- 594 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Muhannet -7-
Söğüt dallarının gölgesini takip ederek ilerleyen Celil,Kadir’e uzaktan seslenmiş cevap alamamıştı.Yakınına varınca;
"Selamunaleyküm Gadir!Neydiyon Burada?" diyerek konuşma arzusunu yeniledi.Bu durum hiç hoşuna gitmemişti Kadir’in...Sarı Celil’e yakalanmış olması işinin uzayacağı anlamına geliyordu.Şimdi bununla uzun uzadıya konuşmanın zamanı değildi.Ama yakalanmıştı bir kere, ta dibine kadar da gelmişti konuşmamak olmazdı.İsteksiz ve karamsar bir yüz ifadesiyle
"Aleykümselam Celil abi" dedi.
Sarı Celil, meraklı ve bir o kadar da işin eciğini cücüğünü çıkaran bir tipti.Lakin, hem zeki hem de dikkatli birisiydi. Kadir’in içinde bulunduğu durumu anlamış ve ona yardımcı olmak istiyordu.Son zamanlarda ki,garip halleri kasabalının dikkatini çektiği gibi Sarı Celil’inde ilgi alanındaydı.Sarı Celil, uzattığı sağ elini Kadir’in omuzuna atarak;
"O evden içeri girmeden önce biraz konuşalım mı?" dedi.
Kadir, bir karış surat ve sert ifadelerle Celil’e dönerek;
"Müsaade edersen, içeride biraz işim var,çıktıktan sonra konuşalım olur mu?"
Güneşin iyice kızdırmasıyla terlemiş kafasını kaşıyan Celil,ısrarlı bir şekilde Kadir’in koluna girdi.Kulağına doğru eğilerek, fısıldar bir şekilde konuşmaya başladı.
"Len Gadir! anlatacaklarım, şu an yaşadıklarınla ilgili" dedi.Bir anda beklemediği bu ifade karşısında neye uğradığını şaşıran Kadir;
"Sen,ne dediğinin farkıda mısın?" Kadir’in yutkunarak sorduğu bu soruya,Sarı Celil kendinden emin bir şekilde cevap verdi.
"Tabiki farkındayım.Öncelikle gel şu söğütün altına gölgeye gidelim." Merakı iyice artan Kadir, hiç itiraz etmeden karşıya geçme fikrini onaylar vaziyette yürümeye başladı.Yıkılmış betonsuz taş duvarın üzerine oturdular.Hiç beklemediği bu gelişme; Kadir’in ruhunda fırtınalar estirdi.Bir an önce Celil’in gizemli konuşmasını yapmasını ister bir şekilde;
"Hele anlat Celil abi,neymiş bu mesele" Kadir’in içinde bulunduğu duruma vicdanen dayanamayıp bu kararı vermişti Celil. Olayın neresinden başlasın bilemiyordu.Aslında bu konuyu anlatsa mı yoksa anlatmasa mı hayırlıydı onu da bilemiyordu. Ancak,bir ailenin haksız yere dağılması,hatta Kadir’in göz göre göre erimesi göz yumulur bir şey değildi.
"Bak Gadir! Şu an içeri girmek istediğin evin önünde Selim’le yaşadığın son kavgayı hatırlıyor musun?.Biliyorsun, İbrahim amcalar kapı komşum.Birbirimize gideni geleni biliriz.O günde kahvehaneye gitmek üzere evden çıkmıştım.Selim’le bağrışmalarınızı duyunca olayı biraz izler, sonra müdahale ederim diye sizi izlemeye başladım.İkinizinde Hülya’yı sevdiğinizi bilmeyen yok.Siz kavga ederken,şu an altında oturduğumuz söğütün dibinde üç adam gördüm.Sizi dört gözle takip ediyorlardı."
Sarı Celil’in anlattığı olayı; hatırlamaya çalıştı Kadir...Evet o gün Selim’e bıçak bile çekmişti.Selim’in ondan önce davranarak attığı tekmeyle bıçak yere düşmüştü.Birbirleriyle kıyasıya kavga etmiş hiç bir sonuç almadan yara bere içinde evlerine gitmişlerdi.Kadir,acı bir ifadeyle Sarı Celil’in yüzüne bakarak;
"Evet! Ne olduysa zaten o günden sonra oldu" dedi.
***
Şadiye’yi çok seviyordu Hamdi.Bir an görmezse özlüyordu.Çok kırığı olmuştu Hamdi’nin ama Şadiye bambaşkaydı ona göre.Gerçi ondan önce,yapmadığı rezillik kalmamıştı civarda.Eşkıyalık babadan gelme bir işti.Lakin,Hamdi babasından daha acımasız ve tehlikeliydi.Oturduğu odanın kapısı çalındı.Yer minderine yayılmış vaziyettte bağırdı;
"Gir!"
Gelen Şadiye idi.Yine en güzel elbiselerini giymiş, güzel kokular sürünmüştü.Şadiye’nin bu halini çok seviyordu Hamdi.Çok çekici ve zeki bir insandı Şadiye.Hamdi, ona bağırıp kızıyordu ama yıllar önce onu elde etmek için ortaklarıyla oynadığı dümeni hatırladı birden; şeytanın bile aklına gelmezdi.O zamanlar,Şadiye, kasabanın en güzel kızlarından biriydi.Uzun boyu,ince beli,kehribar gibi gözleriyle bakanı yakacak kadar güzeldi.Kasabada peşinden koşmayan yoktu.Eşkıyalıktan döndüğü o gün,çeşme başında görmüştü Şadiye’yi...
***
Hülya,entarisini giymiş,saçlarını tarıyordu.Yüzünde belli belirsiz gülümseme ile aynada kendine baktı.Yüzünü sağa sola çevirdi,kendi kendine konuşarak;"Kız Hülya! Cami yıkılsada mihrabın yerinde " dedi. Almak üzere,yatağa bıraktığı yemenisi binbir özenle başına örttü.Çok sevdiği limon kolonyasını eline yüzüne sürdü.İçinden alıp veriyordu;
"Kadir’im gelsin dooğru Halis Hocaya"
Sonra,kendinden emin bir şekilde odadan dışarı çıktı.İnşallah bi çare bulurdu Halis Hoca,yoksa evinin direği göz göre göre ya kafayı yiyecek yada bir yerlerde canına kıyacaktı.Çok sevdiği Kadir’e mi yansın yoksa genç yaşta dul kaldığına mı? Oturduğu sedirden kalktı.Pencereye doğru eğildi;
"Niye gecikti ki acaba?" dedi.
Devamı Var
YORUMLAR
Bu yaşanmış bir öykü mü? diye sormak geldi içimden. Kavgaları aynı , küfürleri aynı, sinirleri aynı, fitne fücur ne kadar bizim oaraları anımsatıyor.
Demek bu toprağın özelliğinden bizdeki haller.
Sadece isimler ve mekanlar değişse de yaşananlar ve vukuatlar hep aynı.
Selam ve sevgilerimle değerli kardeş..