- 546 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Minik Canlar
Rüzgâr hafif, cadde sakin, hava kapalı…
Bir akşamüzeri…
Okulun bahçe duvarının dibine diz çökmüş, avucunu açmış, boynu bükük, başını kaldırıpta insanların yüzüne bakmaya mecali kalmamış bir kız çocuğu. Bir umutla, bir
duayla bekliyor o köşede; birkaç kuruş kazanırım ümidiyle bekliyor…
Güneşin batmasını hiç mi hiç istemiyor. Karanlık tehlikelerle dolu onun için. Karanlık acı, karanlık hesap, karanlık gözyaşı, karanlık korku…
Yorgunluktan bitap düşmüş kızcağızın yanı başına bende diz çöküyorum. Konuşmak için. Tek kelime etmiyor. Perişan gözlerle yüzüme bakıp başını yine önüne eğiyor, yırtılmış, sökülmüş, omuzlarından beyaz tenini görebildiğim kazağının kolunu hafifçe yukarı çekiyor. Kanayan bileğini göstermek için. Kanayan bileğini elimde ki mendille kapatıp sorular soruyorum. Nasıl oldu bu yara? Kim yaptı bunu? Birisi için mi çalışıyorsun? Kimin zoruyla oturuyorsun burada? Polise götüreyim mi? Benimle gelir misin? Nafile! Tek kelime etmiyor. Duymuyor bile beni. Kızın bileğini bırakmadan evvel ‘ Acıyor mu?’ diye soruyorum. İlk ve son olarak başını hayır anlamında sallayarak ‘cık’ diyor ince dudaklarının arasından. Benim ki de soru ya(!)O kadar acının sızının içinde derin de olsa bir çizik hissedilir mi… Yara denilen şey ilk gün kanar, ikinci gün sızlar, üçüncü güne geçer. Peki ya yüreğinde ki, ruhunda ki acıyı dindirmek mümkün mü?
Kıza beklediğini veriyorum ancak içim rahat etmiyor, gözlerime uyku girmiyor.
Milyonlarca olasılık beynimi alt üst ediyor. Birçok soru… Birinden biri yanlış düşündüklerimin ama gerçek ortada. Gördüğüm yumruk kadar kızcağızın tozlu ama masum yüzünün altında ki tertemiz ama acılarla boğuşan, sıkıntılı bir ruh. Açlık… Sefalet… Üzüntü…
Oyun nedir bilmeyen bir çocuk. Annesi babası? Düşünmek bile istemiyor insan. Kim bilir nerededirler.
Peki ya sabah akşam kaldırımlara sığamayan bu kadar insan görmüyor mu bu kızı? Yerde ki kaldırım taşları kadar değersiz mi bu kızcağız Allah aşına! Yerdeki bir ağıt parasını alıp bakabiliyorlar da bu kızı görmüyorlar. Acımasızlık mı desem ilgisizlik mi desem bilemiyorum. Yolun bu tarafında bir kız üşüyor, ağlıyor, sızlıyor, dileniyor, etrafta ki onlarca insandan geçtim yolun diğer tarafında bizim fedakar iyiliksever polislerimiz çok önemli işlerine bakıyor. Vardır bir bildikleri de o yüzden göz yumuyorlardır diyorum.
Yine içimden bir sesin çığlıklarını duymaktayım
-Güneş battı diyorum kendi kendime. Şimdi ne yapıyordur acaba? Birçok ihtimal var. Belki kazandığı parayı onu yönlendiren öt kalpli insanlara veriyordur. Belki tenha bir köşeye sinmiş karnını doyurmaya çalışıyordur. Belki bileğinde ki yarayı bahane ederek içini harabelere, karanlık duvarlara döküyordur ağlayarak! Beklide hala sokaktadır. Düşünüyordur, hayal kuruyordur. ‘’ Her çocuk gibi benim de kalacağım sıcacık bir yuvam olacak mı? ‘’ diye soruyordur kendi kendine…
Beklide dediğim kadar masum ve mahzun değildir. Kinle nefretle doludur güzel gözlerinin içi. Tıpkı yırtık sökük kazağı gibidir düşünceleri. Ama o daha çocuk! Bir çocuk ne kadar kötü düşünebilir? Kime ne yapabilir? Oda her çocuk gibi okuluna gitse, evi olsa en önemlisi on seven onu koruyan kollayan anası babası olsa elin elindeki birkaç kuruşa bakar mı?
Bu düşünce de film şerdi gibi geçiyor aklıdan. Şimdi de özgürlüğünü sorguluyorum.
Ünlü bir yazarın bir kitabında ‘’ Namussuzların olduğu sokaklarda hürriyet kelepçeli gezer’’ diye satır vardır. Gördüğüm kız özgür, insan hakları korunan bir ülkede kelepçeleriyle gezerken görmüyorduk, gülmüyordu.
-Özgürlük, dediler küçükken bana. Başkasını etmediğin sürece özgürlüğün sınırlanmaz. İlkokul öğretmenimin hatırladığım bu sözler bir çıkmaza daha saptırıyor düşüncelerimi. Yine birçok soru sıralanıyor beynimde. O kız özgür mü? O kızcağızın özgürlüğünü kullanmak hakkı değil mi? …
Sınırsız özgürlüğün çabuk gelen çıkmazında sıkışınca dile getirilemeyecek kadar karmaşık daha başka düşüncelere dalıyorum.
Bir yerlerde ağlayan çocukların hıçkırıkları içime dolarak başım yastığa gömüyorum. Yüreğimin acısıyla tutuyorum bileğimi. Tıpkı o incecik bileği tutar gibi. Kendi içimdeki düşüncelerin sesini duymamak için kulaklarımı tıkıyorum. Kendimden iğreniyorum; kaldırım taşlarını minik canlardan ayırt edemeyen diğer insanlar gibi hissediyorum kendimi. Aşımı yastığa daha da sert koyuyorum.
Uyumak üzere, tüm insanlar gibi…