HAYATIM BİR ROMAN(3)
ANNEMİN ADI NEDEN DERTLİ
Evet, annemin adı dertli, teyzemin adı da hasret, acı keder gözyaşı dolu geçmişleri
Hayat acılarla gözyaşı ile dolu bu ailede, gözyaşlarından acıdan oldukça bolca nasiplenmişler kader bu ya
Annemin 3 erkek kardeşi bir gecede boğmacadan vefat etmişler biri 18 biri 20 ve 22 yaşlarında tamda baharında tığ delikanlılık çağında bu amansız hastalığa genç bedenleri yenik düşmüş yıl 1936 yokluk varmış o devirlerde kefen alacak güçleri yokmuş bu fakir ailenin yorgan şiltelerini söküp kefen yapmışlar çaresizlikten
Ardından annem doğmuş adını o nedenle dertli koymuşlar, annemden 2 yaş küçük teyzemin adı da hasret, Anadolu’nun kızıl toprağında yaşayıp derdi olmayan acıları yaşamayan varımıdır acaba herkesin bir hayat hikâyesi vardır elbet, acılarla yoğrulan
DERTLİ ÇOK HÜNERLİ
Annem Tercancın kumaşlar köyünden, babam eski adı mezre hamipi, şimdiki adı esen evler köyünden, köyümüzden İsmail amca diye biri annemin köyünde çobanlık yapıyormuş,
Bir gün ev, ev dolaşıp hayvanları otarmak için toplarken, köy odasında gümüş tacı başında acem şalı belinde gümüş halhalı bileğinde, saçlarında püskülleri, alımlı çalımlı kilim ören maharetli 20 yaşlarında bir kız görür, gelir köyümüzde hasan çavuş dedeme söz eder
Dedem askerde çavuşmuş ve o unvan hayatına da yansımış, Hasan çavuş adıyla tanınmış Hasan çavuş dedeme derki, bu kız çok maharetli o kızı oğlun haydara iste, çok talipleri var, çok güzel bir gelin sahibi olursun
Dedemde bu sözü kulak ardı yapmaz Babamı annemlerin köyüne bir bahaneyle saman alma bahanesi ile gönderir ve İsmail amca annemi babama gösterir görür görmez halı örerken çarpılı verir, gönül koyar, âşık olur
Dedeme bu kızı beğendiğini İsmail amca aracılığı ile iletir ve annem babamla bu şekilde 3 gün 3 gece kurulan davullu zurnalı bir düğünle evlenirler
Daha önceden de belirttiğim gibi yılını hatırlamakta sıkıntı yaşadığım ben doğmuşum
DERTLİ KARYOLADAN DÜŞTÜ FATURASI BANA ÇIKTI
Yıl 1966 Babam Zonguldak Kozlu kömür havzalarında madenci olarak çalışır
Aile dostumuz, aynı zamanda kirvemiz Ali Akbaş amca o yıl Zonguldak tan köye izine gelmiş, Babam annem ben ve kız kardeşimi dönüşünde bizleri de Zonguldağa getirmeyi tembihlemiş
Yaz aylarından bir gün köyümüze Hacı diye köylerden yumurta satın alan bir yumurtacı amcanın arabası ile yumurta kolileri arasında araba kasasına küçük bir yatak sererek üstünde oturarak Tercan’a geldik
Sabah erkenden trenle aktarmalı Zonguldağa gelmek için o gece Tercan da Köyümüzün muhtarı ve Tercan meclis üyesi İskender Yılmazın ahşaptan 2 katlı 8 odalı otelinde kaldık
Biz 2 katta annem ben ve kardeşim 2 yataklı bir odada kaldık, bizi Zonguldağa getirecek olan Aile dostumuz kirvemiz Ali Amcada yan odada kalıyordu sıcak başımıza vurmuş sersem gibiydik akşam yemeğini yedikten sonra odamıza çekildik ve akşam 8 gibi uyumaya başladık gece sanırım 2 yâda 3 gibi bir gümleme, bir homurdanma birde ne göreyim annem yerde anne ne oldu dedim yataktan düştüm sakın kimseye söyleme Ali amcada duymasın milletin diline düşeriz vallahi dedi beni sıkı tembihledi ve göz dağı da verdi bak duyarsam birinin ağzından benden çekeceğin var dedi tamam anne der demez odamızın kapısı çalındı Ali amca hayrola dertli bacı o gümleme neydi? Benim oğlan uyku havliyle karyoladan düştü bir şey yok Ali amca telaşlanacak bir şey yok çocukta iyi deyince Ali amca gitti yattı bizde gülücükler içinde yarı uykuyla sabahladık
Trene yetişmek içinde sabah saatlerinde otelden ayrıldık yataktan düşen annem oldu faturası bana kaldı
Fakat bu sır bende uzun süre kalmadı Ali amcaya tren yolculuğunda gizlice kulağına fısıldayarak gece karyoladan düşenin annemin olduğunu söyleyince Ali Amca Allah Rahmet eylesin hakka yürüdü, bastı kâh, kahı, Zonguldağa vardığımızda babama gülerek anlattığı olayın annemin otelde yatarken karyoladan düşme olayı oldu.
TERCANDAN KIZILIRMAĞA KADAR KAÇAK YOLCUYDUM
Tercan da trene bindik Ali amca bir kendisine, bir anneme bilet almış beni de kondöktor memurundan saklayacaklarını düşünmüşler tren uzun, uzun siren çalarak cuf cufff cuff buhar sesleri arasında hareket etti biz 2. konparımanda yolculuk yapıyorduk bir an biletler lütfen biletler diye bir ses duyduk,
Ali amca hemen beni trenin tavanında valizlerin konduğu asma tavana yerleştirdi önüme de 2 valiz kapattı
Kondöktor bilet kontrol memuru elinde bilet tırtıklayan penseyle yolculuk yaptığımız odaya girdi Ali amca 2 bilet uzattı geniş lengerli şapkası atında çatık kaşları ile sağı solu bir yokladı ve biletleri tırtıklayarak odadan ayrıldı
Bende sesiz solukluksuz o daracık yerde yakalanacağım korkusunu yaşadım nihayet bu kontrolü kazsız belasız atlattık yakalanırsak cezası ağır olduğu gibi bir sonraki şehirde trenden atılma riski bile vardı
Tren uzun, uzun siren çalarak tünellerden girip diğerinden çıkıyordu her uzun siren çalışında annem çok etkileniyordu ve kendi kendine heee anam heee dertli, dertli düdük çalıyorsun belli ki sende benim gibi dertlisin diye kendi kendine söyleniyordu
Ardından şu manileri yakıyordu
Dertliyim, dereliyim
Kim bilir nereliyim
Yuvasız kuşlar gibi
Kolsuz kanatsız biriyim
* * *
Su gelir merdi merdi
Su değil benim derdim
Sular mürekep olsa
Yazılmaz benim derdim kederim
* * *
Dağlar oy karlı boranlı dağlar
Köyümden ayrıldım ,yüreğim sızılar
Gurbette yaşamak zordur derler
Köyümü, özledim şimdiden dağlar
* * *
Dert bende, kara bende
Eğlenmez dinmez kanayan yara bende
Şu erzincan elinde
Yuvasız kuşlar gibi ,olmuşam parekende
* * *
Derken kızıl ırmağa geldik ve buradan, Ankara ya giden trenden inerek, Zonguldağa gelecek kara treni bekledik
Bir çay bahçesinde beraber getirdiğimiz kete ve yiyecekleri yedik Tercan Kızılırmak yolculuğumuz 2 gece 2 gündüz sürmüştü, Kızılırmak Zonguldak arasıda bir gece bir gündüz süreceği söyleniyordu
Nihayet kara tren uzaktan göründü hemen yakındaki istasyona koştuk bu sefer işi riske atmamak için Ali amca bana da bilet aldı artık bilet memuruna yakalanacağım korkusu kalmama mış tı bende keyifle ağaç oturaklar üzerinde oturarak keyifli bir yolculuk yapıyordum
Hele pencereden dışarı seyretmek dağları taşları ovaları seyretmek her tren istasyonunda telaşlı yolculukları ayrılıkları seyrediyorduk
Gözyaşlarına ve ayrılıklarına tanık oluyorduk
Zonguldak tren garına yavaş, yavaş uzun siren sesleri arasında yaklaşıyorduk, pencereden bizi karşılamaya gelen babamı görmeye çalışıyordum, gar çok kalabalıktı
Bir baktım ki sekiz köşeli kasketi pala bıyıklı biri trenin kapısına doğru koşuyor Anneanne işte babam dedim ve pencereden baba, baba diye seslendim başını kaldırarak gülümseyerek bize doğru geldi işte bu bölümü anlatırken hıçkırıklar boğazıma düğümlendi çünkü o güzel insan, o babacan adam hayatta yoktu, yokluğunu hissettim o an
devamı var
_______Ali Cemal AĞIRMAN______
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.