- 789 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Necromancer / Bölüm 3
EPISODE 3
Kızlarla beraber üzgün bir yüz ifadesiyle aşağıya indiğimizde, babamın hâlâ televizyon karşısında, geçmemiş siniri ile tekli koltukta oturduğunu fark ettim.
“Bay Gibson, sizden rica etsek Aleyna’nın bizimle partiye gelmesi için, acaba…”
“Kesin ve son kararım; hayır kızlar.” Dedi Nat’in sözünü kesip, televizyondan başını çevirmeden.
“Size babamın çıkmama izin vermeyeceğini söylemiştim kızlar.” Dedim salonda çıkmadan ve babamın duyabileceği yükseklikte.
“Haklıymışsın.” Dedi Nat’de sesini yükselterek.
Eminim planımızın ne olduğunu merak ediyorsundur. Ama bunu çözme işini sana bırakmaya karar verdim.
“Umalım da planımız tutsun kızlar, yoksa o adamı bulma ümidim ancak rüyalarımda gerçekleşir.” Dedim sessiz bir şekilde ve etrafı kontrol ederek.
“Çok önceden gittiğim bir falcı vardı ve bana her zaman şu sözü söyler: ‘Eğer geleceğinde istediğin şey varsa mutlaka sana gelecektir.’ Bende şimdi bunu sana söylüyorum. O adam senin geleceğinde varsa mutlaka seni bulacak demektir.” Dedi Judith göz kırpıp gülümseyerek.
“Sağol tatlım.” Dedim sarılarak. “Sizin desteğiniz olmasaydı onu aramaya bu kadar istekli olmazdım.” Dedim ve onları kapıdan yolcu ettim.
Başımı öne eğip üzgün bir yüz ifadesiyle salondan geçerek merdivenlere yöneldim. Tam üst kata çıkıyordum ki, babamın sesiyle olduğum yerde durup kaldım. “Kızları göndermen ne kadar da kolay oldu.” Dedi imalı bir ses tonuyla.
“Ne demek istiyorsun baba?” diye sordum anlamamış gibi yapıp açıklamasını sağlamak için.
“Bence ne demek istediğimi bal gibi de anladın Aleyna Hanım.” Dedi kollarını birbirine kenetleyerek.
‘Eyvah! Yoksa konuştuklarımızı mı duydu? Sanmıyorum, çünkü odanın kapısı kapalıydı ve biz kafa kafaya verip sessiz bir şekilde konuşmuştuk.’
“Hâlâ anlayamadım baba. Daha açıklayıcı olur musun lütfen.” Dedim tedirginliğimi belli etmemeye çalışarak.
“Eğer bu gece dışarıya çıkmayı düşünüyorsan kafandan silmeni tavsiye ederim. Çünkü seni her an takip edeceğim küçük hanım.” Dedi gözlerimin içine bakarak.
“Öyle bir niyetim yok aslında baba.” Dedim endişeli ve umutlarımın suya düşmesinden dolayı yaşadığım üzüntüyü göstermemeye çalışarak.
“İnşallah. Şimdi odana gidebilirsin.” Dedi ve arkasını dönüp salona doğru yürüdü.
Babamın ne demek istediğini tam anlayamadım ama ne yapmak istediğini tam anlamıyla kavramıştım. Eğer babam kaçtığımı anlarsa bana gerçekten de çok korkunç bir ceza verecekti. Ama benim bu adamı kesinlikle bulmam gerek ve bulacağım da. ‘Ne olursa olsun bulacağım!’ dedim kendi kendime.
Odama çıktım ve kapıyı kapatıp pencereye yöneldim. Aşağıya baktığımda kızların arka bahçeden bulunduğum pencerenin altına doğru gizlenerek geldiklerini fark ettim. ‘Allah’ım! Lütfen bana yardım et. Gizlice evden çıkarsam babam kesin beni ölene kadar eve kapatır.’ Diyerek Allah’a dua etmeye başladım.
“Biri beni mi çağırdı?” arkamdan gelen o tanıdık erkek sesi ile olduğum yerde çığlık atıp havaya sıçradım ve karate de öğrendiğim kung-fu hareketiyle arkama döndüm.
“Senin… Senin odam da ne işin var? Buraya nasıl girdin sen?” diye sordum hem sinirli hem de birden karşıma çıktığı için korkmuş bir şekilde. Bu yüzden nefes almadan bir çırpıda söyledim bütün sözleri.
“Sen çağırdın, ben geldim. İkinci soruna gelince… Onu cevaplamamayı tercih ederim. Çünkü meslek sırlarına giriyor.” Dedi sırıtarak.
“Sen… Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Ben seni çağırmadım bile.” Dedim dövüşmeye hazır halde karşısında dikilerek.
“Tabii ki de çağırdın. Tanrı’dan yardım istedin, O’da beni yolladı.” Dedi iki elini yanlara açıp önümde reverans yaparak.
“Nesin sen? Yoksa cadı gibi bir şey misin?” diye sordum biraz uzaklaşıp yatağın üzerinde bağdaş kurarak.
“Ah, sevgili kızım…”
“Ne?! Kızım mı? Pardon sen kaç yaşındasın acaba, çünkü yaşlı durmuyorsun da.” Dedim şaşkın bir şekilde.
“Aslında… Ben göründüğümden daha yaşlı sayılırım.” Dedi düşünceli bir şekilde.
“Ne yani? Kaç yaşında olduğunu unuttuğunu söyleme sakın bana.” Dedim gülmemek için kendimi zor tutarak.
“Normal görünüş olarak 35 yaşındayım, ama gerçekte ki yaşım 140.” Dedi ve yüzüme bakarak beklemeye başladı. Belli ki o da benim bu cevaba vereceğim ‘şok olma’ tepkisini bekliyordu.
“Nasıl… Oluyor… Bu?” diye sordum yavaş ve kelimeleri seçerek.
“Bazı sihirli güçlerle kendimi genç tutuyorum. Böylece zamanı gelince benden sonraki ölü dirilticisini bulup hazırladıktan sonra bu dünyadan ebediyen ayrılabileceğim. Açıkçası bu durumdan benim de hoşlandığım pek söylenemez. Ama elimden hiçbir şey gelmiyor. Eğer türümüzün devam etmesini istiyorsak bu şekilde yapmak zorundayız.” Dedi üzgün bir şekilde.
“Peki… Çoğalma denen şeyi duymadın mı sen? Yani… Evlenip çocuk yaparak geleceğinizi devam ettirebilirdiniz, değil mi?” diye sordum yaptığı açıklamaları düşünerek.
“Evet, ama doğacak çocuklarımın ölü dirilticisi olmama ihtimali de olabilirdi.” Dediğinde sanki söylememesi gereken bir şeyi söylemiş gibi sonlara doğru sesini alçaltmıştı.
“Sen benden bir şey mi saklıyorsun…? Allah’ım! Daha adını bile bilmiyorum.” Dedim sonradan hatırladığım için alnıma vurarak.
“Adım Sebastian. Ben bir Fransız’ım. Ve… Bir cadı değilim tatlım…” tam bu sırada pencereye çarpan bir şeyin sesiyle yerimden sıçradığımda kızların aşağıda olduğunu tamamen unuttuğum aklıma geldi.
“Kızlar aşağıda…” dedim sözümü yarıda kestim. Sonra vazgeçtim ve söylemeye karar verdim. “Seni aramak için evden kaçacaktım, bu yüzden beni bekliyorlardı. Sence… Ne yapmalıyım?” diye sordum ne yapacağımı bilemez halde onun vereceği cevabı bekleyerek.
“İçinden ne geliyorsa onu.” Deyip yüzüme baktı ve 140 yaşında olduğunu göstermeyen yüz hatları ve inci gibi beyaz dişlerini göstererek gülümsedi.
“Pekâlâ. Şey… Her neyse.” Dedim ve pencereyi ses yapmadan açarak kafamı aşağıya doğru uzattım. “Kızlar, gitmemize gerek kalmadı!” Dedim gülerek.
“Ne?!” diye sordu Judith şaşkın bir şekilde.
“Ne oldu?” diye sordu Nat’de üzgün bir şekilde.
“Aradığımız adam burada da ondan.” Dedim sırıtarak.
“Ne?!” dedi ikisi de aynı anda ve biraz da seslerini yükselterek.
“Şşt kızlar, bizimkiler duyacak sesinizi.” Dedim susmalarını işaret ederek. “Söylediklerimi yaptınız mı kızlar?”
“Tabii ki de.” Dedi Judith elindeki gri renkteki kalın halatı göstererek.
“Nereden buldun onu?” diye sordum gülerek.
“Tabii ki de babamın mağazasından… Aşırdım.” Dedi utanarak.
Utanmasının nedeni bu yaptığının, çalmaktan bir farkı olmadığını düşünmesinden kaynaklanıyordu. Judith’in babası tekne kiralama ve tekne ile ilgili malzemeleri satan, fazla büyük olmayan bir mağazanın sahibidir. İyi de para kazanıyorlar diyebilirim.
“Hadi halatı atın da sizi yukarıya çekeyim.” Dedim ellerimi öne uzatıp halatı atmasını işaret ederek.
“Bekle!” dedi adam önüme geçerek.
“Neden? Yukarıya gelmesinler mi?” diye sordum yaptığı hareketten dolayı şaşırmıştım.
“Tabii ki de gelebilirler, sonuçta senin arkadaşların. Benim demek istediğim şey halatı yukarıya atarak insanların duyacağı sesi yapmalarına gerek yok.” Dedi elleriyle garip hareketler yaparak. “Benim büyü yeteneğimi kullanarak halatı buraya çıkartabilirim.” Dedi gülümseyip göz kırparak.
Kızlara söylemek için aşağıya baktığımda gördüğüm manzara insanı hem güldürür hem de şaşırtırdı. İki kızda ağızları açık bir halde bize doğru hiç kıpırdamadan bakıyorlardı ve yüzlerinden geçirmekte oldukları şokun etkisinin hâlâ devam ettiği okunabiliyordu. “Vay canına!” dedim konuşabilmeyi hatırladığımda.
“Neyse ki beni görünce şok etmeyi başarabildiğim birileri varmış.” Dedi kısık sesle kahkaha atarak.
“Bu hiç mi hiç komik değil. Eğer bunu yapan sen isen hemen düzeltmeni tavsiye ederim.” Dedim tehditkâr bir ifadeyle.
“Ah, tabii ki de ben yapmadım. Sen beni ne sanıyorsun hanımefendi, kötü kalpli bir cadı mı?” dedi arkasını dönüp çalışma masama doğru ilerleyerek.
“Kızlar? Siz… iyi misiniz?” diye sordum pencereden onlara kısık sesle seslenerek.
“Aleyna? O… O gördüğümüz adam…” diye kekelemeye başladı Nat. Korkusu sesine de yansımıştı.
“Evet Natalie. O adam bizim aradığımız kişi.” Dedim derin ve sıkkın bir nefes alarak.
Anlayamadığım şey onların neden bu kadar çok şaşırdığı. Ne var, alt tarafı biraz fazla uzun boylu bir adam o kadar. “Hadi ama! Şu büyü müdür nedir onu yap da kızlar yukarı çıkabilsin. Yoksa bu gidişle sabaha kadar orada kalırlar.” Dedim adama dönerek.
“Pekâlâ, işte başlıyorum.” Dedi pencerenin önüne geçip, büyü gibi şey her neyse onu yapmaya başladı.
İki elini yanlara doğru açıp yabancı dilde bir şeyler söylemeye başladı. Tam ne dediğini soracaktım ki, birden yerdeki halatın kendiliğinden hareket ettiğini fark ettim. Sanki halata görünmez bir ip geçirilmişti de yukarıdan çekerek kendiliğinden kalkıyormuş gibi görünüyordu. Hâlbuki halat kendiliğinden yükseliyordu resmen.
Kızlara baktığımda onlarında benden bir farkı olmadığını fark ettim. İkisi de ağızları açık şaşkın bir ifade ile halatın yükselişini izliyorlardı. Adamın el hareketleriyle halatı nasıl yönlendirdiğini görmek, beni şok etmeyi başarmıştı. Bu adam her ne kadar cadı olmadığını söylese de buna inanmam çok zor.
İnanılmayacak şey ama halat evin içinde dolanıp kendini sağlam bir yere bağladı. Bu adam her ne kadar cadı değilim dese de yaptığı bu hareketler bana göre onun cadı olduğunun sağlam bir kanıtıydı. Kızlar yukarıya çıktıklarında ikisinin de yüzü korkudan bembeyaz olmuştu.
“Bu… Bu gerçekten de çok…”
“Korkutucu.” Diye tamamladı Nat’in sözünü.
“Evet… Korkutucuydu.” Diye tekrarladı Judith ile biraz uzakta durarak.
“Siz… Cadı mısınız?” diye sordu birden Judith.
“Hayır. Ama cadılar gibi biz dirilticiler de büyü yapabiliriz.” Dedi adam halatı büyü yaparak yukarı çekerken.
“Diriltici derken?” diye sordu Nat şaşkın bir şekilde.
“Ölü diriltici demek zombi diriltmek demektir.” Dedi gülümseyerek.
“Vay canına!” dedi Judith gözlerini kocaman açarak. “Bir kitap okumuştum bununla ilgili. Adı da Vampir avcısı Anita Blake idi. O da ölü diriltiyordu ve vampir avlıyordu.” Dedi düşünceli bir şekilde. “Sizde vampir avlıyor musunuz?”
“Hayır avlamıyorum. Ben onlara bulaşmamayı tercih ederim. Onlara bulaşırsam ölürüm. Zaten tek başıma olduğum için bulaşmamayı tercih ediyorum.” Dedi içi ürpermiş gibi silkelenerek.
“Hâlâ anlayamadığım şey neden benim peşimde olduğun. Bana bunu açıklar mısın?” diye sordum bıkkın ve biraz da meraklı bir şekilde.
“Pekâlâ. Nerede kalmıştık kızlar pencereye bir şey atmadan önce?” diye sordu düşünceli bir şekilde.
“Adını ve nereli olduğunu söylüyordun.” Dedim olanları düşünerek.
“Evet. Adım Sebastian ve Fransız’ım. Cadı değil ölü dirilticiyim. Senin peşindeyim çünkü sen benim öğrencim olacaksın. Aslında biri daha var ama o kendini saklamaya hâlâ kararlı. Eğer burada olduğumu bilse beni balığa çevirip, büyük balıklara yem yapardı.” Dedi yanıma gelip oturarak.
Bu sırada kızlar ise oldukları yerde durmuş adamın anlattıklarını dinliyorlardı. Bakışları gerçekten de çok komikti doğrusu.
“Nasıl yani?! Ben diğer kişiyi tanıyor muyum yoksa?” diye sordum söyledikleri sonradan aklıma gelince. Eğer benim dışımda biri daha varsa ve ben onu tanıyorsam bu gerçekten de muhteşem bir şey olur.
“Şey… Aslında… Bunu sana söylemeye yetkim yok. Bu sorunun cevabını kendisi sana söylemekle yükümlü.” Dedi söylediklerinden pişman olmuş bir yüz ifadesiyle.
“Anlaşılan tanıdığın biri Aleyna. Acaba kim bu kişi?” dedi Nat şaşkın ve biraz da meraklı bir şekilde.
“Evet. Bunu bende merak etmiyor değilim kızlar.” Dedim ve düşüncelerimde o ‘malûm’ kişiyi bulmaya çalıştım. ‘Annem? Hım… Hayır. Babam? Hiç sanmıyorum. Alice? Hım… Belki.’ Şu bir gerçek; bu kişi her kimse kendini çok iyi saklamayı başarmış doğrusu.
“Gördüğüm kadarıyla hepiniz bunu çözmeye çalışıyorsunuz. Bence kendinizi fazla yormayın kızlar, çünkü onu bulmanız çok zor.” Dedi gülerek.
“Neden zormuş? Alt tarafı yaptığı hareketlere bakmamız yeterli değil mi?” dedi Nat kaşlarını çatıp adama doğru yürüyerek.
“Hayır. Size dedim kendini saklıyor ve benim gibi büyü yapan biri değil. Aslında istese yapar ama artık vazgeçtiğini ve yeni bir hayata başlamak istediğini söylüyordu.” Dedi üzgün ve düşünceli bir şekilde pencereye dönüp açık havada parıldayan dolunaya bakarak. “Bu gece dolunay var. Ve doğaüstü yaratıkların çıkıp dolaşma vakti!” Dedi gülerek.
“Ne oldu? Eski zamanlardan bir şeyler mi hatırladın yoksa?” dedi Nat dalga geçer gibi.
“Sence… Benim söylediklerim eski zamanlarla mı ilgili olur?” dedi meydan okurcasına Nat’e gözlerini dikerek.
Anlaşılan Nat biraz tırsmıştı, çünkü ondan uzaklaşıp gene eski yerine, yani Judith’in yanına döndü.
“Nasıl yani? Bütün o yaratıklar ve efsanevî varlıklar… Hayatta mı?” diye sordu Judith korku dolu gözlerle adamı izlerken.
“Sen çok akıllı bir kızsın Judith.” Dedi Sebastian gülerek. “Her neyse artık geç oldu kızlar. Benim gitme vaktim.” Dedi bize doğru dönerek.
“Beni ne zaman çalıştırmaya başlayacaksın? Ve nasıl bir çalışma olacak?” diye sordum yanına yaklaşarak.
“Çok yakında Küçüğüm. Çok… Ama çok yakında. Bunu sonra açıklarım ama şimdi gitmem lazım.” Dedi gülümseyip yanağımı okşayarak.
Tam neden böyle dediğini soracaktım ki, bir anda ortadan yok olup gitti. Kızlar ve ben bu duruma hem sinir olmuş hem de -ne yalan söyleyeyim- biraz ürkmüştük. Tamam ben bayağı bir tırstım, oldu mu?
“Kızlar, siz bu olay hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sordum adam gittikten sonra yatağımın üzerinde otururken.
“Açıkçası adamın ürkütücü olduğunu söyleyebilirim.” Dedi Judith biraz titreyerek.
“Aynı fikirdeyim. Ama… Adamın sanki haklı olduğunu düşünüyorum kızlar. Yani… Olanlara baksana; Adam seni ne zamandır takip ediyormuş ve senin ruhun bile duymamış. Sonra senin öğrencin olduğunu ve son kalan ölü diriltici olduğunu söylüyor. Aslında bu konuda ona inandığımı söyleyemeyeceğim. Çünkü onun gibi büyü yapabildiğini hiç görmedim doğrusu.” Dedi yüzünü ekşiterek.
“Tamam, ama büyü yapanlarda kendiliğinden öğrenmedi, değil mi?” diye sordum ikisine de bakarak.
“Evet. Haklısın.” Dedi ikisi de.
“O zaman adama bir şans verelim ve beni eğiterek dediği gibi ölü dirilticisi olup olmadığımı bizlere kanıtlasın.” Dedim onlardan onay bekleyerek.
“Evet. Adama bu şansı verelim.” Diyerek onayladı Judith.
Daha sonra kızları evlerine yolladım. Pencereden dışarıya bakıp, karanlıkta parıldayan kocaman dolunaya bakarak adamın bana öğreteceği büyüleri düşünmeye başladım. “Acaba gerçekten de beni eğitip, ölü diriltici olmamı sağlayabilecek mi? Anlaşılan bunu yaşayarak öğreneceğim.” Dedim kendi kendime. Daha sonra da dolunayın parlak ışığı altında huzurlu bir şekilde uykuya daldım.