Yazmak ya da
Yazar roman yazmaya soyunsa- nerden yola çıkar?
Öncelikle öne çıkan kişinin kendisidir. Eksik ya da fazla.
Sıkıntıdan patlıyorum, yazmalıyım. Yazdığım roman olmalı. Yıllardır bunu düşlerim. Benim de -ben yazdım- dediğim bir romanım olmalı. Roman kişilerini gerçek, çevremdeki kişiler
oluşturmalı.
Geçen yıl Fadime ablanın, birdenbire küsüşüne anlamlar yüklemiş, onu ve diğer çıkmaz sokak sakinlerinin bence görebildiğim yaşantılarını yazmak istemiştim. Olmadı..
Yazar kim?
Eski bir deftere yazılmış bu yazıları yerinde bırakıyorum.
Yazarı kim ve işlevi ne? Onu bulmalıyım öncelikle. Yazar bu dünyanın insanı mı gerçekten.
Onu sıkı sıkı kapatılmış perdeler arkasında düşleyemiyorum. Soyut bir varlık da olamaz o..
Saksıya hapsolunmuş bir çiçek de. Belki çiçekleri sulayan insan olabilir. Kuruyan yaprakları
özenle ayıklar, yaşlı ya da genç yüzünü, karşı apartmandaki insanlara çevirir en azından.
Belki eski sandıkları görür, balkonuna dökülen sarı yaprakları; ıslak balkonda terlik
şıpırtısına karışan yemek kokularını.. Sonra çevreye hafif hafif yayılan efem radyoların
sesleriyle, vişne ağacındaki serçenin sesini aynı anda duyar. Açık bırakır penceresini.
Ayaklarını sürüdüğünün, çekirge gibi sıçradığının ayrımına varır. Yanına, yöresine bakar
kendi yanında mı? ..
Ne güzel, parlak ve net dünya! Ya o başka gezegen? Henüz çimenler oluşmamış. Orası ya hep buğulu bir aydınlık, ya da güneş içinde..
Kavaklar vardı, şaşırdım.. İnce bir yol.. İki kıyısında selvi kavaklar.Yürüyorum, yürüyorum.
Ulaşacağım bir yer olmalı, benim olan.
İplikler sarıyorum,rengârenk. Elimde sürekli yaptığım bir iş olur. Olmalı.Yaşamak,ölmemek
delirmemek için.
İşte ev.. Dışarıya bakıyorum..
Uyuyan bir tavşan ne güzel, üstelik mavi! Bir bebek gibi uyuyor. Bunu herkes görmeli.. İçeridekilere sesleniyorum. . Geliyorlar. Onlar gelinceye dek tavşan iki tane oluyor.Üstelik
uyumuyorlar artık. Diğer tavşan kırmızı.. Pencereden içeri giriyorlar. Adını koymadığım gezegenden benim odama.Bunlar iki yaramaz çocuk Çorba içirdiğim,giysi dikip giydirdiğim
Beni en çok üzen, sevindiren, mutlu eden çocuklar..
Ey bu dünya.. Gerçek yaşantım. Kendime ancak okuyup yazmak için ayırabildiğim bir saatçik. Benim olmayan zamanlar. Bütün zamanlarım başkalarına ait. İçinde kırıntı ben
olan , beni yaşayamamaklar..
Her insanın yapabileceği olağan işler, yani sanatsal hiç bir yanı olmayan, gündelik koşuştur
malar..Bir türlü içinden çıkamadığım keşmekeş. Bir el resmi çizemiyorum. Sonra özlediğim
yüzler.. O yüzlerle beraber ben de yaşlanıyorum. Artık yarın şarkıları yok. Yarın geldi.
Yarında ne yaşadığımı gördüm. Çiğnendim. Suskum öfkeye dönüştü. Sessiz ağlayışlarım
bileylendi,keskin bir dil oldu.Sözlerim bıçak gibi kesici, acımasız. Ezilenlerin yaşayamadığı
zavallı dünyacık. Solu be..Solu.. Karnın yarılsın. Cüce mi çıkacak dev mi çıksın. Tanrı mı
verdi yaşadığımız kuraklığı?..Biz yarattık. Biz değin zincirin bir halkası olanlara, kopmayı
beceremeyenlere lâyık bu!..Yağmur yağmazsa on beş gün sonra sususuz. Beğenmediğimiz
kirli baraj suyunu bulamayacağız..
Yağmurlar yağsın.
Dışarı çıkıyorum, yabancı gezegene.Pencereden gördüğüm ay yüzeyi,bizim dünya yüzeyine
dönüşüyor.
Kapı önünde en az yarım saat ayakkabılarla uğraştım. İçlerine dışarıya atılmış yanık kömür
tozları girmiş.Ben silkeleyip döktükçe yeniden doluyor. Kardeşleim az önce çıktılar evden.
Onlara yetişmeliyim. Sıkıntı bastı.. Sonunda tozlarla giydim ayakkabımı. Asmalı bahçe yolundan yürüdüm. Kardeşlerim hangi yoldan gitmiş olabilir ? Önümdeki yola bir an bakıyorum. Aşağıya inmeye karar verdim. Koşar adımlarla gidiyorum. Alışveriş yapmazsam seyyar satıcılardan bazı şeylerin fiyatını öğrenirim. Kardeşlerim görünürde yoklar..
Kent sonsuz bence.. Ben yiterim..
Evdeyim..
Oraya koş, buraya koş, evi temizle. Bulaşık , çamaşır derken çoraplarım ıslandı. Islak tek
çorabı yıkayıp sandalyeye astım. Salonda bir tıkırtı duyup odadan çıktım. Ayaklarında tozlu ayakkabılar boşandığım adamı gördüm.. O bir zavallı.. Kızamadım. Çocukların adını
geveledi ağzında. Onlar yok dedim acele acele. Senin ne işin var burada?.. Bana gelmiş
konuşacakmış. Öteki dünyadan birini görüyordum sanki. Ya da binlerce yıl önce gördüğüm
yabancı birini.. Bana herkes yabancı.. O herkesten daha çok. Eve neden ayakkabılarla
girdiğine kızdım.. Usulca çıktı..
Arkasından evi süpürdüm. Olan bir şey yoktu, gülümsedim.. Kapımız hiç örtülmez. O giriverseydi ne yapardım. Ayağımdaki tek çorabı görür müydü? Görülmeyecek gibi değil,
masmavi.. Bir zamanlar eşim olmayı beceremeyen adam görmedi.. İçkiliydi..
Düşlerimi süpürmek istemiyorum..
9. 10. 1994 / Nazik Gülünay..
YORUMLAR
Sevgili Arkadaşım.
Aslında başlamışsınız bir romana...Sonundan da olsa başlamışsınız ama devam etmemişsiniz anlaşılan. Daha doğrusu romanı kafanızda tamamlamışsınız sadece kaleme kağıda aktarmak kalmış. Bu da o kadar zor değil. Hele de sizin gibi mükemmel şiirler yazan biri için hiç zor değil...Tüm mesele bütün bu yaşanmışlıklar paylaşılmalı mı paylaşılmamalı mı noktasında takılıyor sanırım. Buna karar verecek olan sizsiniz. Ama sanırım biraz da korku var...Daha doğrusu tedirginlik...Acaba çocukalrım rencide olur mu tedirginliği ya da ne bileyim okuyucular ''Yahu adam haklıymış '' derler mi tedirginliği...Bence yazın...Okuycu anlayacaktır sizi...
Ben eski eşime yıllar sonra da olsa ''Ben sana karşı çok hata yaptım'' dedirtebildim...Eminim siz de dedirtmişsinizdir...Yazın bunu...
Selam ve sevgilerimle.
glenay
alırsam belki yazma isteğim perçinlenir.
Yahu adam haklıymış derler tedirgiliği var belki demişsiniz. Öyle bir şey yok. Adam psikolojik rahatsızdı, suçlansam bile yaşadıklarımı ben bilirim, ben yaşadım, kimse değil..
Yoruma çok teşekkürler,
selâm ve sevgilerimle..
1994 sizin hayatınızda önemli duygular yer almış, anlaşılan ve hep pozitif imişler... çocuklarınızın babası dahi bu pozitif duygulardan nasiplenmiş, küfürler olmamış hakkıında... içkinin yıktığı yuvalar o kadar çok ki, sanırım sizinkinde de o etkin olmuş... 1997 senesine geldiğimizde ben de bir akşamcıydım ve genelde huzursuzluk kaynağıydım; baktım eşimi kaybetmekteyim bu yüzden, bir anda naim olup terk ettim o zıkkımı... şimdilerde en iğrendiğim koku kapısının önünden geçerken dışarı taşan meyhane kokusudur... SAMİMİ PAYLAŞIMINIZDAN DOLAYI KALEMİNİZE, YÜREĞİNİZE SAĞLIK...SELAMLAR, SAYGILAR
glenay
bir şey söylemezdim. İlk başlarda hele normal görürdüm. Sonraları,
kafasına bir şeyi takıp içiyordu ve doğru olup olmadığından emin olmadığı konularda ağıza alınmayacak sözleri söylüyordu. Sadece susmasını diliyordum. Neyse geçip gitti..
Yorumunuza çok teşekkürler,
selâm ve saygılarımla..
yazmak, sanatsal faaliyet, eski koca, karalanmış bir kaç hatıra notlar eski bir deftere.
hayat bazen anlamsız gibi görünür göze
bazen mutlu etsede az biraz genelde mutsuzdur yürek
onun mutsuzlugu cenentten, asli vatanından çıkması ile başladı
bu dünyadaki görevi, gülmek degil galiba; ağlamak, özlemek ki kavuşsun asıl vatanına sevdigi mekana
bu dünya esfeli safilin onun için, alayi illiyin de dir mekanı
yaşamak zordu buralarda
ruh böyle gelir gider mavi bir tavşanla girer penceden içeri
evlattır en büyük sevgi gaye onda bulur kendinin yitik parçasını bazen
halbu ki oda tatmin etmemiştir onuda görmek istemez
o asıl olanı tek olanı özlemektedir herdaim
kutladım yüreginizin sesini
kaleminiz herdaim hakla hakikatle olsun
glenay
gönülden teşekkürler,
selâmlar..
Geçen gün balkonda düşündüklerimle öylesine örtüşmüş ki..
Evet yazmak kendimizle başbaşa kalmak..Görmek çevreyi..
Bakmak gözlem yapmak..Şükrediyorum böyle olduğuma çoğu kez..
Ne güzeldi yazdıkların arkadaşım..Seni anlıyorum..Devam öyleyse..
Sevgiler dostluklar İzmir'den..
glenay
kalmamalı insan, kendi fikirlerini öne çıkarsa da..
çok teşekkürler arkadaşım,
sevgiler..