- 2229 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BATI EDEBİYATI..(AKIMLAR)
Klasisizm:
16.yy’ın ikinci yarısında Malharbe ile başlar.17.yy’da gelişir.
Dili yabancı etkilerden kurtarıp şiirin kurallarını saptamaya çalışır.
Akla ve sağduyuya önem verirler.
Duygu ve hayaller dışlanmıştır.
İnsanın değişmeyen iç dünyası işlenmiştir.
Özel ve yerel olanı değil evrensel olanı işlemişlerdir.
Eski Yunan ve Latin edebiyatı işlenmiştir.
Eserlerinde “ideal tip” işlenmiştir.
Hasta, sakat,yaşlı,çocuk tiplemeler işlenmemiştir.
Konudan çok konunun işlenişi biçim önemsenmiştir.
Daha çok Trajedi ve Komedi işlenmiştir.
Üç birlik kuralı işlenmiştir.
Ahlaki amaç güdülmüş, aşırı tutkulara akıl yoluyla gem vurulmuştur.
Temsilcileri:
Bouleau,Moliere,Corneille,Racine,La Fontaine,La Bruyere,Mme De La Fayette,Fenelon,La Rochefoucauld…
Bizde: Şinasi,Ahmet Vefik Paşa,Ali Bey
Romantizm:
18. yy’ın sonlarına doğru ortaya çıkmış 19.yy başlarında bütün Avrupa’ya yayılmıştır
J.J Rousseau, Voltaire, Montesguieu, Diderot gibi sanatçıların etkisiyle kurulmuştur.
1789 Fransız ihtilali akımın oluşumunu tetiklemiştir.
V. Hugo Cromwel ve Hernani eserlerinin önsözünde akımın görüşlerini belirler.
Duygu ve hayallere önem verirler.
Tasvirlere geniş yer verirler.
Soyutun, genelin, tipin yerine özeli seçmişlerdir.
Hristiyanlık mucizeleriyle anlatılır.
Ölüm, acı,aşk,intihar gibi konular işlenir.
İyi-kötü, doğru-yanlış,güzel-çirkin gibi tezatlardan yararlanılır.
Tiyatroda üç birlik kuralı yıkılmış yerine dram türü ge-liştirilmiştir.
Dramı başlatan Shakespeare’dir.
Duygulu ve coşkuludurlar.
Yapıtlarda kişiliklerini gizlemezler.
Toplum için sanat anlayışına bağlanırlar.
Temsilcileri:
V. Hugo-Lamartine-A.Dumas Pere-Goethe-Schiller-Puşkin-Chateaubirant-George Sand-Alfred.De Musset-Lord Byron-Shelly…
Bizde: Namık Kemal, Abdulhak Hamit Tarhan,
Realizm:
19. yy’ın ikinci yarısında ortaya çıkan ve Romantizme tepki olarak doğan edebiyat akımıdır.
19.yy’da deneysel bilimler gelişmiş birçok teknolojik yenilik ortaya çıkmış bilim kendini ispatlamıştır.
Aguste Comte’un ortaya attığı Pozitivizm felsefesi özetle insanın sadece gördüğüne inanması görüşünü savunuyordu. Bu bilimde geçerliliği ispatlanmış bir görüştü.
Bu görüş sosyal bilimlerde uygulanmaya çalışılmış ve sonuç olarak Realizm Doğmuştur.
Gözleme büyük önem verilir.
İnsanın duygularının insanı aldatacağı inancı savunulmuştur.
Doğada verilenin olduğu gibi verilmesinin gerekliliği üzerinde durulmuştur.
Roman belgelerle oluşturulur.
Tarihçiler geçmiş zamanın romancılar ise şimdiki zamanın hikayecisidir.
Realizmde konu gerçek hayattır.
Olağanüstü görülen olaylara yer verilmez.
Okura yaşanmış ya da yaşanılabileceğinden şüphe edilme-yecek bir olay sunulur.
Realizm’de kişi çevresine göre şekillenir.
Realizmde anlatılan kişi tam anlamıyla insandır.iyisiyle kötüsüyle.
Sanatçı eserle okuru baş başa bırakmak için kendini gizler.
Bu yönüyle Klasisizme benzer.
Sanatçı olayları yan tutmayan nesnel bir bakış açısıyla inceler.
Eserde biçim kusursuzluğu çok önemlidir.
Kılı kırk yararcasına yapılan gözlem aynı titizlikle sunulur.
Açık, sağlam,yapmacıksız dilin söz oyunlarından uzak olmasına dikkat edilir.
Söylenecek pek çok şey vardır.Önemli olan en doğru sözcüğü bulmaktır.
Temsilcileri:
Realizm bir roman ve hikaye akımıdır.Tiyatro Romantizm’den sonra artık pek görülmez.
Stendhal- Turgenyev- Balzac- Charles Dıckens- Gogol- Tolstoy –Gorki- Mark Twain-Dostoyevsky- Merime- Gustave Flaubert
Bizde .Recaizade Mahmut Ekrem,Nabızade Nazım,Hüseyin Rahmi Gürpınar,Ahmet Rasim,Memduh Şevket…
Naturalizm:
Realizmi yeterince gerçekçi bulmayan bu akım Realizmle aynı dönemde ortaya çıkmıştır.
Akım Taine’in Determinizm görüşünü edebiyata uygulamak istemiş edebiyatı deney sahası olarak görmüştür.
Buna göre sadece gözlem yeterli değildir.
Akımın kurucusu Zola Realizmden farklarını şöyle açıklar:
Gözlemci olanı olduğu gibi verir. Gözlemci ile deneycinin farkı: Deneyci ise gördüklerini kendi oluşturduğu şartlar altında bakar.Yani olaylara müdahale eder,olanları değiştirir.
Natulalizm’de gerçeğin daha çok çirkin yönleri ele alınır.
Realistler gerçekler arasında seçim yapar bunlar yapmaz.
Bu akımda insanın duyguları tutkuları v.b soyunun ve içinde yetiştiği doğal ve toplumsal çevrenin etkisiyle oluşur.
İnsan davranışlarının temelinde soya çekim vardır.
Kalıtsal özellikler çevreyle özdeşleşip kişinin karakterini oluşturur.
Tabi tüm bunları insanın içgüdüleri yönlendirir.
Zola: “Bizler toplumsal yaraların sebeplerini arıyoruz.Bundan dolayı çoğu zaman kokuşmuşları ele almak insanın sefaletinin çılgınlıklarının bulunduğu yerin dibine kadar inmek zorundayız”.
Naturalizm’de yazar kendini gizler.
Dilde pek seçici değildir.
Kahramanları hangi çevreden seçerse o çevrenin diliyle konuşturur.
Tabi tüm bunları insanın içgüdüleri yönlendirir.
Uyarı: Naturalizm de bir roman ve hikaye akımıdır.Kurucusu Emile Zola’dır.Görüşlerini ispatlamak için 20 ciltlik “Deneysel Roman’ını yazmıştır.Bu ciltteki önemli romanları Germinal ve Meyhane’dir.
Temsilcileri:
Alphonse Daudet**Guy De Maupassant**Hauptmann
Bizde: Nabızade Nazım**H. Rahmi Gürpınar
Parnasizm:
19.y.yılın ikinci yarısında romantik şiir akımına tepki olarak doğmuştur.realist bir şiir akımıdır.
Şiirin bir amacı olduğunu kabul ederler.
Parnasyenlere göre şiirin tek amacı güzelliktir.
Parnasyenler şekil güzelliğine değil duyguya önem verirler.
Betimleme ve düşünceye önem vermezler.
Şiirde ölçü,uyak ve ritme önem vermezler.
Güzeli yararlıya yeglerler.
Şiirlerinde kötümser ve umutsuz bir ruh halini yansıtırlar.
Konuları doğa görünümleri,günlük konular tarihi ve felsefi konulardır.
Şiirlerinde kişiliklerini gizlemezler.
Dil biçim güzelliğini tamamlayan dil öğesidir.
Şairleri:
Gotiye Bonvil, Fransuve Coppe,Heradya Bizde: Tevfik Fikret
Sembolizm:
Parnasizm’e tepki olarak doğan şiir akımıdır.
Fransa’da başlamıştır.
Aşırı gerçekçi yaklaşımlar (Realizm,Naturalizm) insanlar arası mutsuzluğa yol açmıştır.
Fransa’daki çalkantılar halkı karamsarlığa itmişti. Genç kuşak eskiyi yıkmak istiyordu.Alman filozof Schopenhauer’in ileri sürdüğü “Dünya bir tasavvurdan ibarettir,görüşü benimsenmişti.Artık görünene değil bilinçaltına öznelliğe yönelindi. Böylece Sembolizm doğdu.
Dünyayı bir tasavvurdan ibaret gören gerçeğe sırt çeviren Sembolist şair imgesel bir dünyada yaşar.
Onlara göre gerçeği olduğu gibi anlatmanın imkanı yoktur.
Duygularımız dış dünyayı olduğu gibi değil onun asıl halini değiştirerek bize ulaştırır.çubuğun suda kırılması gibi.
Biz dünyayı gerçek haliyle anlatamayız. İzlenimleri anlatırız,bu da kişiden kişiye değişir.
Şair sadece kendinden bahseder.
Anlamda kapalılık esastır. Bu nedenle aydınlıktan kaçar.
Güneş batmaları kısık lambalar, perdelere vuran gölgeler ay ışığı durgun sular sararmış yapraklar sessizlik bilinmedik uzak ülkeler vs. şiirin konusudur. Toplumsallıktan kaçmak insanlardan uzak yaşamak bu şairlerin tercihidir.
Şair bir anlamı açıklamak için değil bir duyumu sezdirmek için şiir yazar.
Şiirde telkin yolunu kullanır.
Onlara göre nesneler semboldür.
Verilmek istenen anlam mutlaka bir sembolün arkasında gizlidir.
Bazen kelimeler imgeleri karşılamayabilir.
Şair bu durumda sözcüklere yeni anlamlar yükler alışılmamış eski sözcükleri yeniden kullanır ya da birtakım yeni sözcükler uydurup dilin geleneksel söz dizimini bozar.
Sözcüklerin ses özelliği önemlidir. Şiir sesten ziyade musikiye yakındır.
Şair, sesleri ahenkli olduktan sonra her sözcüğü kullanabilir.
Verlaine “Musiki her şeyden önce musiki” diyerek hedefi belirlemiştir.
Evren bir bütündür duygular arasında fark yoktur.acı yeşil siyah korku beyaz titreyiş ifadeleri bu bütünlüğü gösterir.
Bu durumlar okur sayısını azaltmış Sembolizmi salon edebiyatı yapmıştır.
Klasik nazım biçimleri yerine şair istediği biçimi kullanır. Çoğu şiirde biçim serbesttir. Ahenk unsurları da ihmal edilmemiştir.
Temsilcileri:
Baudelaire, Rimbaud, Verlaine ,Paul Valery, Mallarme, Ragnier,
Türk Edebiyatında:
Cenap Şahabettin, Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar, N. Fazıl Kısakürek, C. Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dranas
Fütürizm:
İtalya’da başlayıp Avrupa’da gelişmiştir.
Kurucusu Marinetti’dir.
Hayatta her şeyin sürekli değiştiği sanatın da buna ayak uydurması gerektiğini savunur.
Geçmişe ait ne varsa hepsinin unutulması yok edilmesi gereğini savunur.
Her şiirde hızın gerekliliği vurgulanmış uçaklara trenlere övgüler dizilmiştir.
Geçmiş inkar edilmiş geleneğe ait ölçü uyak nazım birimi terk edilmiş.serbest nazım tercih edilmiştir.
Mastar halindeki fiillere isimlere önem verilmiştir.
Avrupa’da özellikle Rus edebiyatında birçok değişikliğe uğra-mıştır.
Savaş tutkusu barışa; milliyetçilik evrenselliğe dönüşmüştür.
Rus şair Mayakovski en önemli temsilcisidir.
Bizde Nazım Hikmet temsilcisidir.
Dadaizm:
Kişiyi aklın tutsaklığından kurtarmayı amaçlayan akımdır.
Pek taraftarı yoktur.
Geçmişin pek değeri yoktur.
Hiçbir şeyin anlamı yoktur.
İsimleri sözlükten rast gele seçilen “dada” sözünden gelir.
Sanatı dil ,ölçü,uyak,biçim anlam kaygılarından kurtarmak bilinen anlamlar alışılmış kurallar dışında bir düzen oluşturmak gereğini savunan Tristan Tzara tarafından kurulmuştur.
Sürrealizm:
İnsanın bilinçaltını açıklamaya çalışan edebiyat akımıdır.
İnsanların gerçek eğilimleri,istekleri toplum yasalarının geleneğin ahlakın dinin baskıları yüzünden bilinçaltında kapalı durmaktadır.
Rüyaları sayıklamaları sarhoşluk halleri delilikleri aklın denetimi dışındaki haraketler olduğundan insanın gerçek kimliğini açıklar.
O halde sanat insanın bu hallerini açıklar.
İnsan bir Aysberg gibidir. Bilinmeyen yönü bilinenden daha fazladır.
Sürrealizm Freud’un Psikanaliz verilerinden oldukça yararlanmıştır.
Freud’un verilerini gerçek gibi kabul etmiştir.
Sürrealizm’de otomatik yazı denilen bir yazı kullanılmıştır.
Bu yazı düşünmeden akla gelen her şeyi hızlı hızlı yazmak demektir.
Ya da bir kişi hipnoz edilir, ona sorulan sorular cevaplar değiştirilmeden yazılarak yazıya geçirilir.
Elbette bu yazıda saçma sapan ifadeler bulunabilir. Olsun gerçek sanat budur.
Akımın akıl dışılığa verdiği bu değer zamanla azalmış akla seslenen ancak bilinçaltını ihmal etmeyen bir anlayışa dönüşmüştür.
Sürrealizm’i Dadaizm!den ayrılan Breton, Aragon , Eluard, kurmuştur.Garipçiler bu akımdan etkilenmiştir.
Egzistansiyalizm:
Aslında bir felsefe akımıdır.Sartre’nin onu edebiyata uygulamasıyla edebiyat akımı haline gelmiştir.İnsan doğduğunda beyaz bir kağıda benzer.İnsanı olaylar ve çevre olgunlaştırır.
Onlarda karakter yoktur.Durumlarla karşı karşıya olan insan vardır.
İnsanın karakteri yaptıkları davranışlarla oluşur.
Akımın çıkış yeri Descartes’in “Düşünüyorum öyleyse varım” düşüncesidir.
Egzistansiyalist romanda kahramanların ne zaman ne yapacağı belli olmaz biz onu ancak eser sonunda anlayabiliriz.
Böylece eser sürükleyici olur.
Akımın kurucusu Jean Paul Sartre’dir.
Diğer ünlü yazarı ise Albert Camus’tur.
Empresyonizm:
İzlenimcilik anlamına gelen bu akım doğayı gerçekte göründüğü gibi değil sanatçıda bıraktığı izlenimlerle anlatır.
Gerçek hiç de göründüğü gibi değildir.
Yazar gerçeği değil gerçeğin uyandırdığı izlenimleri anlatır.
Bu şairlerce gerçek belli değildir. Alaca karanlıklar akşam vakitleri loş odalar rengarenk doğa ele alınır.
Biraz Sembolizme benzer ancak Sembolizm’de görülen imgesellik nesnelere değişik anlamlar yükleme bunda yoktur.
Çoğu sanatçıda Sembolist ve Emrestyonist etkiler birlikte görülür.
Reinbaud, Verlaine,Joyje,Hopkıns,önemli temsilcilerdir.
Ekspresyonizm:
Empresyonizme tepki olarak doğan edebiyat akımıdır.
Şairin görevi dünyanın anlamsızlığına ruhsuzluğuna bir anlam kazandırmaktır.
Bunun için dış dünyayı bırakıp insanın ruhuna özüne yönelik şiirler yazılmalıdır.
Aklın kontrolüne bağlı kalınmadan özü görmeye çalışmak gerekir.
Akımın gayesi insanın ruhsal durumlarını anlatmaktır.
İnsan kendi heyecan ve duygularını yine kendi bilir.
Bu sanatçılar genellikle kendi içlerine kapanıp kendilerini gözleyen insanlar olmuşlardır.
Dış dünyadan kaçmaları yönüyle Empresyonizme benzerler.
Temsilcileri önceden Empresyonizmi temsil eden Joyce,Kafka,O’neil,T S Elliot,Strindberg
Kübizm:
20.yy başlarında İspanyol ressam Picasso’nun başlattığı bu akım daha sonra edebiyata geçmiştir.
Kubistler nesnenin görünen yüzü yanında görünmeyen yönünü de üç boyutlu ele alırlar.
Edebiyatla amaçları duygularla olayları birbirine karıştırmak ayrı ayrı yerlerde geçen olayları aynı anda oluyor gibi aktarmaktır.
Bu yüzden eserlerde bir karmaşıklık görülür.Empresyonizm’e karşıdırlar.Eşyaların geometrik şekline önem verirler.
Duygudan çok düşünceye yönelirler.
Bilimle değil sanatla sanata varmak amaçlarıdır.
Ünlü şairi Jajop’tur.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.