- 1205 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
ALİ OSMAN’DAN ÂL-İ OSMANA -38 -
BİR İHANETİN ANATOMİSİ -3-
( SULTAN MAHMUT DİRİ DİRİ Mİ TOPRAĞA VERİLDİ? )
Sultan Mahmut saraydaki odasına taşındıktan sonra hekimbaşı bir kez daha kalbini dinledi, nabzına baktı, ağzına bir ayna yaklaştırıp nefes alıp almadığını kontrol etti. Tüm belirtiler Sultanın fenâ aleminden bekâ alemine geçtiği gösteriyordu.
İki dakika içinde tüm saray ahalisi müteveffa Padişah’ın odası önünde toplandı ama bir padişahın odasına o hayattayken destursuz girilemeyeceği gibi o öldükten sonra da destursuz girilemezdi. Madem ki padişah ölmüştü o halde onun yanına ilk gidecek kişi yeni padişah olabilirdi. Bu da müstakbel padişah Osman’dan başkası değildi.
Altmış beş yaşındaki Veliaht Şehzade Osman haberi alır almaz cenazenin bulunduğu odaya koşacağına taht odasına koştu. Bütün saray erkanını taht odasına çağırdı. Kardeşinin cenazesinin saraya gelmesinden yaklaşık yarım sat sonra tüm saray erkanı Şehzade Osman’a biat etmişti…Yani Şehzade Osman kardeşinin yaşayıp yaşamadığından yüzde yüz emin olmadan, daha onun naşını bile görmeden ilk iş olarak yarım saat içinde kendisine biat töreni yaptırarak Osman-ı Salis ( III. Osman ) olarak Osmanlı Devleti tahtına oturmuştu. ( Onun bu aceleciliği daha sonraları I. Mahmut’un ölmeden onun tahta oturduğuna dair dedikoduların en önemli sebeplerinden birisidir…Ama sadece bu değil tabii ki )
Artık resmen Osmanlı Padişahı Olan Osman derhal ilk emrini verdi.
-Kardeşim cennetmekan Sultan Mahmut Han Hazretlerinin cenazesi hiç bekletilmeye…İkindi namazını müteakip derhal Rahmetli Babamız Mustafa Han Hazretlerinin ( II. Mustafa kastediliyor ) kabri yanına defnedile.
Sadrazam Köse Bahir Paşa ile Şeyhülislam Feyzullahzade Murtaza Efendi birbirlerine baktılar. Sultan Mahmut’un vasiyeti vardı yaptırmaya başladığı caminin avlusunda gömülmekle ilgili. Şeyhülislam söz aldı:
-Padişahım…Rahmetli Sultan Mahmut Han yaptırdığı caminin avlusunda gömülmeyi vasiyet etmişti.
-Bre Efendi…Ortada bir cami mi vardır ki avlusuna defnedelim. Cami daha tamamlanmadığı için münasip değildir. En münasibi babamın kabri yanına defnedilmesidir. O caminin avlusuna ise tamamlandıktan sonra beni defnedersiniz. ( Kısacası ileride Nur-u Osmaniye Camii adını alacak bu caminin avlusunu bile çok görmüştü yeğenine ama Cami onun adıyla anılmakla beraber o da o caminin avlusuna defnedilmedi )
‘’Emir demiri kesermiş’’ derler. Bu sefer de öyle oldu. Osmanlı Devletine en son parlak devrini yaşatan bu ulu hakan yangından mal kaçırıyormuşçasına alelacele yıkandı, kefenlendi ve çok kısa süre içerisinde 13 Aralık 1754 Cuma gününün ikindi namazını müteakip Yeni Camideki Sultan II. Mustafa türbesinin yanına defnedildi.
Defin işleri bittikten sonra artık rahat bir nefes alan yeni sultan Osman yatsı namazından sonra yaşlı ve yorgun bedenini dinlendirmek için yatağına uzanmış, Memalik-i Âl-i Osman’ın Padişahlığının tadını çıkartmaya başlamıştı ki uykusunun tam ortasında kapısı ‘’güm güm ‘’ çalınmaya başladı. ‘’Bu ne cür’et, gecenin bu saatinde hangi eceline susamış , bir Sultan’ın kapısını böyle çalabilirdi ki?’’ Gözlerini ovuşturarak kalktı ve ellerini çırptı.
-Kimdir o…Bu saatte nedir müşkil?
-Hünkarım Kızlarağası huzura davet olunmak ister…Çok mühim bir maruzatı varmış.
-Kızlarağası mı? Haremde bir vukuat mı var nedir? Alın içeri.
Kızlarağası bembeyaz bir çehre ve titreyen bir sesle:
-Hünkarım Rahmetli amcazadeniz Sultan Mahmut Han’ın türbesine bakmakla görevli adem saraya kadar gelmiş ‘’bir maruzatım var mutlaka Padişahımız Efendimiz ile görüşmem lazım’’ demiş. Ben adamı içeri aldım ve dinledim. Vaziyet çok vahimdir Sultanım.
-Nedir vahim olan?
-Türbedar efendi yatsı namazından sonra kur’an okurken Sultan Mahmut’un kabrinden sesler geldiğini duymuş. Alelacele kabre koşmuş…Kulak vermiş..Kabirden ‘’ Beni kurtarın, diri diri insan gömülür mü?..Allah-Lillah aşkına beni kurtarın ‘’ diye sesler geliyormuş. Adam ‘’ Ben Sultan Mahmut’un sesini tanırım, sesler ona ait.’’ diyor.
-O türbedar nerede şimdi?
-Odalardan birine aldım. Orada iradenizi bekler…Anladığım kadarıyla ihsan da bekler bu haber için.
-İrade ve ihsan ha?...İradem ve ihsanım ol dur ki: Yok edin deyyusu…Bu meseleyi de bir daha hiç kimse ağzına almasın.
Gerçekten de Sultan Mahmut’un defnedildiği günün gecesinde ‘’Çok önemli bir maruzatım var. Zât-ı Şahaneleriyle mutlaka görüşmem lazım ‘’ diyerek saray kapısında dil döken ve sonunda ancak kızlarağası ile görüşmesine izin verilen I. Mahmut’un türbedarının saraya girdiğini gören oldu ama çıktığını bir daha gören olmadı…Onu o türbenin başında gören de olmadı. Adam buhar olup uçtu adeta.
13 Aralık 1754 Tarihinde yaşanan bu olay tabii ki bir dedikodudan ibarettir. İkindi namazını müteakip toprağa verilmiş bir insanın o toprağın altında yatsı namazı vaktine kadar yaşayabilmesi, bağırıp yardım istemesi, onun sesinin dışarıdan duyulabilmesi pek mümkün görünmüyor…O bakımdan ‘’Cezmi Yurtsever’in ‘’Osmanlı Devleti ‘’ adlı eserinde söz edilen bu olayın tarihi bir gerçek olarak ele alınması mümkün değildir.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Türk-İslam Dünyasında 13 rakamının uğursuzluğuna inanılmaz elbette ama 13 Aralık tarihleri Türk ve İslam Dünyasında özellikle de Türkiye’de kötü olayların yaşandığı bir tarihtir.
13 Aralık 1942 de Çorum depremi oldu. Bu depremde yirmi beş insan öldü ve 589 ev yıkıldı.
13 Aralık 1957 de İran’da deprem oldu ve iki bin insan öldü.
Bunlar doğal afetlerdi ve insanların bunun önüne geçmesi, durdurması mümkün değildi.
13 Aralık 1980 günü Türkiye’de bir idam olayı yaşandı. Türk yargı ve adalet sisteminde idam, daha önce hiç görülmemiş bir şey değildi. Kanunlarımızda böyle bir ceza vardı ve uygulanıyordu da…Yani Türk Halkı olarak hiç de yabancısı değildik idamların. Daha 6 Mayıs 1972 de Deniz Gezmiş idam edilmişti. Yusuf Aslan, Hüseyin İnan da ona yoldaş olmuşlardı. Ama haklı, ama haksız…İdamı hak etmişlerdi ya da masumdular bunun çok da önemi yoktu o günlerde. Yargı kararını vermiş ve ‘’İdam ‘’ demişti.
13 Aralık 1980de de yargı kararını vermişti: ‘’ İdam ‘’ ama bir sorun vardı. İdam edilecek şahıs… Erdal Eren 25 Eylül 1964 doğumluydu…Yani idam kararı verildiğinde sadece on altı yaşındaydı ve Türkiye Cumhuriyeti kanunları ‘’ On sekiz yaşından küçük olanlar idam edilemez ‘’ diyordu. [ Gazeteci Saygı Özkan’ın belirttiğine göre ise Erdal Eren’in nüfustaki doğum tarihi 1961dir.Yani mahkeme kayıtlarına göre yaşı 18 in üzerindedir ve mahkeme kararıyla yaş büyültülmesi diye bir olay yoktur.] Ama şurası bir gerçektir ki Erdal Eren’e kemik yaşının tespiti yapılmamıştır. Görüntü itibarıyla da 18 yaşından küçük görünmektedir.
12 Eylül’ün -Maalesef ben de dahil- ‘’Kenan Paşa sen çok yaşa ‘’ diye alkışladığı kudretli Paşası Kenan Evren -daha sonraları kıvırsa da- işte bu çocuk için ‘’ Ne yapalım yani asmayıp da besleyelim mi’’ ifadesini kullandı.
Burada konu edilen Erdal Eren’in suçlu olup olmadığı değildir.- Ki zaten o , Zekeriya Önge adlı bir inzibat erine uzaktan ateş ettiğini itiraf etmiştir.- Her ne kadar öldürme kastı ile ateş etmediğini, asker öldürmenin siyasi görüşü ile bağdaşmadığını belirtse de bir askeri şehit ettiği kesindir. O halde ‘’18 yaşından küçük bile olsa idam edilmeliydi’’ denebilir mi? Bu da ayrı bir tartışma konusu olmakla beraber hukuk herkes için olmalı değil midir?
O denemle ilgili en önemli hususlardan birisi de değerlendirmelerimizde de maalesef hep at gözlükleriyle bakmamızdır. 1980 İhtilali dönemi denilen o dönemle ilgili olarak bizzat Kenan Evren ‘’ O dönemde denge olsun diye bir sağdan, bir soldan asıyorduk ‘’ demesine rağmen bu gün hâla devletin sadece sol görüşlüleri astığı söylenir, öyle bilinir, öyle anlatılır. Oysa durum hiç de öyle değildir.
Sol’un en genç idamı 16 taşındaki Erdal Eren,[ Ki belirttiğim gibi bu konu şüphelidir ] Sağın ise 30 Ocak 1983te …20 Yaşındayken idam edilen Ahmet Kesre’dir. Yurtsever Devrimci Gençlik üyesi Erdal Eren nasıl ki sessiz sedasız idam edilmişse, Ülkücü Ahmet Kesre de aynı şekilde sessizce idam edilmiştir. Erdal Eren nasıl ki fakr-ü zaruret içinde hayata gözlerini yummuşsa bir başka idam mağduru Ülkücü Halil Esendağ kefen parası bile bulunamadığından idamından sonra çırılçıplak defnedilmiştir. Ama Erdal Eren’in adı bizzat Başbakan tarafından ‘’ Yaşı büyültülerek idam edilen 12 Eylül mağduru ‘’ olarak gözyaşları içinde ifade edilirken, Bir başka -idam edilmek suretiyle- bu hayata veda etmiş, Deniz Gezmiş’in adı bir parka verilirken [İstanbul-Ataşehir- Deniz Gezmiş Parkı ] Ne Ahmet Kesre, ne de Halil Esendağ’ı hatırlayan pek yoktur [ Ülkücüler dışında ]
Ama bütün bunlardan da ilginci var: Erdal Eren 13 Aralık 1980 de idam edildiği ve herkesler tarafından -yaşı büyültülerek idam edildiği- biliniyor iken ancak ve ancak onun arkasından Başbakan da gözyaşı döktükten sonra söylenmeye başlandı on sekiz yaşından büyük olduğu…
13 Aralık gerçekten de çok ilginç bir tarihtir…Öyle ki Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin bile 13 Aralık 2003te ele geçirilmiştir Amerikan askerleri tarafından.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
13 Aralık 1754te Sulan I. Mahmut’un diri diri mi toprağa verildiği çok tartışmalı bir konudur ama tartışmasız bir gerçek vardır ki o da işte bu tarihten sonra Osmanlı Devleti bir daha belini doğrultamamıştır.
NOT: Üstteki resim I. Mahmut’un John Young tarafından yapılan portresidir.
Öykünün sonuna doğru yaklaşıyoruz.
YORUMLAR
Hocam yine tarihin derin ve tozlu sayfalarından ışıklar sundunuz bizlere...selam ve hürmetlerimle...Ramazan ayı size ve tüm islam alemine mübarek olsun
sami biberoğulları
Senin de Ramazanın hayırlı uğurlu olsun.
Selsam ve sevgilerimle.
Değerli Hocam, bu yazı dizisiyle tarihi daha çok sevdik inan bana. Sıkılmadan okunan güzel bir tarih dersi.Yazı dizisi...
Ölmeden gömüldü iddiası ne kadar doğru bilemeyiz ama o dönemin taht bekleyenleri iktidara gelmek için yapmadıkları dalavere kalmadığını biliyoruz.
Kalem kendini okutuyor.
Tebrikler, selam ve saygımla.
sami biberoğulları
İltifatlarınıza layık olmaya çalışıyorum . Sağ olun var olun.
Hayırlı Ramazanlar.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
hocam yine derin tarih bilincinizle bizleri bilgilendiiyorsunz çok sağolun var olun severek okuyup takip etmekteyim kolay gelsin hayırlı ramazanlar hocam saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Sana da hayırlı Ramazanlar.
Bu temmuz ayı içinde yazdıklarınızı okuyamadım,şimdi onları da okumaya çalışacağım.
Bu ölmeden defnedilme işi tüylerimi diken diken etti.Biraz gerçeklik payı var gibi geldi.
Tarihimizle öğünelim mi dövünelim mi anlayamıyorum..
Sayenizde bilgileniyorum bu konuda..
tebrikler,
selâm ve sevgilerimle..
sami biberoğulları
Ölmeden gömülme işi bana gerçek gibi gelmiyor: Sebebini yazımda belirtmişim zaten..
Tarihimizle övünelim mi, yoksa dövünelim mi..Valla övünecek tarafı da var dövünecek tarafı da...Dövünmek gereken yerde övünür, övünmek gereken yerde dövünürsek işte o zaman olmaz.
Selam ve sevgilerimle.
güzel insan güzel kalem....yine bizleri güzelliklerle doldurdun.... sağol varol....sevgiler
sami biberoğulları
Hayırlı Ramazanlar.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam bir tarafa bakıyor gözler.Sivas ve Başbağlara ikisine birden yanarsak o zaman düzeliriz.O zaman birlik beraberlik olur.
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Hayırlı Ramazanlar.
Selam ve sevgilerimle.
Yazılarınızı mümkün olduğunca takip etmeye çalışıyorum Hocam.
Ancak sizdeki engin tarih bilgisine bizim selam vermemiz bile imkansız.
Onun için siz yazın, biz bakalım...
Selam ve saygımla.
sami biberoğulları
Hayırlı Ramazanlar.
Selam ve sevgilerimle.