavuruyor,büyük acılar bırakıyordu ardında. Gidene yaşattığı acılar da cabası tabii. Neredeyse otuz yaşından beri hastanelerde,ilaçlarla,serumlarla bütünleşiyor,kemoterapi denen işkenceye maruz kalıyordu bedeni. Delik deşikti hem bedeni hem yüreği! Sekiz yıldır uzaktı her şeyden hem de çok uzaktı. Karantinada her şeyden izole edilmiş gibi yaşamak hiç ama hiç O’na göre değildi. Canı acıyordu,acıtılıyordu. Eşinin ,kızının ve yıllardır gözünün içine bakan anacığının kollarında belirecekti şimdi kocaman bir “yokluk”.Koskocaman!
Ama biz vardık, yaşadık ve gerçektik dostum. Üç silahşörler gibiydik aynı. Birimiz eksik olsak etrafta merak uyandırırdık. Dediğim gibi iç içe geçmiş üç halkaydık biz. Huzur verirdik birbirimize. Yeni şeyler eklerdik benliğimize. Kendimize bile söyleyemediğimiz gerçekleri paylaşırdık hiç düşünmeden. İşte en tuhafı da bu olurdu! Kendine bile itiraf edemediklerin akıp gidiverirdi yüreklerimize. Acaba yanlış anlar mı kaygısı taşımadan,düşünmeden hareket ederdik öylece. Kırılıp bükülmezdik ne güzel olduğumuz gibiydik işte…Hele hele dostluğumuzun zirve yaptığı 23 şubat akşamını unutmak ne mümkün. O akşam çıktığımız çılgın akşam yemeği ve yaşananlar. Öyle eğlenmiştik ki bugünü “Dünya GAF Dostluk Günü” ilan etmiştik. “GAF “isimlerimizin ilk harfini simgeliyordu. Şimdi “G” kayıp gitti avuçlarımızdan. Şimdi “AF” kaldı geriye. Umarım tüm varlığınla çıktığın bu yolculukta Allah’ta seni cennetinde kabul eder ve tüm günahlarını “AF” eder. Dünyada çektiğin bütün acıların yok olur. Yeniden var olursun oralarda.İçimiz acı dolu “Güliz’im”. Yeniden var oluşuna elveda kadim dostum. Unutma ki hepimiz için hayat bir “varmış” bir “yokmuş”.
FERAY İLERİ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.