Birkaç Küçük Öykü
Bir oda...
--- Kendi halinde türkü söylüyor. Acıklı. Sanırım yaşadıklarından çekmiş. Fiziksel özellikleri betimsiz. Rengi sarı değil. Yeşil de. Kırmızı da gözükmüyor duvarları. Kolonları siyah değil. Tavanı gri değil. Perdeleri yok. Pencereleri hiç yok. İçinde sakladığı sırsa çok...
Bir çocuk...
--- Gülmüyor yanakları. Bir kolu eksik. Bir ayağı kan revan içinde. Gözleri kocaman korkuyu taşıyor gibi. Çaresiz gibi. Düşleri çalınmış gibi. Ekmeksiz gibi. Umutsuz gibi bakıyor bakışları küçük çocuğun. Yönsüz gibi bir ön var süretinde. Başında simsiyah dumanlar. Yaşında sayamadığı misketler...
Bir çiçek...
--- Yaprakları, çiçekleri büyümeden solmuş. Dört yanı bozkır. Dört tarafı hüzün. Dört yamacı küsmüş hayata. Ne geleni ne gideni var çiçeğin. Yağmur da güneş de uğramıyor dünyasına. Öylece tek ayakta. Öylece mücizeler bekliyor...
Bir adam...
--- Belli ki kalbi yaralı. Aşktan. Aşktan çok vurgun yemiş. İçmemiş. Yememiş. Ama sevmiş yarini. Ama katlanmış her engele. Her şeye göğüs germiş. Yalnızlığı yudumlamış. Uyumamış sevdadan. Sevgi yüzünden yüzsüzleşmiş siması. Utanmayı unutmuş. Tekleşmiş. Körelmiş aklı. Gönlü kaymış. Canı yanmış aşktan bu adamın...
Ve bir şair...
--- Adı meçhul. soyadı mecnun. Tutulduğu dal Leyla. Öne sürdüğü fikir, çöllere düşmek. Şiire bürünmüş susamış dudakları. Liriği sevmiş gönlü. İlham perileriyle sevişmekten yorulmamış yalnız kaldığında. Mısrayla bakmış her duyguya. Her güzele kanmış kıt’a kıt’a. Her güzele bülbülvari ötmüş. Zamansız hayallere düşmüş. Geceye daha çok dalmış. Gündüz ortalıktan sakınmış. Sayısız günah işlemiş. Sevapları nedense tepmiş. Yine de dayanmış yaşamak için ömrünü. Yine de şiir bilmiş nefesi ve sesi...
Mehmet Selim ÇİÇEK
21 Temmuz 2012, Kızıltepe