1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
836
Okunma
Sabahtan beri aynı zamana kilitlemişti kendini. Hareketsizdi. Robot gibi duruyordu körpecik bedeni. Gözleri sabit, sözleri yoktu sanki. Ağzından tek kelime çıkamıyordu. İçin için bağırıyordu. Sesini duyan baya uzakta olmalıydı. Kaç saatti böyle bitkin oturuyordu çemberinde. Susamışlığına direniyordu. Bir metre ötesindeki mutfağa gidip bir bardak su getirmekten/içmekten korkuyordu...
Düne gitmek istemiyordu canı. Dünü unutmak, dünü gömmek dileğindeydi her uvzu. Başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemişti. Düşündükçe olayı delirmek, ölmek istiyordu bir an önce...
Ama yok. Yaşadığı, yudumladığı acı üstüne acıydı sadece. Boş midesine dayanılmaz sancılar giriyordu. Bacakları titriyordu o adamların kafalarını anımsayınca. Bir değil, iki değil tam tamına beş adamdı. Beş pislik, beş merhametsiz, beş et parçasıydı üzerine çuvallanan. Hiçbirinde zerre kadar vicdan mecvut değildi. Her biri ayrı bir zulümdü. Sırayla, utanmaksızın, çığlıklarını duymaksızın ırzına geçmişlerdi Z’nin.
Şimdi çaresiz, şimdi yenik, şimdi perişan, şimdi ağlamaktan kurak çöldü Z.
Şimdi zamansız bir yolcuydu tek başına.
Ne yanında eski hali, ne eteğinde umudu vardı artık...