Akşam Oldu Yakamadım Gazımı
Gençler umutla, ihtiyarlar hatıralarıyla yaşarmış. Hadi sen ihtiyar ol da dönme bakalım hatıralara. Delikanlı almış eline bağlamayı
“Kayanın dibinde oy oy, mal mı yayılır oy!
Mal mı yayılıır !
Bir kez görmeyile oy, yar mi sevilir oy!
Yar mi seviliir !”
Mal yaymak, burada hayvan otlatmak anlamına gelir. Hayvanın otlaması, yani ot yemesi diye de anlaşılabilir. Demek ki kayanın dibinde hayvanı besleyecek kadar ot yokmuş. Türküyü yakan bir bakıma malları kaya dibine götüreni kınıyor, sitem ediyor, veya azarlıyor. Türküyü yakanın asıl derdi yar sevme yöntemi, önceki dizeler de doldurmaysa bu konu beni aşar. Yok ilk iki dizeyse sorunu, o konuda yetkiyle konuşabilirim. Çünkü hayli mal yaymışlığım vardır.
Mal güdüyorsan, öncelikle sana emanet edilen hayvanları doyuracak, sulayacak rahat ettireceksin. Bunları yaparken de kimseye zarar vermeyeceksin. Şükürler olsun ki güttüğüm malların hiç birisinin boğazından haram lokma geçmemiştir. Söz gelişi kimi arkadaşlarımın, “ Mallar aç kalmasın” diye elin biçilmiş burçak destelerini kucak kucak taşıyıp hayvanlarının önüne koyduklarını bilirim. “Benim hayvanlarım biraz az yesin ama haram yemesin.” derdim.
*Kır bekçisi bir gün bana:
-Sana yasak bölge yok. Mallarını istediğin yerde güdebilirsin. Çünkü demişti: Bir gün akşama kadar izledim. Ekin tarlasının yanında mal güdüyordun. Hayvanlarına Tek dal ekin koparttırmadın. Askeriye nöbetçisi gibi sürekli ayaktaydın.
*Ay ışığında duvarın dibinde iki ihtiyar. Komşu çocuklarına emanet ederek mal gütmeye gönderdikleri göz bebekleri oğullarının dönmesini bekliyorlar. O oğlanı ki üç kız evlattan sonra tekkelerle adaklarla ancak bulabilmişlerdi, yıllar sonra.
*17 yaşındaki abla akşam hazırlığını tamamlamış: madımağı pişirmiş. Yumuşak yufkaları destelemiş. Yeşil, taze soğanları bir bir yıkayıp hazırlamış. Alacakaranlık olduğu için akşam gazını daha yakmamış. Beş ve on yaşlarındaki erkek kardeşlerini yanına almış, hane reisi, mal gütmeye giden on dört yaşındaki Hasan’ı beklerken onun ağlayarak geldiğini görünce olan olur. Dört kardeş birbirine sarılıp ağlaşmaya başlarlar, çaresizce...
Enişteleri, “Malları tarlamın yanında yayıyorsunuz” diye bazı çocuklarla beraber Hasan’ı da dövmüş(( Oysa Hasan, ağlaşan yetimlerin içinde biraz kabaca olanı, onların gelecekteki güvenceleridir. Hasan’ın dövülmesinden çok, onları koruması gereken eniştelerinin dövmesi gitmiş, zorlarına. Böylece hem güvendikleri dağlara kar yağmış, hem de dostun gülü tarafından yaralandıkları hissine kapılmışlar.
Hatıralara dönelim dedik ama biraz fazla gittik galiba.
Hanımı hocayı sıkıştırıyormuş. Eskiden yeniden bir şeyler anlat da gülelim diye. Hoca
-Biliyor musun demiş. Evlendiğimiz zaman sen kız değildin!
-Eski dediysek o kadar da eskiye mi gidilir canım((
Benim ki de o hesap işte. Kusura bakılmayıp duygusallığıma ve de ihtiyarlığıma verile…
YORUMLAR
Okuduğum her bir yazsısından ders çıkardığım
yada hayata dair bir bir test edilmiş tecrübelerini
aklımın bir köşesine yazmaya çalıştığım
saygı değer abi can.
biliyorum sen eski değil hayatta okunması gereken
ve bize yol gösteren bir ustasın...
Allah uzun ömürler versin
her dem saygımla
rsmcnb
Dinleyenlerin, konuyu anlamasından çok, kafasını karışıtırp bırakana entelektüel denilen şu zamanda mal yayma konusunda konuşabilecek kadar tecrübem var pekala :) Yar sevme konusunda ise yerim dar :( Susmam icabeder, çünkü o kadar da ileri bir düzeyde değil çağdaşımın entellik süslemesi, ara sıra sınırları zorlasam da yalın gerçeğin farkındayım :)
Halk edebiyatındaki mani ya da türkülerdeki dörtlüklerin ilk iki mısraı ilk bakışta, laf olsun diye söylenmiş gibi durur; değil mi öğretmenim. Sadete gelene kadar, kulak tıklamasıdırlar sanki...
Sinop'da Hediye Ninenin bir dörtlüğü söylenir şimdi bile. Dağdan geliyom dağdan / a benim kırçiçeğim/ Var sen söyle babama / Vermezse öleceğim gibi birşeydi, tam hatırlayamadım şimdi.
Sormuştum rahmetli sağ iken. Dağdan gelmeyle, vermeyince ölmenin alakası ne nine?
Dağdan gelenin baltası elinde ipi belindedir demişti Hediye Nine :)
Düşünüyorum da Hoca Nasrettinlerin çocukları aslında hiç bir kelimeyi boşa sarfetmiyor galiba da dinleyen ancak aklınca alabiliyor, denilenden.
Yazılarınızdaki nüketeli üslup beni hep çok konuşmaya, çok yazmaya meylettiriyor. Çünkü öyle güzel örtülemelerle, öyle güzel çatışlarınız var ki, okurken dinleniyor muyum yoksa yoruluyor muyum, karar vermek güç :(
Helalden harama, aşktan merama, gülden, vurdukça gül bitirmez tokata... Taşlamaları, kulak çekip, sevecen bakışlarla kaş çatmaları bir kalemin sesinde böylesi güxellikte toplamak, sanırım ancak çok iyi bir gözlem yeteneği ile mümkün. O doğrultuda çalışmalarımız devam ediyorum ustam :)
Bir hoca fıkrası daha vardı, bilmem duydunuz mu?
Kırmızı çorap kimdeyse onu daha çok seviyorum diye bitirir sözünü Nasrettin Hoca. Ben inanmam, o akılda bir adamın 7-8 eşi olacağına. Birileri kasten karalıyor sanki bizim hocayı :)
Dolu dolu dolu bir yazıydı ve ben çok konuştum yine.
İçten teşekkürlerim, selamım ve saygımla öğretmenim.
Aynur Baş tarafından 7/22/2012 3:22:35 PM zamanında düzenlenmiştir.
rsmcnb
Bu sitede sizden başka yorum yazan yok galiba.
isterse kimse yazmasınn. Yalnz sizin için en güzellerini eklemeye değer diye düşünüyor, saygılar sunuyorum...