- 997 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yeni Hayat
Sabah saatleriydi. Serinlik az da olsa hissedilebiliyordu. Ağır adımlarla yürüyordum. Bir işim yoktu,gidecek bir yerimde yoktu. Başı boş dolaşıyordum istanbul sokaklarında. Küçük bir semt pastanesinde oturup kahvaltımı yaptıktan sonra tekrar yürümeye başladım. Otobüse bindiğim gibi kendimi istiklal caddesinin o kalabalık gürültüsüne bıraktım.
İnsanlar kalabalığa karışmışlardı. Fakat kendi içlerinde kaybolanlarda vardı. Bende bu kaybolanlardan biriydim belki de. insanlar hep bana bakıyormuş gibi geliyordu ve her baktıklarında bana, ben onları tanıyor, onlarda beni tanıyormuş gibi bakıyorlardı. Oysa birbirimizden haberimiz bile yoktu. Farklı dünyalar yaşıyorduk her insan gibi, sadece şekil olarak birbirimize benziyorduk, giyinişimiz, vücudumuz benziyordu ama hepimiz farklı şeyler yaşıyoruz. Belki de aynı şeyleri mi yaşıyoruz. Sürekli dünyada yüzlercesi, binlercesi olan olaylardan bir tanesini sırayla hepimiz yaşıyorduk belki de.
Cadde üzerinde olan cafelerden bir tanesine oturdum. Gelen geçen insanlara bakmak mümkün değildi. İnsanlar o kadar kalabalıktı ki, sürekli takip etse insanın gözleri bozulurdu.
Her gün okunan o sıradan gazetelerden bir tanesini alıp, dalgın bir şekilde gazetelerin sayfalarını karıştırmaya başladım. Sigara yaktım. Bir kaç masa daha dolmuş, cafe sahibi yapmacıklığın verdiği o tuhaflığı kendisi farkında olmadan müşterilerine hissettiriyordu. Müşterilerin memnuniyeti çok önemliydi ve bu şekilde yaptığı için kendini mutlu hissediyor, yapmacık hali onda bir alışkanlık haline geliyordu.
Tam o sırada gazeteme dalmışken bir bayan hemen yanıbaşımdaki masaya oturarak, sanki beni tanıyormuş gibi yüzüme gülümseyerek, sanki bir merhaba demek istermiş gibi masaya oturmuş, çantasından sigarasını çıkarmıştı. Çayını söyledi. Çantasından bir kitap çıkardı, Jean paul saetre’nin duvar romanıydı, yıllar önce okumuştum. Bilgisayarda e-kitap şeklinde parça parça okumuş, çokta hoşuma gitmişti. Zaten kısa bir romandı. Bir solukta okunası kitaplardan biriydi.
Gazetede olan haberler her gün olan şeylerdi. Değişik hiç birşey yoktu. En çokta ilgimi çeken olaylar cinayet haberleri, o insanların psikolojileri oluyordu. Bir an kafamda canlandırıyordum ölenin ve öldürenin ruh halini anlamaya çalışıyordum. Bu şekilde hayallere dalmışken tam böyle cinayet mahallini araştıran bir araştırmacı gibi etrafta olup biten olayları seyrediyorken, yan masada oturan bayan hafif kaş çatarak, kısık bir sesle; sanırım cinayet haberlerini seviyorsunuz dedi.
Seviyordum, fakat üzülüyordum da. İnsanların birbirlerini öldürmesi çok hazin bir durum, dünya bu yüzden yok olabilir. Ben hiç bir cinayetin haklı bir çözüm olabileceğini düşünmüyorum, ama insana böyle şeyleri yaptıran çok ağır bir psikolojinin etkileridir diye düşünüyorum.
Haklısınız dedi yine o kısık sesiyle ve çatık kaşlarıyla. Sonra elini yavaşça okuduğu kitabın sayfalarını çevirmeye başladı.
Siz ne okuyorsunuz dedim, kitabı görmemiş gibi. Oysa anlatmasını istiyordum, konuşmasını istiyordum. Çok hoş bir bayandı, uzun boyluydu ve uzun saçları vardı, kahve gözlü ve uzun kirpikleriyle yüzüne arada bir gülümseme katan bir insandı.
Duvar romanını okuyorum dedi.
Jean paul seatre
Neler yapıyorsun dedi yine kısık sesiyle, bir an benimle ilgilenmeye başlamıştı. O konuştukça bana birşeyler sordukça tanıyor olduğumu düşünmeye başlamıştım. Oysa hiç alakası yoktu, böyle birini tanımıyordum, hayatımda hiç böyle güzel bir yüz görmemiştim.
Bu aralar boştayım dedim, yaptığım bir iş yok. Evde oturmak sıkıcı geliyor, kendimi dışarı atıyorum. Kalabalık bazen insana iyi geliyor, birşeyi tam olarak düşünemiyorsun, bu aralar da düşünmemeye ihtiyacım var, kafamı dağıtmak istiyorum.
Tam yerine gelmişsin o zaman dedi hafif gülümseyerek, öyle güzel gülümsemişti ki, sanki sabahın ilk saatlerinde görünen güneşin sıcaklığı gibi insanın içini ısıtıyordu.
Birbirimize adlarımızı sorduk, isminin Nurten olduğunu söylediğinde bende burak dedim.
Ve böylece masalarımız birleşti, saatlerce oturduk, çay sigara, çay sigara.
Bakışlarımızla birbirimizi inceliyor, her konuşmada, her anlatışta, birbirimizden birşeyler buluyorduk. Sanırım bu yüzden konuşuyorduk.
İnsanlar kendinde görmek istediği hal ve hareketleri, kişiliği ve gülümsemeyi, bir başka kadında gördükleri zaman mutlaka ilgi çekici bir durum söz konusu olur. İlgilenmeye başlarsın onunla çünkü o sana benziyordur veya senin olmak istediğin yada bir türlü olamadığın insandır bu yüzden saatlerce oturman hiç sıkıcı olmaz, zaman nasıl geçer farkında olmazsın.
Vakit öğleden sonrasıydı. Sanırım artık gitme vakti geldi dedi, seninle tanışmak çok güzeldi Burak, telefonunu ver kaydedeyim, daha sonra yine görüşürüz.
Hemen telefonumlarımızı birbirimize verip kaydettik.
O gün çok güzel geçmişti, yolda yürürken kafamın içinde sürekli gülümsemesi, bir su gibi ağzından kelimelerin dökülmesi, bir şiir gibi yolda yürüyüşü ve inceliği. Herşey ondaydı. Bu tanışma gerçekten çok özel bir durumdu.
Akşam olduğunda eve geçtim. Artık yapacak bir işim vardı. Yatıp uyuyacaktım. Ve düşünecektim. Oysa düşünmemek için ben kendimi sokaklara atmış, kalabalığa karışmıştım.
Saat gece yarısına doğru telefonum çaldı, arayan oydu, sesinden tanımıştım. Ama sesi çok soğuk geliyordu, sanki birşeyler olmuş gibi, kelimelerin ardında bir tedirginlik seziliyordu.
Sana ihtiyacım var Burak dedi ve telefon bir anda kapandı.
O gece uyuyamadım, sabaha kadar evin içinde odadan odaya dolaştım, sigara üstüne sigara içtim.
Ben kimdim ki, nasıl bir insan bana sana ihtiyacım var diyebiliyordu. Bu zamana kadar kendimi o kadar değersiz hissetmiştim ki, bir an öyle üzülmeye başladım ki anlamsız geçen yıllara, kendimi cezalandırdım. Telefonumla sürekli onu aradım, ulaşmaya çalıştım. Bir türlü ulaşamadım. Başına birşeymi gelmişti.
İnsan ilk anda ne düşünebilir ki, biriyle tanışıyorsunuz. Hayatı hakkında hiç bir fikriniz yok, neler yaşadığını bilemiyorsunuz ve gece yarısı gelen bir telefon sana ihtayacım var diyor ve sesindeki endişeyi, tedirginliği anlayabiliyorsunuz. Kim olsa bu durumda sanırım benimle aynı şeyleri yaşardı.
Ertesi gün olduğunda tekrar telefonunu aradım. Bu sefer telefonu açıktı.
Merhaba Nurten
Merhaba Burak dedi.
Bu sefer sesi tok geliyordu. Dün akşam sanki bir rüyaymış gibi gelmeye başlamıştı bana. Yoksa arayan başka birimiydi diye düşünmeye başlıyordum.
Ne oldu dedim, akşam birşeymi oldu. Sesin çok kötü geliyordu.
Akşam çok kötü geçti Burak, sanırım sana anlatmam gereken şeyler var. Bugün buluşalım mı dedi.
Tamam dedim, aynı cafede buluşucaktık yine, anlatacağı şeylerden çok onunla beraber geçiriceğim dakikalar beni daha çok mutlu ediyordu.
Yine üzerinde aynı elbise vardı, aynı çanta, aynı şekilde saçlar ve aynı bakışlar ve yine aynı gülümseme.
Burak bunu sana anlatmak istiyorum, benden hoşlandığını hissediyorum, bende sana aynı şeyleri hissediyorum, yıllar önce olmuştu böyle bişey, insan kaç kez hisseder ki böyle birşeyleri, neyse fazla gevelemek istemiyorum, canını da sıkmak istemiyorum.
Neden canımın sıkıldığını düşünüyorsun dedim, ne güzel oturmuş, sohbet ediyoruz, bundan daha önemlisi ne olabilir.
Çok önemli şeyler oluyor dedi hayatımda, ben ailemden ayrıyım, küçük bir stüdyo dairesinde oturuyorum, evim berbat bir halde, dört aydır kiramı ödüyemiyorum. Burdan çıktıktan sonra evime gideris istersen, vaktin varsa tabi..
Var tabi, ama neden senin canın sıkılıyor, problem nedir?
Sorularımdan rahatsız olmuş gibiydi, yanımda herşeyi unutmuş gibiydi. Anlatacak o kadar çok şeyi vardı ki sanki herşey bir an silinip gitmişti.
Burak ben eroin bağımlısıyım, bunu sana söylemek zorundayım.
Bir an korkuyla irkildim sonra şaşkınlıkla yüzüne bakmaya başladım. Böyle güzel bir yüz, böyle neşeli, kültürlü bir insan nasıl olurda kendini böyle birşeye teslim edebilir diye düşünüyordum.
Fakat bırakmaya çalışıyorum, uzun süredir amatemde tedavi görüyorum. Yavaş yavaş sona geliyorum, artık herşey bitecek, hayata yeniden başlayacağım.
Sen güçlü ve iradeli bir insansın dedim, herşeyi başarırsın. Bunundan üstesinden gelirsin.
Sağol burak dedi, hadi kalkalım, bize geçelim sana evimi gösterim.
İstiklal caddesinde birbirimize yakın fakat fazla sokulmadan insanların arasından geçip gidiyorduk. Sanki herkes bize bakıyor gibiydi, biz insanların çok çok üstünden yürüyormuş gibiydik.
O gün akşam üzeri eve geçtiğimizde evin gerçekten de berbat bir halde olduğunu gördüm, her tarafta bira şişeleri, yerlerde peçeteler, fıstıklı yemişler, yerlere saçılmış battaniyeler, ev bir çöplük gibiydi.
O gece birlikte evi toparladık, sonra gece beraber aynı yatakta uyuduk. Sabah erken saatlerde uyandığımda, onu yanımda göremedim. Evde yoktu ve bir notta bırakmamıştı. Nereye gittiğini söylememişti, bir işi olduğundan da haberim yoktu. İçimi tuhaf bir korku kapladı, düşünüyordum başına bişey mi gelmişti. Tam o sırada kapı açıldı ve elinde poşetlerle geldi.
Bir sürü kahvaltılık almıştı, herşey vardı. Çay hazırdı.
Ne güzel bir hayattı, fakat onun hayatında acılar vardı, ne olacağı belli değildi.
Bir süre birlikte olduk, artık birbirimizle çok iyi geçiniyor, çocuklar gibi eğleniyorduk. Ben iş bulmuştum, oda bir kitapçıda iş bulmuştu. Akşamları iş çıkışında buluşuyor, biralarımızı alıp televizyonun karşısına geçiyorduk. Herşeyi unutmuştu, tedaviye gidiyordu. Eroini bırakmıştı, artık onun yeni aşkı bendim.
Bir gün bir akşam üstü evde oturuyorduk, hafif çakırkeyiftik. Kapı çalındı ve o eski arkadaşlarından bir kaç tanesi geldi, epeydir görüşmüyorlarmış, merak etmişler, bir uğrayalım demişler, beni görünce pek sevinmişe benzemediler, fakat konuşmaya başladıkça, onlarla iyi arkadaş olacağımı düşündüm.
Nurten arkadaşlarından hiç söz etmemişti, bir ara ben odada oturuyorken, nurten iki arkadaşıyla birlikte odasına geçmiş, bayağıda bir gelmemişti. Merak ettim, gidip bakmak istedim.
Kapı kilitliydi, kapıyı vurmaya başladım. Duyan yoktu. Sanırım Eroin almışlardı ve ağır bir uykunun tesirindeydiler.
Bu dünyada değillerdi artık onlar, elbet uyanacaklardı. Uyandıklarında bir hesap vermeleri gerekecekti. Bende oturma odasında biranın dozunu kaçırmış, sızmıştım.
Sabah beni uyandıran nurten oldu, günaydın canım dedi.
Bende günaydım dedim fakat sesime soğukluk vererek, neden böyle bişeyi yaptın nurten, neden dedim.
Neden aramıza onu aldın, o seni benden alır, herşeyden alır, herşeyden koparır, neden yapıyorsun bunu
Çok seviyorum dedi, damarlarımda gezinirken, kanıma karışırken, kendimi çocuklar gibi mutlu hissediyorum, hiç birşeyi düşünmüyorum.
Lütfen yapma Nurten senin düşünmeye ihtiyacın var bazı şeyleri, bu düşüncelerine eroini karıştırma, o sana sağlıklı bir düşünce vermez, hastalıklı bir düşünce verir, beni bile başka bişeymiş gibi, başka dünyadan gelmiş bir yaratık gibi görmeye başlarsın, duyguların karışır, lütfen sevgimize gölge düşürme.
Bu konuşmadan sonra Nurten’i bir kaç kez daha eroini kullanmaya çalışırken gördüm, odasının anahtar deliğinden baktığımda, kolunda iğneyi yapacak damar arıyordu.
Hiç rahatsız etmedim, ama ertesi günü bende denemek istiyorum dedim.
Denemek istiyorum dediğimde çok korktu, lütfen yapma canım, ben bulaştım, sen bulaşma.
Uzak dur, yoksa mahvolursun.
Sen kendini görmüyorsun galiba Nurten, bana uzak dur diyorsun, sen kendi kendini bir sona doğru itiyorsun.
Beni hiç mi sevmiyorsun, hiç mi sözüme itimat etmiyorsun, lütfen bırak artık ve biz yeni bir hayata başlayalım.
O günden sonra Nurten’i her gördüğümde, her buluşmamızda aramızda bir soğukluk olduğunu hissediyorduk, ya ben sıkmıştım onu, yada o benim onunla olan düşüncelerimden sıkılmıştı.
Bir buluşmamızda belki de ayrılmalıyız dedi, çok kısa sürdü farkındayım, seninle olan günlerim çok özeldi benim için, seni hiç bir zaman unutmayacağım dedi.
Bense sersem gibiydim onu çok sevmiştim, onunla her şeye katlanabilirdim. Fakat o aramıza eroini almıştı, onunla sahte bir mutluluğa doğru gidiyordu. O günden sonra artık hiç bir şeyin eskisi gibi olamayacağını hissettim. Onu çok sevmiştim.
Evime doğru yola koyuldum, yolda düşünüyordum, evim neresiydi, ben neredeydim, yolda yürürken hiç kimsenin farkında değildim, o kadar dalgındım ki, o kadar üzgündüm ki, sanki dünya yıkılmıştı. Bütün sevdiklerim birer birer bu yıkılan dünyanın enkazı altında kalmıştı, yapayalnızdım.
Beyoğlunun ara sokaklarında, eskiyi andıran, eski zamanları canlandırmaya çalışan bir meyhane vardı, oraya gittim, kendime rakı söyledim, saat öğleden sonrasıydı henüz. Radyoda bir ud taksimi çalıyordu, bu ud sanki benim hüzünlü halimi yansıtıyordu, telin üzerinde dolaşan parmaklar, sanki benim için birşeyler anlatmak istiyordu. Sonra şarkı başladı, her mevsim içimden gelir geçersin, sen vefasız yolcu, kalbim viran edersin, merhaba demeden, elveda dersin, sen vefasız yolcu, kalbim viran edersin.
Şarkı bittiğinde sanki bir uykudan uyanırmış gibi oldum. Düşünmek istemiyordum, ama düşünmekten de kendimi alamıyordum, çok tuhaf bir haldeydim. Rakımı içtikten sonra hesabı ödeyip, kendimi dışarı attım.
Eve vardığımda kendimi yatağa attım, gözlerimi tavana dikmiş, elimde telefon çalmasını bekliyordum, onun arayacağını düşünüyordum, saatlerce öylece durdum, ama ne telefon çaldı, ne ona ait bir ses duyabildim.
Yıllar sonra bir gazetenin ikinci sayfasında eski bir resimdi gördüğüm, yerde yatan genç, güzel bir kadın vardı, çantası hemen yanıbaşında duruyordu, bir duvar kenarındaydı ve son nefesini vereli yalnız bir kaç saat olmuştu. O kadın Nurten’di. Benim yeni bir hayata başlayacağımı düşündüğüm, onunda yeni bir hayata emin adımlarla yürüyeceğimize inandığım o güzel kadındı. Artık yaşananlardan bıkmış, gece yarısı, bir sokakta yalnız başına altın vuruşu yapmıştı.
Herşey bir rüya gibiydi. Sende benim için bir rüya gibiydin. Umarım yattığın yerde huzurlu uyursun.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.