- 534 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Büyüklere Masallar(14.bölüm)
(Murat’ın hatıra defterinden)Sosyal hizmetlerde çalışmak benim için gerçek dünyayı tanımak demekti sanki yıllarca bir yazılımın yönettiği dünyada yaşamıştım ve sonra ünlü filmdeki gibi kırmızı yada mavi haptan birini seçtim,o filmde gerçek dünyaya açılan ilaç ne renkti bilmiyorum, itiraf etmem gerekirse kırmızı ile maviyi lise yıllarımda da çok karıştırırdım,mavi turnusolu asitler mi kırmızıya çevirir yoksa bazlar mı,bazlar kırmızı turnuysolu maviye mi çeviriyordu,yoksa tersi mi?Herneyse defalarca "matrix"izleyenler hangi ilacın gerçek dünyaya açıldığını bilirler sanırım.Evet benim gerçek dünyaya açılmam dediğim gibi Sosyal hizmetlerde çalışmaya başladığım gün gerçekleşti.Gençlik yıllarım kağıt kalem ikilisi ve sınavlarla geçerken hayattaki tek gerçekliğin ikinci dereceden denklemin diskriminantı olduğunu sanırdım oysa hayatta her an özürlü olabileceğimizi,sokağa bırakılan çocukların varlığını,yatağa mahkum yaşayan insanların her ziyaretimizde gözyaşlarına boğulduğuna şahit oldum.Toz pembe dünyadan acı ve gözyaşının olduğu gerçek dünyaya geçiş yapmıştım,huzurevinde çalışana kadar hayatı sona eren bir insanın odasına gireceğimi ummazdım ama zorunluluk her şeyi yaptırıyor,sahipsiz bir yaşamın sona erdiği zaman çalışanlarımız tarafından kefenlenmesi ve yine personelimiz tarafından toprağa verilmesi hayatta misafir olduğumuzu bana hatırlatırdı,ilginç olan soyut kavramları sevmeme rağmen gözümle görmeden insanların öleceğini hiç hesaba katmıyorum,örneğin tez konum çok boyutlu uzayda "türev" kavramıydı,çok boyutlu uzayı görmemiz imkansız olduğuna göre soyut bir kavram ama ölüm somut bir kavram çünkü defalarca şahit oluyoruz,insanlar son nefesini verince büyük bir telaş içinde gömülüyor ;çocukluğumun geçtiği güneydoğuda mezarın tam ortasına sağ kulağı yere gelecek şekilde konuyor ve sonra gayet hızlı bir şekilde mezarın içi dolduruluyor,toz tabakası birkaç saniyede ortadan kayboluyor ve o birkaç saniyede seksen yada doksan Ölüm ile ilgili etkilendiğim kitaplardan biri Dante’nin ilahi komedyası olmuştur,okul lojmanında tek başıma güneş görmeyen odamda hem zatürre olmuş hem de Cennet Cehennem Araf üçlüsünü okumuştum,en ilgimi çeken cümle ölüler diyarına sağken geçtikten sonraki anlatımdı,"sandalda birçok ruh vardı ama sandal fazla batmamıştı,ben de bindiğim zaman biraz batmıştı"cümlesi hafızamda kalmış,geçenlerde bir yazı okudum,ölmeden önceki ağırlık ile öldükten hemen sonraki ağırlık arasında yirmi gramlık fark olduğuna dair,sanırım bu da tüm insanlığın cehenneme nasıl sığacağını açıklıyor,benim tezime göre günahsız insan olamayacağı için cehennemin çok büyük olacağını hayal ederdim ancak ruhun yirmi gram olduğunu hesaplarsak bu tahminde cehennemi daha küçük de tasavvur edebiliriz,günahlarımızın bedelini ödedikten sonra cennete gideceğimize inanıyoruz ama tek kanallı siyah beyaz izlediğimiz Amerikan filmlerinde ölenler hemen cennete giderdi yani bedel ödemek yoktu,sanırım onlar için İsa peygamber tüm insanların günahınının bedelini ödemişti.Dinimi bu açıdan çok medeni buluyorum tüm peygamberleri aynı derecede seviyor ve saygı gösteriyoruz,hiçbir müslüman ülkede intikam amacıyla dahi olsa tüm tahriklere rağmen İsa peygember hakkında hiçbir karikatür yada yazı yazılamaz çünkü çocuklarımızın adını İsa koyuyoruruz tıpkı onların "Jesus"koyduğu gibi ama bir hristiyan sanırım çocuğunun adını Muhammed (SAV)koymaz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.