- 834 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Çarkın Dişlileri
Hisseler değer kazanıyor, hisseler düşüyor, hisseler satılıyor, Dolar yükseliyor, Euro düşüyor, tüm hisseler elden çıkarılıyor… İnsan kalabalığı baş döndürücü bir devinim halinde. Onlarca insan kulağında telefon, kimileri iki telefona aynı anda bağıra çağıra konuşurken, bir yandan karşılarındaki verilerin ve borsanın anlık durumunu gösteren dijital rakamların hızla değiştiği tabloyu izliyor, bir yandan da karınca sürüsü gibi sağa sola koşturup duruyorlardı. Adeta dünyanın dönmesi de bu insanlara bağlıydı. Durduklarında dünya duruyor, hareket ettiklerinde dönmeye başlıyordu.
Bu insanların her biri kocaman bir çarkta birer dişliydiler. Diğer dişlerin itmesiyle çarkı çeviriyorlardı birlikte. Her biri ya bu dişliler arasında yerini alacaktı ya da kaybolup gidecekti. Küçücük detaylar, minicik rakamlar yüzündendi kavgaları ama bu minik rakamlar dünyanın dört bir yanına dağılmış para babalarının karlarını ona yirmiye katlıyor, dünyayı yerinden oynatabiliyordu. Newton’un; “bana yeterince uzun bir çubuk verin, dünyayı yerinden oynatayım” dediği şey bu sürekli değişen minicik dijital rakamlar olmalıydı. İnsanlar kavga ve stres içindeydiler. Öylesine kendilerini bu azgın dişlilere kaptırmışlardı ki, sorunun basit olmadığının farkında değillerdi. Alınıp satılan sadece kâğıt parçaları değildi. Her an her saniye mezatta sergilenen bu çirkeflikte satılan insan emeği, satılan insan onuruydu.
Çocuk gibilerdi. Oyuncağına kavuşamayan çocuklar gibilerdi. İstedikleri yüz bilmem kaçıncı oyuncak arabasına kavuşmak çabası içinde olan çocuklar gibi. Bin bilmem kaçıncı barbi bebek ki artık bıkmış oldukları halde hâlâ; daha çoğunun peşinde olan çocuklar gibilerdi.
Tüketmek rahatlatıyordu onları. Tüketenlerin içerisinde bulunmak ve delice, çıldırasıya tüketmek mutlu ediyordu bu insanları.
Harcayamayacakları kadar çok parayla ne yapmak istiyorlardı ki? Onlardan birileri kocaman bir garajı en lüks arabalarla doldurabilirdi. Ama kendilerini frenleyemiyorlardı. Bir an durup; ben ne yapıyorum, diye sorabiliyorlar mıydı kendilerine? Hayır. Daha çok kazanmak hırsıyla bitkin kalıncaya kadar koşturuyorlardı.
İçlerinden birisi kalabalık içerisinde ilerleyebilmek için mücadele veriyordu. Yolu tıkanınca da önündekileri dirsek darbesiyle sağa sola savurmaktan geri kalmıyordu. Acımak için, saygılı davranmak için ne zamanı ne de böyle bir duygusu vardı.
İnsanlar hisse kavgasındaydı. Bu yüzden de yere düşen, canı acıyan ve çığlıklar atan küçücük bir çocuğun hiç kimse farkında bile değildi. Kimse duymuyor muydu bu ağlayan çocuğu? Hayır. Şimdi duygusallığın zamanı değildi.
Oturduğum yerden aşağıdaki salonda koşuşturan, bağırıp çağıran, telefonla konuşan, rakamları izleyen adeta kendinden geçmiş, yaşamdan soyutlanmış bu insanları ve onların ortasında kalmış, neden orada olduğuna bir anlam veremediğim ve sürekli ağlamakta olan küçük çocuğu izliyorum.
Önümdeki kâğıda çemberler karalıyorum. Önce küçük çizilen çemberler durmadan büyüyordu. Çemberler büyüdükçe salondaki insan gürültüleri, koşturmalar azalıp sakinleşiyordu. Çemberleri daha büyükçe çiziyorum. Büyüdükçe büyüyor çemberler. Sessizlik ve huzur geri geliyor. Kocaman camlardan geçip tenime değen güneşin sıcağı kendisini iyice hissettiriyor. Denizin dalga seslerini duyuyorum bu huzurlu sessizlik anlarında. Avuçlarımda kızgın kumlar. Kendimi harika hissediyorum. Dalgaların arasına bırakmak istiyorum bedenimi. Denizin masmavi serin suları sarıyor bedenimi. Güneş ışınları deniz suyunda şavkıyor. Huzur ve özgürlük. Ne güzel şey!
Çemberlerle doluyor önümde duran kâğıt parçası. Sayfada çember çizebilecek yer kalmayınca da bu güzel hayal bir anda siliniveriyor. Denizin ve gökyüzünün maviliği hatta güneşin parlaklığı her şey bir anda grileşip çirkinleşiyor. Kaçış da yok kurtuluş da, bu keşmekeşten…
İnsanı, güzellikleri, huzuru ezip, un ufak eden kocaman çarkın dişlileri dönmeye devam ediyor. Yine o gürültü, yine o baş döndüren, insanı deli eden uğultular ve çıldırmış insanların devinimi… Hayallerim yıkılıyor.
Tek tesellim, az önce ağlamakta olan çocuk artık gülümsüyor tüm çocukluğu ile.
Elinde bir külah dondurması var.