- 634 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Eski Postacılar ve Mektupları
Bak postacı geliyor.
Bak postacı geliyor diye kapılarda ve camlarda bekleyen insanların genetiği ile oynayarak neslini tükettiler. Nesli tükenen Adem oğlu ve Havva kızları, seksenlerde babası ve annesi genç olan çocuklardı.
Seksenli yılların sonundan da olsa nufüs cüzdanına o yılları yazdırmayı başarabilmiş gençlerin; en büyük hayallerini bir name ile süsleyip, kapalı bir zarfın içine koyduğu saman kağıtların sonuna gelinmişti. Kağıtta yazan aşk, ayrılık, ölüm, evlilik gibi haberleri mektup zarfının içine koyduğumuzda havasız kalacağını hiç düşünmeden..!
En acı verici mektup, içinde aşk kokusu barındırandır. Sayfayı katladıkça kelimeler cümleye doğru koşar. Cümleler ise kurşun kadar tehlikeli olmaya başlar. Sağ üst köşeye o hiç tükenmez denen kalem ile tarih yazdık mı tamamdır.
O dönemin gençleri olarak, dilbilgisini tümevarım yöntemiyle öğrendik. İşin içinde aşk olunca kalemin kapağını açmak yeterli oluyordu. Şairlerin sözleriyle tarif etmek, aşkın en ucuz sunuluş biçimiydi. Salı günleri kurulan aşk pazarlarında; kalbin iki yan tezgahına hece vezninden ucuz şiirler ile halka ulaşıyorduk. Dedim ya müşteri varsa güzel bir paketleme yöntemi olan mektup ile iletiyorduk.
Taşeron çalışan postacılarımız vardı. Onlara verdiğimiz mektupları, sözlü anlatım kültüründen mani ile uğurluyorduk.
Harmanı yuvarladım
Samanı çuvalladım
Gara gözlü ey abim
Allah’a ısmarladım...
"Cönk" defterine adımızı yazdırmak için, ilk işimiz doğru "Leyla" ile cenk etmek oluyordu. Bunun için seksen döneminin son mektuplaşan gençleri olarak biraz geç kalmıştık. Yada "Aşık edebiyatı" yapanlar fazla erken aşık olmuşlardı. Olsun yine biliriz ki, Aşık edebiyatı usta-çırak ilişkisinden geçer.
Yazdığımız sözlerin etkisini; kara sevda havasına büründürmek için, ağzımızda türk tütünü, elimizde nemden zor yanan kibrit ile aşk mektubumuzun ucundan azıcık yakıp kağıda koyardık. Mühür olsun diye biraz tükürük bezlerinden mektup zarfı silerdik. Sanırım işin en eğlenceli tarafıydı.
Postacı mektubumuzu iletti mi iletmedi mi diye beklerken, boş zamanlarımızda mektuba cevap beklerdik. Adının aşk olması için kavuşmamak gerekir derlerdi. Bende yanlış adrese mi yollasam diye düşünürdüm. Korkuyordum, doğru adrese giden mektupların on beş gün sonra geri dönen mektubun içindeki imha edilmemiş kurşun gibi cümlelerden.
Postacı bilirdi işini. Yanlışta yazsan adresi götürürdü mektubu doğru adrese. Götürmesine götürürdü de dönüşünde evde bulamayınca cevabı "can evimden" gönderirdi...
Belki o zamanlar, son aşkları yaşayan neslin çocukları olarak yazdığımız mektuplara cevap alamadığımız için, şimdiler de postacılar mektup yerine son ödeme tarihi on beş gün sonra olan faturalar gönderiyor.
Faturayı çok önceden kesen sevdiğimiz insanlara, artık bizde otomatik ödemeli şiirlerin içine kokulu hicivler gönderiyoruz.
Gönderen: Sencer Gültuna
Adresi: Mecnun’un çölünden sonraki Ferhat’ın dağlarında.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.