- 1132 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
NEREYE GİDİYORUZ ?
Elmas Şahin
Ulu Önder Atatürk, Türkiye Cumhuriyetini kurduktan sonra, bu güzel vatanımızı Türk Gençliğine emanet etmiş ve Türk gençlerinin Sevgili Türkiye’mize sahip çıkmalarını istemiştir.
Atatürk’ün Gençliğe Hitabı’nda verdiği ilk öğüt “Ey Türk gençliği! Birinci vazifen Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir” sözleridir. Yani Türk gençliğinden ülkemizi koruyup savunmasını ister Ulu önder. Ancak bizim gençlerimizin büyük bir bölümü bu sözlerin farkında bile değillerdir ne yazık ki. Elbetteki gençlerimize vatan ve millet, sevgisini, milli bilinci, Atatürk ilke ve inkılaplarını öğretmek en başta eğitim ve öğretim kurumlarının görevidir. Ne var ki okullarımız dışında gençlerimize sahip çıkıp onları bilinçlendirecek, onları en doğru bir şekilde yönlendirecek başka da kurumlar yok denecek kadar azdır. Her şey okuldan beklenmekte, okul dışında gençlere sahip çıkılmamakta ve böylece de asî, kavgacı, isyankâr, saldırgan bir genç kuşak yeşerip büyümekte. Boğazına kadar kin ve nefrete boğulan bir gençlik…
Zaten televizyon seyretmenin dışında hiçbir şey yapmayan, yani okumayan bir gençlikle yüz yüzeyiz. Aileler yeterince bilinçli değiller. Çocuklarının daima okumalarını isterler, ancak bu sadece sözde kalır. Evlatlarına ne bir kitap sevgisi aşılarlar ne de izledikleri filmler ve programlar konusunda bilinçlendirirler onları. “Saldım çayıra, mevlam koruya, öğretmen kayıra” diyerek salarlar okula. Durum böyle olunca da okuldan eve giden gençler, ailelerinden ilgi ve şefkat göremeyince kendilerine saldırganlığı öğreten ya cinayet, korku ya da vurdulu-kırdılı filmler izlerler ya da futbolcular ve popçuları yakın takibe alırlar.
Niye acaba gençlerimiz bu kadar saldırganlar, adeta patlayacak bir bomba gibiler, niye? Bu gençliğe ne oluyor? Nereye gidiyoruz? Nelerle karşı karşıyayız? Elbette ki en başta sevgiden yoksun büyüyen bir genç kuşak ile karşı karşıyayız. Gençlerle tam anlamıyla ilgilenen aile sayısı oldukça az, onlarla yeterince ilgilenilmiyor, sadece okula göndererek görevlerin yapıldığı sanılıyor. Okuldan eve dönen genç, hiç de güler bir yüz ile karşılanmıyor, evde sevgiyi bulamayan genç, kendini sokağa atıyor. Orda da sevgiyi bulamayınca asileşiyor, bunalıyor, ve böylece ya kendine ya da çevresine karşı saldırganlaşıyor.
Bir kere evde kitap okuyan, bilimsel yada edebi dergiler okuyan aile sayısı hiç de memnuniyet verici değil. Bu güzel manzaraları sadece edebiyatçı ve edebiyat sever ailelerin evinde görüyoruz ne yazık ki… Boy boy magazin gazeteleri giriyor ya yetiyor bu bizim ailelere. Baba futbol izleyince genç de izliyor, anne pembe dizi izleyince o da izliyor. Yani üzüm üzüme baka baka kararıyor.
Ailenin ilgisizliğine bazı medya borazanları da tuz biber ekmekte geri kalmıyor? Haberleri bile daima kan kokan iç karartıcı "asma, kesme, biçme" havadisleri ile dolu. Yahutta magazin-show dedikodularıyla… Her nedense iç açıcı bir habere rastlamak çok zor. Çözümler üreten, gençlere cesaret veren, onları eğiten ve onlara öğreten programlar nedendir bilinmez askıya alınıyor. Her geçen gün gençler daha da vurdumduymazlaşıyor, daha da uyuşuklaşıyor, daha da hırçınlaşıyor, daha da saldırganlaşıyorlar. Niye? Nereden öğreniyorlar bu kötü davranışları?
Bu sorunun cevaplarını gençler kendileri veriyor:
“Elbetteki bir çok yabancı filmden, ve bizim kabadayı yerli dizilerimizden"
Peki okumaktan niye bu kadar kaçıyorlar? Niye bu kadar ilgisizler ve niye bu kadar fazla uyuyorlar?
“Elbette ki kendilerine zaman kaybından başka bir şey vermeyen "Sana anne diyebilir miyim? Biz evleniyoruz, kaynanam olur musun?, Bir sevda masalı, Prenses aranıyor, Akademi Türkiye, Türkiye’nin Yıldızları, Kördüğüm, Büyük Yalan, Hande Ataizi İle En Çekici….” gibi programlara fazla kaptırdıklarından"
Çoğu, çöpçatan programı… şu anda büyük bir eksiği olan ülkemize yeni popçular, topçular arıyorlar! Güzel genç kızlar ekranlarda salınıp boy göstererek, vücutlarını sergileyerek gençlerimize örnek oluyorlar!
Şimdiye kadar koca bir hiçten başka hiç bir şey vermeyen bu programlar maalesef gençlerimizi iyi uyutuyor. Aileler de buna destek oluyorlar köstek olacaklarına. Çok yazık gençlerimizi bu hale getirdik ya! Yitik bir kuşak büyüten, gençlerin dünyalarını karartan, tek amaçlarının “reyting” yapmak olanları anlamak gerçekten çok zor. İletişim araçlarını nedense iyiye kullanacağımıza, kötüye kullanıyoruz. Kitle iletişim araçları: Radyo, televizyon, bilgisayar gazete, dergi, …yediden yetmiş yediye tüm insanlığı etkileyen en önemli araçlardır bunlar. Maalesef gençlerimiz için, bilgilendirici, öğretici programlar yapma yerine onları ya dansözlüğe, ya popçuluğa, ya da topçuluğa özendiriyoruz. Elbette ki, sporcu ve sanatçı da yetiştirmek gerekiyor, ancak bu şekilde değil, bunların okulları var, Güzel sanatlar fakültesi, yada konservatuar okulları ve spor okulları bunları zaten yapıyor. Ülkemiz için her alanda kalifiyeli eleman yetiştirmeye bu günlerde o kadar çok ihtiyacımız varken, onları sokaklara itmeye, kendilerine ve çevrelerine zarar vermeye, şaklabanlık yapan programlar seyrettirmeye hakkımız yok!
Haber programlarını bile magazin haberlerine sokmaya hakkımız yok! Caner şöyle dedi, Tülin şöyle dedi. Bana ne kardeşim. Benim kafamı niye ağrıtıyorsun, adam gibi haberleri ver ve git! Artık televizyonları açamaz olduk, neyse ki, TRT varda çok şükür, biraz haber adına haber dinleyebiliyoruz.
Elbetteki, eğlencelere, müziğe ve spora da yer verilmeli, ama her şey ölçülü olmalı, gençleri uyuşturmamalı. Zaten gençlerimiz deli dolu. Onları daha da yok etmeye ne hakkımız var! Okulda verilenlerin uygulamasını bu iletişim araçları ile pekiştirelim. Neden çok ciddi bilgi yarışmaları olmuyor? Neden beyin fırtınaları olmuyor? Neden gençlerin sorunlarına yer veren programlar olmuyor?... Neden? Neden kitapların dünyasına inilmiyor? Neden talk-showlara verilen ilgi kadar edebiyata ilgi duyulmuyor?
Olan birkaç yarışma programı var fakat, sanatçıları yarışmalara sokarak gençlere söz hakkı vermekten uzak olmalarının yanı sıra şaklabanlıktan öteye de gidemiyorlar genellikle. “Bir Kelime Bir işlem” işte bel ki de en ciddi, gençleri yüreklendiren tek program ama, veliler bunları izlemezler, gençlere de seyrettirmezler! Onlar "beyinleri uyuşturucu" ve “arkası yarın” pembe dizileri kaçırmazlar ki sıra bunlara gelsin, günlerce tartışırlar da, zenginin parası, ya da sunucu hanımın güzelliği onların çenesini yorar. Olan da ne yazık ki bizim gençlerimize ve güzel Türkiye’mize olur.
Dışardan yıkılmamıza gerek yok ki, biz kendi elimizle parçalıyoruz ülkemizin geleceğini. Gençlerimizin üzerine ölü toprağı serpiyoruz. Özellikle yılan gibi zehirleyen bir yığın televizyon programlarımızla yapıyoruz bunu. Hem uyuyor hem de uyutuyoruz gençlerimizi. Onlara sahip çıkmıyoruz. Ciddilikten uzak, bilinçten yoksun, boş lakırdılarla, boş konuşmalarla dolduruluyor gençlerimizin beyinleri, onların adeta kanları emiliyor ve medyadaki bazı aydınlarımız da buna ses çıkarmıyorlar, dur demiyorlar, buna daha ne kadar gözlerini kapatacaklar, yarınımız, umudumuz olan gençlerimize ne zaman sahip çıkacaklar, gençleri yakından etkileyen ailelere ne zaman ders verecekler, daha neyi bekliyorlar, yetmedi mi gençliğin tükenmesi? Yetmedi mi?
Bu ülke bizim. Bu gençlik bizim. Güzel yarınlar için, Atatürk’ün bizlere emaneti için el birliği ile sahip çıkalım gençlerimize ve Türkiye’mize.
GENÇLER!
Umudumuz dedik,
Güvendik ,
Üzerlerinde titredik,
Bunlar gençlerimiz dedik,
Bilge’sini unutmaz dedik,
Ata’sını ağlatmaz dedik,
Yanıldık.
Tarihleri olmayanların elinde kaldık,
Uyutulduk,
Yıprandık,
Ezildik,
Ufaldık.
Kutlu dağın parçalanışını ne de çabuk unuttuk!
Ergenekon’u eritişimizi ne de çabuk unuttuk!
Gün, ay, yıldız idik,
Gök, dağ, deniz idik,
Üç oklardık,
Boz oklardık
Kimliğimizi ne de çabuk unuttuk!
Parçalandık,
Yorulduk,
Tükendik,
Vurdumduymaz olduk.
Yunan’ın kalleşliğini,
İngiliz’in dolaplarını,
Fransız’ın çıkarcılığını,
Rus’un bitmez emellerini,
Ne de çabuk unuttuk.
Fatih’in aklı ve bileği,
Yavuz’un cengaverliği,
Selim’in vatanseverliği,
Atatürk’ün deha zenginliği
Kim de var hani kimde?
Hepsini ne de çabuk unuttuk!
Eflatun’u baş tacı ettik,
Gökalp’i hiç tanımadık,
Kızıl elma ile geyiğin dansını,
Ne de çabuk unuttuk!
Homeros’u tanırız da,
Korkut Ata’yı bilmeyiz,
Olympus’u biliriz de,
Tanrı dağı nerdedir bilmeyiz,
Tarihimizi bilmeyiz,
Kültürümüzden utanırız,
Milli benliğimizi,
Beş para etmezlere satarız,
Öğrenmekten kaçarız,
Aylaklığa bayılırız,
İtin kopuğun önünde,
El pençe dururuz,
Alparslan’ı unuttuk,
Romen’e taptık,
Dünyayı inletişimizi ne de çabuk unuttuk!
Matematik,
Türkçe
Fen,
Kimya,
Biyoloji
Bunlar da ne?
Onları "öteki"ler öğrensin,
"Biz" hazıra konalım,
Yiyip içelim,
Günü yaşayalım,
Yarından bize ne?
Biz keyfimize bakalım.
Küreselce,
Top,
Pop
Star
Var ya işte!
Yeter de artar bile!
İbni Sina’yı Farabi’yi ne de çabuk unuttuk!
Gençlerimiz,
Kimliksizleşen gençlerimiz,
Artık uyanın!
Üzerinize serpilmiş bir yığın ölü toprak,
Silkip atın üzerinizden!
Nereye gidiyorsunuz?
Siz gençlere ne oldu?
Bu kadar mı vurdum duymazsınız,
Bu kadar mı sorumsuzsunuz,
Bu kadar mı tembelsiniz.
İsteseniz,
Bir isteseniz…
Kimseler tutamaz sizi.
Siz Türk oğlu Türksünüz.
İlim irfan yolunda,
İlerleyebilecek güç ve azim var sizlerde.
Yokmuş gibi davranmayın,
Çaresiz,
Bitkin
Ve perişan,
Böyle durmaya hakkınız yok!
Bu ülke bizim,
Ona sahip çıkmak zorundasınız,
Akıl,, bilgi sermayeniz olsun
Bilgi kimde ise güç ondadır,
Kaleminiz her şeyden güçlü olsun,
Bilgelerimizi utandırmayın!
Ağlatmayın ülkemizi,
Ağlatmayın atalarımızı.
Birlik,
Beraberlik,
Sevgi tohumları ekin topraklarımıza,
Ve ülkemizi asla ve asla çiğnetmeyin,
Uyanın, uyanın artık!
(© tüm hakları yazarın kendisine aittir. e.ş. 2006 Yılında Kar dergisinde yayınlanmıştır)
YORUMLAR
Her şey aile ve çevreyle başlıyor. Ailesinden ilgi göremeyen gençler kendilerini başka şeylere veriyorlar .Her şey ailede başlıyor , bu durumda ailelerinde bir şey yapması lazım . Gençliğin elden gitmemesi için.. Çok güzel bir yazı olmuş , teşekkürler :)