ÖĞRENCİLERDE TEMBELLİK
İnsan yaşantısının geçmiş yaşantısından kalan en önemli olgu tembelliktir. İnsanı yönlendirici yönü bulunmaktadır. Tembellik bir imgelem, kolay yaşamanın dokunulmazlık alanıdır. Kolay yaşam biçeminin alışkanlığıdır. İnsanın, kendisini beceriksiz gösterme üstünlüğüdür. Tembellik özgürlüktür. Zeki insana özgüdür.
Tembellik, durağan, statik düşünme biçiminin bırakılıp, kendi dokunulmazlık gücünün ortaya çıkmasıdır. Kendi dokunulmazlık düşünme sisteminde imgelem sistemine kurma, kanal değiştirmedir. Tembellik, farklılaştırmayı doğurur. Kişi bana dokunmuyorlar ben de öyleyse kimseye dokunmayayım. Yerimde rahat rahat durayım. Kimse benimle ilgilenmediğine göre rahat olayım. Diyerek elini kulağına atıp ya da boş gözlerle karşısındakini dinliyormuş gözükerek, saygıda kusur etmeden kendi dünyasını yaratır. Bu durum riya, iki yüzlülük gibi davranışları ortaya koyar. Anlamadığı halde anlamış görünmek, bilmediği halde biliyormuş gibi durmak gibi.
Tembellik başkasına inatlıktır.
Tembellik, karşı kişinin izafi görüşüdür. Öğretmenler, rehabilitasyon merkezleri iyi tanıyamadığından, çocuğun gizil güçlerini ortaya çıkaramadığından, ilköğretimi zar zor bitiren kişiler, yetişkin olduğunda; kazanan, üreten durumuna geçmektedirler.Bir çok iş adamının geçmişi sorgulandığında bu durumu net olarak anlayabiliriz.
“Bu nedir, nasıl olur?” sorusuna yanıt; “Nasıl olsa benim yerime birileri yapar, birisi iş görür, bulan, üreten birisi bulunur...” söylemi ön plana çıkar. Bir işin başkası tarafından yapılması, üretilmesini istemek, tembelliktir. Tembellik, beynin vücudu, vücudun beyni edimsel olarak şartlandırmasıdır. “Ben yapamam.” Güvensizliğinin altında yatan gerçek neden; insanın geçmiş yaşantısında öğrendiği, yenilik, kabullenme şartlanmasının ürünüdür. İnsanın hiç denemediği, bilmediği bir işlevi yeniliği kabullenmeme ustalığıdır. Bu olguyla tembellik rastlantısal olarak hazıra konmadır. Bu durum çok tehlikeli, beynin entopiral gücüdür. Beyin kendisini yormaz, vücut rütun olarak çalışır. Oluşan bu fırtınaya göre yön değiştirir. Toplumsal olgularda buna sık rastlamaktayız. İyi hitabet gücü olan, zeki bir insan, bu olguyu kazanmış insanları yönlendirmekte, şartlandırmakta, hatta canileştirmekte; masum insanları zarar verir duruma getirebilmektedir.
Tembellik, kişinin bedensel, psikolojik bir problemi yoksa önlenebilir bir davranış boyutudur. Beynin çok işlevli bir mikro işlemci olması, insanın birden çok bilgiyi davranışı almasını kolaylaştırır.
İnsan her zaman telkin edilebilir, şartlanabilir bir yaradılışa sahiptir. Sevilip okşanınca, kendisine güvendiği ifade edilip inandırılınca yapamayacağı yoktur. İnsan bazen yeterliliklerini bile aşabilmektedir.
Tembellik eğitimcileri de çok yakından ilgilendirmektedir. Zaman zaman insanların bir birlerine bakış açıları kişileri tembelliğe itmektedir. Ailenin, çevrenin kişiyi esirgeyip kollaması tembelliğin ilk adımı sayılabilir. “Aman bu yapamaz aman şu başaramaz.” Söylemleri etkisi altında kalan kişi, kendine güvenemez, o işi deneyemez. Gerçek öğrenme deneysel öğrenmedir. Okulun ilk yıllarından itibaren küçük zorluklarla, denemelerle hayatın bir mücadele olduğu benimsetilmelidir. Küçük zorlukların çocuğu yendirilmesi sağlanmalıdır. Bunun için çocuğun uygun şekilde motive edilmesi gereklidir. Çağdaş tanımıyla, eğitim hergün bir zorluğun yaşanması öğrenciye yaşatılmasıdır. Burada dikkat edilmesi gereken eğitsel zorluğun yıldırıcı ve bıktırıcı olmamasıdır. Seviyeye, çocuğun gelişimine uygun olması esastır.
Milli Eğitim sistemimizdeki hatalardan ötürü, kendine güvensiz, kararsız, beklentisi olmayan kişiler yetiştiriliyor. Öğretmenlerin programların özünü anlayamamaları, illede program yetiştireceğim kaygısı, öğretmenlerin okudukları okulda iyi eğitim alamamış olmaları, öğretmenlerin branşları olmayan dallarda görevlendirilmeleri, yakın çevreyi iyi tanıyamamaları, hizmetiçi eğitimin eksik olması gibi nedenler de tembelliği körüklemektedir. Genel bir hastalık olarak öğretmenlerin meslek içinde kendilerini yenilememeleri, eğitim akımlarını izleyememeleri, daha doğrusu kendini yenileme istek ve arzularının kısır olması bilinçsiz olarak tembelliğin gelişmesine yardımcı olmaktadır. Çocukların kendilerini ifade etmelerine, günlük olayların yorumlanmasına, yazılı basın araçlarından yararlanamamaları nedenleri de tembelliğin gerekçeleri arasındadır. Öğretmenlerin, bilgi ve beceri eksikliğinden ötürü öğrencilere çaresizlikle fiziki ve sözlü saldırıları da tembelliğin gelişmesine yardımcı olmaktadır. Yaptığım tespitlerde birinci sınıfa gelen öğrencilerin %90’ı meslek sorulduğunda öğretmenliği tercih ediyor, öğrenci 2.sınıfa geçtiğinde ise polis olacağını ifade ediyor. Saldırı saldırıyı doğurduğu bu örnekle ortaya çıkmaktadır. Çünkü öğretmen birinci sınıfta öğrenci okuma-yazmaya geçsin diye öğrenciyi zorluyor. Bazen öğretmen kızıyor. Hele öğrenciye; “Ne kadar haylazsın tembel, şu basit soruyu bile bilmiyorsun. Ben başka ne yapayım!” gibi sözler öğrencinin başta üzülmesine sonradan da tembelleşmesine gerekçe oluşturuyor. Tembelliğin önlenmesinde öğrenciye mutlaka güven verilmesi, takdir edilmesi, sevilmesi çok önemlidir. Öğrenciye öç almak için sorulan sorular sorulması da çok büyük yanlışlık tabi. Bu durumlar öğrencinin öğretmene güvenini azaltıyor. Güvenmeyen çocuk zaten iş yapmıyor. Bu durumlar çocuğun yaşantısına bir ezilmişlik kadercilik, söylenene karşı koymamam veya söyleneni yutma, analiz ve sentez yapmama sonucunu da doğuruyor. Ülkemizde yeterince hobi niyeti ile veya alışkanlık gereği serbest okuma etkinliği yapılmıyor. Her öğretmen bilgiyi öğretmek uğraşında kendini gördüğünün sonucu olarak da düşünüldüğünden analiz sentez tembelliği geliştiriliyor.
Sınıflarda tembellik ilk başlarda öğrenciyi ezer, pısırıklaştırır. Daha sonra rahatlığa arsızlığa kavuşturur. Sınıfla ilişkisini koparır. Okula gelmiş olmak için geldiği bilinci kazanır. Öğrenci kendi halinde imgelerini yeşertir. TV’nin etkisiyle vurdulu kırdılı filmlerdeki kahramanlara özen duymaya başlar. Dünyanın fatihi olmayı düşünür. Arkadaşlarına zarar vermeye başlar. Zarar veren, yönlendirmeye açık kişidir. Kolaycı yaklaşımlara sığınır. Kısa yoldan köşe dönmece, zorla elde etme duyguları gelişir.
Öğretmen, davranışı bilgisi ile geliştiren kişidir. Klasik yaklaşımdan uzaklaşmayı gerektirir bilgi. “Bu bilgi size ileride lazım olacak.” Şeklinde verilen bilgi anlamsızdır. Öğrencilerimize neyi nereden öğrenebilecekleri, bilginin yeni bir bilgiye transferi, analiz etme, sentez etme becerisini kazandırmak hem akılcı hem de eğitsel bir yaklaşımdır. Öğretmen ne kadar kendini sevdirirse o kadar tembelliği önleme şansını yakalar. Her insanın bir onuru vardır. Çocuklarımızda insandır. Sınıfta öğrenciler aktifleştirilmelidir. Çok konuşan öğretmen yerine, öğretmeye hevesli, çocukları konuşturan, yorumlattıran öğretmen daha verimli olmaktadır. Bir ders içinde birden çok aktivite vardır. Öğrencilerin gelişim yaşlarına göre ilgi süreleri iyi bilinmelidir. Sık sık motive çalışması yapılmalıdır. 40 dakika öğrencilerin sıralarında mum gibi oturması pısırıklığın, tembelliğin gelişmesinin sonucudur. Tüm disiplininden anlamak, gerektiğinde bu disiplinleri bir motivasyon olarak kullanmak öğretmenlik sanatının gereğidir.
Tembellikle gerçek dünyadan kopan çocukların, ilgi duyduğu disiplinlerden kopmaması için, tembellik disiplininden uzaklaştırmak gerekir. Boş kalan öğrenci yaramazlık yapar. Öğretmen sınıfında o anda bulunan, biricik olan her öğrencinin öğretmenidir Öğretmenlerin en çok yanıldıkları durum; sınıfta aktif olan, sürekli soruları yanıtlamak için parmak kaldıran üç-beş öğrenci grubu ile ders işlenmesi, o dersin sessiz sedasız tamamlanmasıdır. Tembellik, soruyu bilememe sonucunda ortaya çıkmaktadır. Tüm öğrencilere değişik etkinliklerle başarıyı tatmaları sağlanmalıdır. Öğrencileri iyi tanıyan öğretmen öğrencilerini kolayca tembellikten kurtarabilir. Öğrenciye bileceği sorular yöneltilir. Yapabileceği bir etkinlikte görev verilir. Okullardaki eğitici çalışmaların, öğrenci tanıma tekniklerinin, yani rehberlik hizmetlerinin asıl amacı da budur kanısındayım.
Tembellik, giderilebilir, yok edilebilir bir davranıştır.
Öztürk ACUN