- 1337 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
sevgiye dair
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sesini duydum gecenin, kıvrımlı şiltesinde. Tir tir titriyordu yalnızlığım. Bir ceviz içi duygularım; kabuğunda mahkum,sefil. Ellerimle tutuyordum siyahın bahtıma bıraktığı susmuşluğunu. Yüzümün rengini çığlığa boyadım sonra dizlerimin üstüne ufaldım. Kum zerrecikleri gibi kendi yamacıma döküldüm. Susuz bir çöl kadar içimin sadeliği çatlak ve bir serap gibi hayalci.
Bir başka olmalıydı sevgiye verilen değer. En kıymetli kumaşlarla örtülmeliydi üstü. Necis ellerin dokunduğu bir örtü ki nazenin ve zarif. Süssüz bir kıymetlinin çevresi alabildiğine ihtişam devşirmeliydi. Edebin sevgiyle buluşması gibi gerçekçi ve muhafazakar olamalıydı her şey. Sevmek, işte buydu ihrama giren aşkın tek isteği. Tarafsız bir akar, cemiyet ummanına dökülürken hızını sevgiden duruluğunu edepten ve en sonunda dökülmüşlüğünü de aşktan almalıydı. Sevgi, bonkörlüğümüzün cepten çıkan harçlıkları olamazdı. Her defasında isteğimize bağlı iyiylik dürtüsü değildi o. Benimle, seninle yaşayan ve nefes gibi hayat belirtisi veren klavuzu vicdan bloklarında saklı müstesnaydı.
Siz baktığınız her nesnenin, gördüğünüz her eşyanın kendi suretlerinden başka işe yaramaz olduklarını mı sanırsınız. Şekil donukluğuyla gözlerin hapsine mahkum, aklın verdiği mahkumiyet kararıyla yerinde çakılı bir eşya ,sizin hayal dünyanızda hareket etmiyorsa, biçim değiştirmiyorsa, kişisellikten uzaksa yaşamıyorsunuz demektir. Sevgiye de böyle kaba bakışla yaklaşıldığında vicdanlarda meçhul, akıllarda çakılı bir levhanın yön bulma şaşkınlığı içerisinde dönüp durduğunu fark edeceksiniz. Şaşkınlık, sizi gönlün ücra köşelerinde labirente bırakılmış, çıkış yönünü bulamayan bir fare yapacaktır. Ah şu yıkılmışlığın kemirgenliği yok mu...
Öyle ya hayat bize verilenlerin içimizdeki klavuzunu işlettiğimiz oranda yüzümüze gülecekti. Adına vicdan dediğimiz hissiyatımızın karar mekanızmasını harekete geçirecek onca dürtü varken yerinde sayan bu ihmalkârlığımızın adını lütfen sen koy günlüğüm. Çokluğun içinden çıkarıp, bizi sadeliğe kavuşturan edebi sınayacak, onca hal ve hakikat varken haya zeminini bulmakta neden zorlanırız. İçinden çıkılmaz sandığım bunca soyut kavramın bana hücum eden akisleri bu günlüğün her köşesini ihya eden ışık gibi. Siz bazen köşebucak kaçmak istersiniz sizi kovalayan dertten, sonuçsuz aşktan ve sorunlu bir günden oysa günlük tüm bu olumsuzlukları duvara vurunca dağılan bir sis yapar sizin için.
Sevgili günlüğüm, beni haya dairesinde ihya olunanlardan bil...Sana sahip bir kalem kadar yazgan yönümü, kağıdın tükenmişliğine bırakma...
Seni seven kalemdarın mehmedim...