5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1347
Okunma
Aşırı sıcak yaz günleri sık sık yürüyüşe çıkmamı engellediği için, kolay olanı seçip, düşünmeyi seçtim.
Haberlerde, boğucu havadan bunalan hayvanat bahçelerindeki hayvanlara, buzlu meyveler verilip, fıskiyelerle sulama yapılarak serinletilmeye çalışıldığını izledim.
İzlediğim kareler aldı çoook gerilere ötürdü, düşüncelerimi.
Gülhane parkı, hepimizin büyük ağaçlarının gölgesinde serinlediğimiz, ulaşım imkânı kolay olduğundan bizim çok sık ziyaret ettiğimiz, gözde gezi alanlarımızdandı.
Annem bizim için hazırladığı yiyecekleri çantasına yerleştirir, ‘haydi Gülhane parkına’ dedi mi, kardeşimin de benim de keyfimize diyecek olmazdı. Hoplaya zıplaya yola koyulur, Beyazıt’a kadar otobüsle gidip, oradan yürüyerek parkın girişine ulaşırdık.
Girişe yakın havuzdaki süt beyaz kuğular, nazlı gelinler gibi süzülerek ziyaretçileri karşılarlardı.
Az ileride emektar Yaşar isimli foku izlemek bizleri sonsuz mutlu ederdi. Sonraki yıllarda yaşlanıp ölünce, onu doldurup, ilaçlayarak müzeye koydular.
Hayvanat bahçesi ayrı bir bölümde, maymunlar, aslanlar, yılanlar, sincaplar daha şu anda hatırlayamadığım hayvan çeşitleriyle bizleri eğlendirirdi.
Babam İstanbul belediyesinde hesap işlerinde murakıptı.(Şimdiki Büyük şehir belediyesi)
Birçok resmi yerin denetiminin kapalı ve yazlık sinemalarının hesaplarının takibinden sorumluydu.
Zeynep Değirmencioğlu’nun Ayşecik karakterini canlandırdığı serilerin en popüler olduğu yıllar. Onun filmleri oynadığı zaman beni izlemeye götürür, o günleri iple çekerdim.
Yazlık sinemalarda kuru yemiş yiyerek film izlemek, tahta sandalyeli o sinemalar, gece çıkan tatlı serinlik, konu komşu gülüş cümbüş gidilen en güzel eğlence mekanlarıydı.
Ayni binada oturduğumuz halamın eşi, evde film oynatabileceği bir film makinesi alınca dünyalar bizim olmuştu. Şarlo’nun, Laurel ve Hardy’nin tüm filmlerini kiralar, ödevlerimizi güzel yapıp, sınavlardan iyi notlar alırsak konu komşu çocuklarıyla bize evde sinema keyfi yaşatırdı.
Eniştem de birçok büyüğüm gibi rahmetli oldu, cenabı Allah rahmetini esirgemesin üzerinden.
Ramazan ayında, evimizin oturma odasının camından, Fatih camiinin mahyalarını okumak, iftar saati gelince, caminin avlusunda patlayan iftar topunu dinlemek, şerefelerin yanan ışıklarını izlemek, bayramda büyüklerin ellerini öpüp, mendil içine konmuş paralarla bayram yerine koşmak!
Bayram yerleri ayrı bir güzellik!
Dönme dolaplar, kaydıraklar, atlı karıncalar, ip cambazlarını seyretmek, niyet çeken tavşanın minik burnuna dokunmak.
Macuncular, pamuk helvacılar, leblebi ununu küçük külahlara doldurup satan seyyarlar.
Yirmi üç Nisan’da vatan caddesinde geçit töreni yapılır, her okul kendine özgü seçtiği en güzel kıyafetlerle, öğrencilerini törene hazırlar, en güzel hazırlanan okul birinci seçilirdi.
Okulumuz her sene bu törenlere katılır, değişik güzel giysilerle hazırlanırdık.
Hiç unutmuyorum üçüncü sınıftayken biz kızlara o dönem Türk hava yollarının hostes kıyafetleri olan gri hostes kostümleri ve kepi dikilmişti, şimdiki akülü arabalar büyüklüğünde bir uçak geçit alanına getirildi.
Bir erkek öğrenci pilot kıyafetiyle uçuş kabinine oturdu, bizler de uçağı iterek, kortejin başındaki yerimizi almıştık.
Tabii o yılın birincisi Fatih Ali Kuşçu ilkokulu olarak, bizler seçilmiştik.
Cadde ve yollara çiçeklerle süslü taklar kurulur, altlarından geçmek bizim için neşe kaynağı olurdu.
Fener alayları düzenlenir, gece her yer hava-i fişeklerle renklenirdi.
Acı acı çalan ambulans sireni, daldığım düşüncelerden uzaklaştırdı!
Çok güzeldi o günler çok, çünkü bizler çocuktuk!