- 612 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Suriye Olaylarına Dair
İsterseniz öncelikle son günlerde ülkemiz kamuoyu gündemini meşgul eden Suriye Olaylarından biraz bahsedelim.
Suriye deyince ben diğer köşe yazarları gibi atıp tutmayacağım. Nitekim Suriye’yi bir çok defa ziyaret ettim ve onların etnik yapısını çok iyi biliyorum.
Ben buradan şunu açıkça söyleyebilirim ki; Suriye ziyaretlerimde de buna açıkça şahit oldum. Suriye halkı asla ama asla Türkiye’ye karşı kesinlikle kin ve nefret güden bir toplum olmamıştır.
Ama ne yazık ki aynı düşüncelerimi Esad ve yönetimi için söyleyemeyeceğim. Nitekim uçağımız düşürüldüğünde bize karşı olan tavırlarından bunu sizlerde açıkça anlayabilirsiniz.
Şimdi Türkiye’de yaşayan Suriye’li sığınmacıların durumlarına, işte efendim deniliyor ki bunlar ülkemiz polisine karşı geliyor orada isyan çıkartıyor felan filan…
Arkadaşlar, orada isyanı çıkartan Suriye’nin öz kimliğini kabul etmiş halkı değil, orda isyan çıkartanlar ABD ve onun gibi bi kaç şer odağından beslenen kişiler, tabi bütün bunların üstüne de bizim yandaş medyamız bunların ekmeğine yağı sürerek, sanki ortamı karıştıran oranın mazlum hakkı gibi lanse ettiriliyor…
Yorumsuz….
Erdoğan dış politikasının ilerleyişinde ve Türkiye’nin dünyadaki değişen rolünde bir dizi vaka hassaten göze çarpıyor:
İkinci Körfez Savaşı’nın başında Türkiye’yi ABD’den uzak tuttu. Bunun sebebi kısmen ideolojikti; kısmen de Soğuk Savaşın bitmiş olmasıydı. Türkiye’nin bağımsız duruşu ülke içinde revaçta; doğrusu, Irak Savaşı, Türk halkını ABD’ye karşı çevirdi ve bu hissiyat sadece mütevazı ölçülerde azaldı. Erdoğan, Nato bağını tehlikeye atmama hususunda dikkatli davrandıysa da başlangıçtaki çabaları, Amerikalı muhafazakârlar arasında Türkiye’nin Batıyla bağlarını kopardığı ve bir İslam devletine sökün ettiği hissine yol açtı.
ABD’yle ilişkiler 2007’ye dek yani Türkiye’nin Kuzey Irak’taki PKK üyelerine karşı savaşta Washington’un eyleme geçirilebilir istihbarat verme sözü verdiği ve Irak’ta Sünni unsurları desteklediği yıla kadar iyileşmedi.
En dikkat çekeni de Türkiye’nin Ortadoğu’ya ilerlemesiydi ki Türkiye’nin Batıdan daha da koptuğu şeklinde algılandı. Bunun yeni pazarlar arayışı olduğu ifade edildi fakat bu ilerleyişin, Türkiye’nin Müslüman Ortadoğu’yu reformdan geçirmek ve bölgede Batı hâkimiyetini azaltmak istediği şeklinde ideolojik ve dini bir tınısı da vardı.
Türkiye, Suriye-İran-Irak’la ilişkilerini genişletti. Nükleer müzakerelerde oldukça iddialı bir rol üstlenerek İran’la gerilimi azaltmaya baktı. Irak’ta, Bölgesel Kürt Yönetimiyle ilişkileri iyileştirdi. Demokratik ve otokratik arasında fark gözetmedi yalnız. Bu politika, Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından “komşularla sıfır sorun” olarak anıldı. Sadece İsrail açıkta bırakıldı. Erdoğan ve dışişleri bakanı, Filistinlilere muamelesi ve Türk ordusuyla ilk başlardaki yakın ilişkilerinden dolayı İsrail’e karşı derin bir art niyet besliyorlar. İsrail’in dokuz Türk’ü öldürdükten sonra filo olayını yanlış bir şekilde ele alarak yaptığı stratejik hata, lime lime olmuş ilişkileri derin dondurucuya kaldırdı. Erdoğan’ın İsrail karşıtı duruşu bölgedeki popülaritesini artırdı. Washington bundan hoşlanmadı ancak uzlaşma kelimesini homurdanarak akıllıca uzak durdu.
Suriye badiresi, Türk dış politikasında bazı evrimlere yol açtı fakat bugünden kategorik olmak güçtür. Türkiye, Rusya’nın Suriye’deki rolünden tiksinti duyuyor ve bu ikisi arasındaki ilişkiler az da olsa soğudu. Ancak Ruslar, Türkiye’nin başlıca petrol tedarikçisi ve İran petrol ihracatı üzerindeki müeyyidelerden dolayı Rusya, Türkiye için daha bir önemli oldu. Yardımcı, yatırımcı ve demokrasi destekçisi olarak Türkiye’nin Ortadoğu’daki yıldızı parlamaya devam ediyor. Ancak Arap ülkelerinin çoğunda doğrudan nüfuzu büyük görünmüyor her ne kadar o bunun için çalışıyorsa da. Daha önemlisi, Batıyla ilişkilerinin gelişmesi, siyaseten zorlu bir mesele olan füze savunma sistemi radar projesine katılımı dâhil Nato’ya ilgi ve dahlinin devam etmesi ve AB müzakerelerinde en azından ilerleme sağlamaya çalışmasıdır.
Arap dünyasının akışkan, devrimlerin sonucunun tahmin edilemez olduğu; etkili gücün daha uzun bir süre Ortadoğu dışında ikamet edeceği de kabul edilmektedir. Erdoğan, Türkiye’nin ekonomik büyümesini gevşeteceği yahut Müslüman Ortadoğu’yu Türk himâyesinde devrimden geçirme amacından vazgeçeceği anlamına gelmez bu. Ancak bir aralar umduğundan daha zor olacak ve daha uzun zaman alacaktır.
Bu arada, Türkiye, iyi ve güçlü müttefiklere ihtiyaç duyuyor. Silahların çoğu Batıdan geliyor. Erdoğan’ın Obama’yla çok yakın ilişkileri var.
Son olarak, ülke içi faktör var ki bu iyi değil. Suriye başlıca siyasi meseledir ve Erdoğan’ın savaşı ele alışı hakkında homurdanmalar var. Türkiye savaşa gitmek istemiyor…
Rabbim bu düzensiz düzeni bir anca hayırlara vesile kılar inşlh…Vesselam
Hannan Uğurlu
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.