- 585 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ABDİ BEY -5-
Abdi Bey, böylece bir taşla iki kuş vurmuş olurdu.
* * *
Abdi Bey’in âşıklara, pehlivanlara karşı aşırı bir zaafı vardı. Âşıkların atışmalarını dinlemekten, pehlivanların peşrev çekmelerini izlemekten sonsuz bir zevk alırdı. Başhekim olduktan sonra hobilerini yerine getirmek için harekete geçti.
Mayıs ayı ortalarında şehrin önemli yerlerindeki reklam panolarını, hastane adına güreş müsabakası afişleriyle donattırdı. Haziran ayının ilk pazar günü stadyumda güreş müsabakası yapılacaktı. Müsabakanın çok ilgi çekmesi ve görkemli olması için, yörenin önemli pehlivanlarının yanı sıra Kırkpınar pehlivanlarından Ordulu Mustafa’yla Aydınlı Nazmi’yi de şölene davet etmişti.
Organizeyi bizzat kendisi yöneten Abdi Bey, öyle bir reklam kampanyası yürüttü ki, şehir merkezinde müsabakayı duymayan kalmadı. Hatta komşu il, ilçe ve köylere kadar adamlar gönderip, afişler astırdı. İşin içinde Kırkpınar başpehlivanları da olunca halkın ilgisi büyük olmuştu.
Hastane hizmetlilerinden Kürt Rıza, müsabaka gününde stadyumda pide satabilmek için başhekimden izin talebinde bulundu. O da “Tamam satabilirsin.” demişti. Kürt Rıza’nın keyfine diyecek yoktu. Daha şimdiden kazanacağı paranın hayalini kuruyordu. İki gün öncesinde pideciyle anlaşma yaptı. Pazar sabahı erkenden gelip, tezgâhını hazırladı. Ekstradan bir de seyyar el arabası bulmuştu. Hizmeti vatandaşın ayağına götürüp daha çok kazanmak istiyordu. Hava, ne sıcak ne de soğuktu. Anadolu tabiriyle “ comba havası.” dedikleri türdendi. Güreşçiler, çimenler üzerinde bütün hünerlerini göstermeye çalışırken, davullar, cazgırlar, seyirciler pehlivanların daha hırslı, daha atak olmaları için tempo tutuyorlardı. Kürt Rıza ise türbinlerdeki seyircilerin önünde kâh o tarafa, kâh bu tarafa koşturup duruyordu. “Herkesin bir derdi var, değirmencinin de su derdi.” misali onun derdi de pide satıp para kazanmaktı. Türbinlerdekilere bakmaktan, yukarı çıkıp aşağı inmekten bizar olmuştu. Ama yorgunluğuna da değmişti hani. Herkes, stadyumdan mutlu ayrılmıştı ama Kürt Rıza’nın mutluluğu bir başkaydı.
Olayın hemen ertesi günü sabahı, başhekim odacısı Servet, Kürt Rıza’yı koridorda yakaladı.
−Oğlum Rıza, başhekim odasında seni bekliyor, diye sırıttı.
−Git lan başımdan, başhekim ne yapacakmış beni? Sabah sabah benimle eğleşme, işim gücüm var, diye yoluna devam etti Rıza.
Servet, Rıza’nın önüne geçerek onu durdurdu,
−Nereye ulan Kürt? Başhekim çağırıyor dedim, duymaz mısın?
−Ulan çekil önümden, işim gücüm vardır benim, diyerek Servet’i iteledi.
Servet, bu sefer Rıza’nın önünü perdeledi.
−İki gözüm önüme aksın ki essah diyom. Git Rıza’yı bana çağır dedi. Ben de sana haber verdim İster git, ister gitme, karışmam gayrı, deyip önünden çekildi.
Rıza, yemini duyunca inandı.
−Hadi gidah, öyleyse, dedi beraber başhekimliğin önüne geldiler.
Rıza Efendi, kapının önünde üstüne başına çeki düzen verdi. Servet’ in yüzüne baktı. Bu bakış, “ Bana yardım et.” dercesine bir bakıştı. Servet, onun bakışlarına karşılık, gözüyle kapıyı işaret etti. Rıza, omzunu düşürerek kapıyı tıklatıp içeri girdi. Tekmil veren er edasıyla topuklarını birbirine vurarak:
−Beni emretmişsen başhekimim, dedi.
−Evet Rıza Efendi, geç otur bakalım, dedi samimi bir ifadeyle. Oturacağı yeri de eliyle işaret etti. Tam karşısını göstermişti.
Rıza, bir gösterilen yere, bir başhekimin yüzüne baktıktan sonra,
−Olur mu toktor Bey, ne haddime. Neyse emrin, hemen yapem.oni.
Başhekim, hem eliyle, hem diliyle, ikinci defa “otur.” emrini verince, oturmak zorunda kaldı. Rıza Efendi, koltuğa değil de sanki çalı dikeninin üzerine oturmuş gibi hissetti kendisini. Merak içerisinde doktorun gözlerinin içine bakıyordu. Bekleyiş fazla uzun sürmedi.
−Eee Rıza Efendi, söyle bakalım, dünkü hâsılat nasıldı, kaç pide satabildin?
Rıza Efendi, ellerini ovuşturup, yüzüne gülücükler kondurarak;
−Allah bereket versin begim, sayende sattık işte biraz bi şey. .
−Biraz bir şey dediğin, kaç tane? dedi gözünün içine bakarak.
Rıza efendi, doktorun bunu niye sorduğuna bir anlam veremedi. “Ne yapaceksen be adam, kaç ise kaç.” dedi içinden. Sağına soluna bakındı. Doktorun ısrarlı bakışlarından rahatsız olmuştu. Tam sayıyı vermek istemiyordu.
−Ne olacak begim, elli- altmış olmiştir herhal diyerek savuşturmak istedi.
Karşısındaki, sorgu hâkimi gibi inanmamış bir halde ona bakıyordu.
−Rıza Efendi, dedi, sert bir ifade ile “Sana bir soru sordum, doğru dürüst bir cevap versene .”
Kürt Rıza, başhekimin ne matah bir adam olduğunu biliyordu. Saklamanın bir işe yaramayacağını anlamıştı da, bu soruyu niye soruyordu, onu anlayamamıştı.” Bu hınzırın eli kolu uzundur, işin aslını mutlaka bi yerlerden öğrenmiştir. Saklamanın bi yararı yohtir.” dedi sayının tamamını bir çırpıda söyledi.
−Yüz seksen tane idi, birazı elimde kaldı. Pideci fazlalıkları geri almadı. Çocuklar, iki gündür ahşam sabah onları yemekteler.
−Ha şöyle, saklayacak ne var bunda.
Sayıyı alan Abdi Bey, masanın üzerindeki blok not üzerinde kısa bir hesap yaptıktan sonra:
−Demek oluyor ki bana otuz milyon borcun var. ( O zamanki para birimi ile )Kürt Rıza, oturduğu yerden kalkacakmış gibi bir hamle yaptı, sonra vazgeçip yeniden oturdu.
−Toktor beg, ne parasidir bu? Ben sizden ne mal almışam, ne borç para. Bu borç da nereden çıkmıştır?
Abdi Bey, alacaklı edasıyla;
−Sen pideleri stadyumda satmadın mı?
−Evet, orada satmışam.
−Peki o müsabakayı kim tertip etti? Onun cevap vermesine fırsat vermeden, soruyu kendisi yanıtladı. “Tabii ki ben. Ben o müsabakayı düzenlemeseydim, sen pide satamayacak, para da kazanamayacaktın, öyle değil mi?
−Orası öyle de, ben sizden izin istemişem, siz de vermişseniz.
−Verdim, fena mı oldu? Bak ne güzel para kazandın. Rabbena hep bana olmaz ki. Ben de payıma düşeni almalıyım öyle değil mi?
Kürt Rıza, içinden La havle çekti. “ Ulan ölüyü diriyi s…..., gözünü benim üç kuruşa diktin.” demek istedi ama söyleyemedi.
−Başhekimim, benimle eğleneyon mu, yoksam essah mı deyesin?
−Rıza Efendi, meselenin eğlenecek bir yanı yok. Yer benden, emek senden, kar da ortak olmalı değil mi?
Rıza Efendi, bu soruya ne diyeceğini bilemeden önüne bakarak oturmasına devam etti. Başhekimin bu sözleri gerçek olarak söylediğine inanmak istemiyordu. Parayı çok sevdiğini duymuştu ama…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.