- 586 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Necromancer / Bölüm 2
EPISODE 2
“Sen ne dediğinin farkında mısın acaba?” diye sordu Nat. Kızgın bir şekilde bağırarak oturduğum bankın etrafında devamlı dolanıyordu.
“Tamam, şu anda size saçma geliyor ama…”
“Saçma mı?” diye bağırdı birden Judith sözümü keserek. “Tanrı aşkına Aleyna! Adam resmen seninle dalga geçmiş. Yaşadığımız dünya’da efsanevî yaratıklar ya da ölü dirilten insanlar yoktur.” Dedi ve etraftaki insanların bize bakıp bakmadığını kontrol etmeye başladı.
“Bak onu o geceden sonra aradığın halde bulamamışsın. Tekrardan aradığında bulabileceğin ne malûm? Bu bile onun seni kandırdığının bir göstergesi değil mi sence?”
“Tamam, haklısın Nat. Ama… İçimden bir ses onu çok yakında bulacağımı ve bütün soruların cevaplarını ondan alabileceğimi söylüyor. Bu sabah uyandığımda kendi kendime bir karar aldım ve bu kararı plâna dönüştürüp, uygulamam içinde sizin yardımınıza ihtiyacım olacak.”
“Peki bizden nasıl bir yardım istiyorsun?” diye sordu Nat düşünceli bir şekilde yanıma oturarak.
“Bu gece o adamı gördüğüm bara gideceğiz ve etrafındaki her yere bakacağız. Belki deli gözüyle bakacaklar bize, ama o adamı mutlaka bulmalıyım.” Dedim elimi yumruk yapıp kararlı bir şekilde dizime vurarak.
“Pekâlâ, bu gece gidip şu lanet yalancı herifi bir bulalım ona yapacaklarımdan sonra bir daha kimseyi kandırabilecek mi göreceğiz.” Dedi Judith sırıtıp, yumruk yaptığı elini avucunun içine vurarak.
“Judith! Adamın söylediklerinin doğru olup olmadığını öğrenmeden şiddet gösterisi yapmayacağız, anladın mı?”
“Evet, evet. Anladım.” Dedi bıkkın bir yüz ifadesiyle.
“Kızlar, kahvaltı yaptınız mı?” diye sordum midemin guruldamasına sinir olarak.
“Hayır.” Diye bağırdı ikisi de yanıma çökerek.
Tamam, ben sabah kahvaltı yapmıştım ama sinir ve stresten dolayı yediklerim eriyip gitti.
Parkın karşısında yemeklerini çok beğendiğim bir kafeteryaya gidene kadar kızlara yolda bütün planı anlattım. Kafeteryaya girdiğimizde cam kenarında bulunan ve mükemmel bir şekilde dizayn edilmiş masalardan birine geçtik. Tam konuya giriyordum ki, uzun boylu, sarı saçları geriye doğru taranmış, bebek yüzlü ve yakışıklı bir garson yanımıza geldi. Adama baktığımda onda ilk dikkatimi çeken şey menekşe rengi gözleri olmasıydı.
Düşüncelere dalmış bir halde adama bakarken Özlem’in beni dürtmesiyle kendime geldim. Siparişleri verdikten sonra “Planımı anladınız değil mi kızlar? İlk önce bana geliyorsunuz ve üzerimizi değiştirip, ben ailemden şirinliğimi kullanarak izini koparmayı başarınca da dışarı çıkıp adamı bar veya kulüplerde aramaya başlarız.” Dedim gülümseyerek.
“İyi güzel de. Geç gelirsek ailen kızmaz mı o zaman?” dedi Judith iyi bir noktaya parmak basmış oldu.
“Judith haklı. Ailen kesin kızar ve seni bir hafta eve kapatırlar.” Dedi üzülerek.
“O zaman aileme gece Nat’de kalacağımı söylerim. Böylece ailemde bana kızmaz. Ne dersin Nat?” diye sordum gülümseyip göz kırparak.
“Evet. Mükemmel bir fikir.” Dedi ikisi de aynı anda ve ellerini çırparak.
“Pekâlâ. Bu gece o adamı mutlaka bulacağız kızlar. Ne olursa olsun onu bulacağım.” Dedim elimi yumruk yapıp diğer elimin avuç içine vurarak.
“Anlaştık o zaman. Görevimiz: gizemli adamı bulmak ve… Gerisini onu bulunca tamamlarım.” Dedi Judith elini ‘salla gitsin’ anlamında sallayıp gülerek.
“Siparişleriniz hanımefendi.” Dediğinde adamın elimle avuç içime nasıl vurduğuma baktığını fark ettim. Adamın surat ifadesinden anladığım kadarıyla onu birazcık korkutmuştum.
“Teşekkür ederiz.” Deyip adama gülümsedikten sonra elinden yiyeceklerimizi alıp yemeğe başladık.
“Adamı gerçekten de korkuttun Aleyna. Sanki onu dövecekmişsin gibi duruyordun.” Dedi Judith gülerek.
“Galiba haklısın. Belki de onu da döverim, ne dersiniz?” dedim yumruğumu sallayarak.
Bu sözlerimden sonra üçümüzde gülerek yemeğimize kaldığımız yerden devam ettik.
Akşam olduğunda evde bizimkilerle birlikte oturmuş TV’de DVD’ye taktığımız fantastik-gerilim tarzı “Gün Işığından Şafağa” adlı filmi izliyorduk. Filmde en beğendiğim aktörlerden biri başrolde oynuyor. Siz bayanlarında ona hayran olduğunu tahmin edebiliyorum. Adını mı merak ettiniz? Hemen söyleyeyim o zaman… George Clooney.
Ne?! Yoksa beğenmiyor muydunuz? Tabii ya siz genç kızların şimdi ki aşkı ya Robert Pattinson ya da Alexander Skarsgard, değil mi? Açıkçası ben de o ikisine hayranım diyebilirim. ‘Şşşt! George Clooney duymasın.’
Şu anda Alex ve ya Rob dediğim için sizin “ahh ahh” dediğinizi duymuş gibiyim doğrusu.
Filme o kadar konsantre olmuşum ki, çalan kapının sesiyle çığlık atıp, üçlü koltuktan zıplayarak arkaya düştüm.
“İyi misin Aleyna?” babamın endişeli sesiyle kapattığımı bile fark etmediğim gözlerimi açarak etrafıma bakındım.
Sevgili kardeşim Alice ve biricik annem Katie’nin kısık sesle gülen yüzleri ile karşılaşmak, bende tek bir isteği uyandırdı: ‘keşke gözlerimi hiç açmasaydım.’
“Aleyna?” babamın sesinden cevap vermediğim için endişelendiği çok belli oluyordu.
“Merak etme baba, ben gayet iyiyim.” Dedim bir çırpıda yerden kalkarak.
“Belki bir doktora götürmeliyiz seni çok fena düştün yere.” Dedi biraz önce gülen ama şimdi durumum hakkında çok endişelendiği belli olan annem.
“Gerçekten de çok iyiyim anne. Beni merak etmeyin.” Dedim üzerimi düzeltirken.
Bu sırada dış kapının zili ısrarla çalmaya devam ediyordu ama bizimkilerin bakmaya hiç de niyetleri yokmuş gibi gözüküyordu. “En iyisi ben kapıya bakayım. Kesin bu gelenler kızlardır, çünkü onların gelecekleri tamamı ile aklımdan çıkmıştı.” Dedim babamın bana kızmasına fırsat vermeden kapıya doğru koşarak.
Unutmadan şunu da söyleyeyim; babamın en nefret ettiği şey önemli olan bilgilerin en son kendisine bildirilmesi ve gelecek olan misafirlerin kendisine son anda söylenmesidir.
“Biz geldik!” dediler ben kapıyı açar açmaz.”
“Hoş geldiniz kızlar. Ama… Siz giyinmişsiniz. Hani burada giyinecektik.” Fısıltı şeklinde söyledim içeridekiler duymasın diye.
“Belki olur da izin vermezler diye giyindik, böylece hayır demelerine de fırsat vermeyiz diye düşündük.” Dedi Nat ‘özür dilerim’ anlamında bakarak.
“Pekâlâ, umarım bir aksilik çıkarmazlar.” Dedim gene fısıldayarak.
“Kim gelmiş Aleyna?” diye bağırdı içeriden annem.
“Kızlar gelmiş anne.” Dedim kızları kapıdan içeriye sokarak.
“Merhaba kızlar. Ooo! Ne kadar da güzel ve şık olmuşsunuz. Bir yere mi gidiyorsunuz?” Diye sordu annem kızlara gülümseyip sarılarak.
“Merhaba Bayan Gibson.” Dediler ikisi de aynı anda.
“Aslında…” deyip durdu Nat ve annemin arkasında olduğum için bana bakıp ‘ söyleyeyim mi?’ bakışı attı belli ki benden onay bekliyordu.
Arkadaşımı daha fazla zor durumda bırakmamak için başımı ‘evet’ anlamında salladım.
Derin bir nefes alan Nat benimle beraber katılacakları bir partiden bahsetmeye başladı. “Eğer bu partiye katılmak istiyorsa… Benim için bir problem yok. Ama babası evin reisi olduğu için ondan izin almalı kızlar.” Dedi annem beni uyaran gözlerle bakarak.
Bu bakış kısaca şudur: ‘baban çok sinirli, ona göre dikkat et!’ bu yüzden de gitmem için bana izin vermeye de bilir demektir. Eğer izin vermezse o zaman dışarı gitmek için başka bir plan yapmak zorundayım. Umarım böyle bir şeye kalkışmama gerek kalmaz yoksa… Gerçekten de başım çok büyük bir belaya girebilir.
“Tamam tamam, gidip babamla konuşayım da onun gönlünü alayım. Kızlar siz benim odama gidin ben babamla konuşup geliyorum. Dua edin de babam dışarı çıkmama izin versin.” Dedim derin bir nefes alıp salonun kapısına doğru ilerlerken.
“Neden izin vermeyeceğini düşünüyorsun Aleyna?” diye sordu Judith yanıma gelip kolumdan tutarak.
“Çünkü sizin geleceğinizi söylemeyi unuttum ve babamın ilk kuralı da hiçbir konuda en son öğrenen olmayacağıydı. Ve ben o kuralı çiğnemiş bulunuyorum.” Dedim üzgün bir şekilde.
“Bizde gelelim belki üçümüz ikna etmede daha başarılı oluruz.” Dedi Nat gözlerindeki ‘fikri buldum’ diyen parıltıyla gözlerime bakarak.
“Beraber ikna edeceğiz tabii ki de. Ama önce… Benim gidip bazı şeyleri düzeltmem gerek. Siz odamda bekleyin, tamam mı?” dedim ikisine de kararlı gözlerle bakarak.
“Pekâlâ.” Dedi ikisi de bıkkın bir sesle.
“Anlayışınız için teşekkür ederim kızlar.” Dedim ikisine de sarılarak.
Salona girdiğimizde havadaki gerginliği fark etmemek neredeyse çok zordu. Babama baktığımda tekli koltukta oturmuş, bir ayağını diğer ayağının üzerine atmış sinirli bir şekilde yukarı aşağı sallayıp duruyordu. Bu demektir ki kızları yukarı gönderip kasırgadan etkilenmemelerini sağlamak ilk önceliğim olacak. “Kızlar, siz benim odama çıkın ben birazdan yanınıza gelirim.” Dedim onları merdivenlere yönlendirerek.
Salona geri döndüğümde babam hâlâ aynı yerde oturuyordu ve siniri de hâlâ geçmemişti. “Neden arkadaşlarının geleceğinden daha önce haberimiz olmuyor acaba, hanımefendi?” Eyvah! Belli ki, babam gereğinden fazla sinirli. Çünkü ne zaman bir şeye çok sinirlense –özellikle de benimle ilgili şeylere- genelde ‘hanımefendi’ diye hitap eder. Bu yüzden de böyle durumlarda korkmam gerekir. Sakın babamın beni döveceğini düşünmeyin, çünkü babam ne kadar kızarsa kızsın asla bize el kaldırmaz. Korkmam gereken yanı; onu kızdıran kişinin babamın gönlünü alıncaya ve kendisini affettirinceye kadar hiçbir isteğini yerine getirmez. İşte benim sinirlendiğinde korkmam gereken yönü budur.
“Yakışıklı babacığım benim.” Deyip yanına gittim. En sevimli ve en kandırmayı başaran bakışımla ona yaklaşarak. “Canım babacığım, biliyorum çok hatalıyım. Ama ailemi ne zaman bir arada görsem her şeyi unutuyorum, biliyorsun.” Evet, gerçekten de ailem bir arada olunca ben her şeyi unuturum. Nedenini hâlâ bulabilmiş değilim doğrusu. “Eğer izin verirsen kızlarla birlikte bu gece bir partiye davetliyiz ve söz veriyorum erken gelmeye çalışacağım. Ne dersin babacığım, izin veriyor musun gitmeme?” diye sordum bir taraftan Allah’a dua edip diğer taraftan babama şirinlik yaparak.
“Bence babam gitmene izin vermeyecek ablacım.” Diye atıldı arkamdan ‘akıllı’ kardeşim. “Biliyorsun ki babamızın bu konu ile ilgili bir kuralı vardı; “Bu evin reisi olarak her şeyi ilk bana söyleyeceksiniz. Eğer bu kuralı çiğneyen biri olursa cezalandırılacak. Cezası ise kendini affettirene kadar hiçbir isteği yerine getirilmeyecek.” Hatırladın mı ablacım?” diye sordu hiç sevmediğim ve ‘şeytan gülüşü’ diye adlandırdığım sırıtışı ile bana bakarak.
“Tabii ki de hatırlıyorum ‘sevgili’ kardeşim. Bence bu kararı babamıza bırakmamız gerekir diye düşünüyorum.” Dedim ona dönmeden ve kinayeli bir tonda.
Babamın bir diğer kuralı da; “Kardeşler arasında birbirine kötü davranmak ve kötü sözler sarf etmek yasaktı. Bu yüzden de ikinci bir kuralı daha çiğnememek için kendimi zor tutuyordum.
“Tabii bırakırız, ama sen şu anda babamızı etkilemeye çalışıyorsun, ‘sevgili’ kardeşim.”dedi sonundaki ‘sevgili’ kelimesini vurgulayarak.
“Bu kadar yeter kızlar.” Diye bağırdı birden babam ve ayağa kalkıp kızgın bir yüzle ve gözlerinden neredeyse alevler çıkartarak “Alice, sen odana gidiyorsun ve cezalısın.” Dedi.
“Ama… Ama neden baba? Kuralını çiğneyen ablam ama ceza alan benim.” Dedi ağlayarak.
“Ablana karşı olan davranışlarında kurallardan biriydi ve sen o kuralı çiğnedin. Bu yüzden de cezalısın ve şimdi odana gidiyorsun küçük hanım.” Dedi babam daha da sinirlenerek.
Alice yaptığı hatayı anlamış olacak ki, başı önde ve üzgün bir şekilde arkasını dönüp, merdivenlere doğru yavaş hareketlerle ilerlemeye başladı. Bu olanlardan dolayı kendimi suçlu hissettiğimi sanıyorsanız… Hayır, hiç de suçlu değilim. Çünkü ben ona hiçbir saldırıda bulunmadım. Ben sadece babama biraz yaltaklanıyordum o kadar. Alice ise bana sözlü olarak ve sesini yükselterek saldırıda bulundu ve haklı olarak da babam onu cezalandırdı.
“Sana gelince hanım efendi. Bu gece arkadaşlarınla dışarı çıkmana izin vermiyorum. Bu yüzden arkadaşlarını gönder ve cezanı odan da çekmeye başla.” Dedi ve eliyle ‘gözden kaybol’ hareketi yapıp, tekli koltuğuna oturarak televizyonu izlemeye kaldığı yerden devam etti.
“Ama baba... Bu gece kesinlikle kızlarla dışarı çıkıp o partiye katılmak zorundayım. Gerçekten de çok acil bir durum.”
“Affedersin kızım ama bir partinin neresi bu kadar acil olabilir ki? Tabii başka bir planınız yoksa.” Dedi gözlerini kısıp gözlerime dikkatlice bakarak.
Eyvah! Kesin anlayacak bir işler çevirdiğimi “Ta… Tabii ki de yok babacığım. Doğru söylüyorsun, sadece bir parti. Sonrakilere de gidebilirim.” Dedi daha fazla üstelemeyerek. “Şimdi odama gidip kızları evlerine yolluyorum.” Dedim merdivenlere yönelerek. Bir taraftan yürüyor diğer taraftan da dışarı çıkabilmek için aklımda başka bir plan yapıyordum.
Odama geldiğimde bulduğum plan sayesinde yüzüm gülüyordu. Benim bu halimi gören kızlar, babamdan izini koparabildiğimi düşünüyorlardı, ama maalesef yanılıyorlardı.
“Kızlar, biliyorum babamdan izini koparabildiğimi sanıyorsunuz, ama alamadım aksine ceza aldım.” Dedim üzgün bir şekilde.
“Nasıl yani?” dedi ikisi de aynı anda.
“Şimdi… Şimdi adamı aramaya dışarı çıkamıyor muyuz?” diye sordu Judith üzgün ve yıkılmış bir halde.
“Hayır, adamı aramaya gideceğiz.” Dedim gülümseyerek.
“Ben bu gülümsemeyi çok iyi biliyorum.” Dedi Nat sırıtarak. “Kızımızın ‘meşhur’ şeytanı gene iş başında anlaşılan.”
“Nasıl yani?” diye sordu Judith şaşkın bir ifadeyle.
“Anlasana be kızım.” Dedi Nat ‘dışarı gidiyoruz’ anlamında el işareti yaparak.
“Demek istediği şey buradan çıkıp, adamı aramaya gidebileceğimiz bir planımın olduğuydu.” Deyip, bıkkın bir ifade ile gözlerimi devirdim.
“Baştan neden söylemiyorsun ki sanki.” Dedi Nat’e sinirli bir şekilde bakarak.
“Sen de neden anlamıyorsun ki sanki.” Deyip dil çıkartarak karşılık verdi.
“Kusura bakmayın hanımefendi ama sizin kadar zeki değilim demek ki.” Dedi Judith sinirli bir şekilde kollarını birbirine kenetleyip sırtını Nat’e dönerek.
“Aman boş ver sen Nat’i tatlım.” Dedim kolumu omzuna koyup destek olarak. Diğer taraftan da Nat’e bakıp kaşlarımı çatarak onu uyarıyordum.
“Haklısın Aleyna. Söylediği sözleri dinlememeliyim aslında.” Dedi sakinleşmiş bir şekilde. Belli ki sakinleşmeyi başarmıştı ve bu iyiye işaretti.
“Pekâlâ, şimdi gelelim bulduğum planı anlatmaya. Dua edin de bu plan tutsun kızlar.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.