- 758 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Necromancer / Bölüm 1
1.BÖLÜM
15 TEMMUZ 2010
(Olayların Başlangıcı)
“Aleyna! Kalkma zamanı tatlım. Saat 08:00 oldu.” Evet, yine her zamanki gibi annem Katie’nin uyandırma servisi iş başında anlaşılan. İsminin Katie olmasının garip geldiğini biliyorum, ama o Türk değil Amerikalı. Her sabah nasıl aynı saatte bizleri kaldırmayı başarıyor gerçekten çok merak ediyorum. “Aleyna?”
“Kalktım anne.” Diye bağırdım daha fazla bağırmaması için.
Amerika’nın güneyinde bulunan ve gündüzleri sıcaktan kavrulan şehri Phoneix’de annem, babam ve kardeşim ile beraber yaşıyorum. 25 yaşımdayım ve hâlâ ailem ile yaşadığım için utanç duymuyor değilim, ama birde şu yönden bakıyorum: ev masrafı derdim yok, araba masrafı derdim yok, temizlik yapmak gibi bir derdim yok. ‘Daha ne isterim ben ya bu hayattan.’dedim kendi kendime ve yataktan çıkıp dün akşamdan hazırladığım diz üstü deniz mavisi kot eteğim ile göbeği açık, kolsuz, önden düğmeli gömlek tarzı tişörtümü üzerime giydim. Göğüslerim dolgulu olduğu için üst tarafları biraz dar geliyordu, ama ben bu halimi çok beğeniyorum. Kumral dalgalı saçlarımı salarak omuzlarıma dökülmelerine izin verdikten sonra son kez aynanın karşısına geçip kendime baktım ve sanki elimde silah varmış gibi aynadaki yansımama doğrultup “Bugün çok güzel ve seksisin Aleyna Gibson.” Deyip silahın tetiğine basma hareketi yapıp göz kırptım.
Efsanelere inanır mısınız? Ben şahsen inanmam. Şey… Sonunu düzeltiyorum: “artık inanıyorum!” Bundan iki ay önceydi. Arkadaşlarım ile mezun olmamızın şerefine eğlenmek için gece yarısı bara gitmiştik. İnanın bana fazla içmeyi sevmeyen biriyimdir ve bir ya da iki bardak viski içmiştim, sarhoşta değildim anlayacağınız. Konuya dönecek olursak; benden biraz uzun ve kaslı, siyah gür saçlı, oldukça yakışıklı bir adam yanıma geldi ve diğerlerinin duyamayacağı bir ses tonunda benimle konuşmaya başladı. Gerçekten de insanın kanını donduracak kadar korkutucu bir sesi vardı. “Merhaba Aleyna.” dedi yarım ağız bir gülümsemeyle.
“Pardon! Sizi tanıyor muyum acaba?” diye sordum adımı bildiği için doğal olarak çok şaşırmıştım.
“Hayır. Ama ben seni çok iyi tanıyorum. Sen benim öğrencim olacaksın. Çok… Ama çok yakında.” Deyip daha da yaklaştı ve gözlerimin içine bakarak konuşmasını sürdürdü. “Aleyna Gibson, seni ölü diriltmek için eğiteceğim ve bütün doğaüstü yaratıklara senin ile birlikte hükmedeceğiz. Sen vampirlerin korkutucu rüyası ve zombilerin de kraliçesi olacaksın.” Dedi ve gülümseyip göz kırptı. “Eğer beni ararsan nerede olduğumu kendin bulacaksın. İşte o zaman… Eğitilmek için hazırsın demektir.” Dedi yeşil gözleri parıldayarak.
“Sen… Sen kimsin?” artık korkmaya başlamıştım ve ne yapmam gerektiğini bilemiyordum. Orada durup çığlık atarak bu adamı attırmam mı gerekiyordu? Yoksa dediğine kulak asıp onu takip etmem mi gerekiyordu? Hangisini seçeceğimi düşünürken gizemli adam tabureden kalktı ve hafif aksayarak çıkış kapısına doğru yürümeye başladı. Belki arkasına dönüp bakar dedim ama hiç de dönmeye niyeti varmış gibi davranmıyordu.
Kimsenin ne dediğini umursamadan kendimi bardan dışarı attım ve adamı aramaya başladım. Sanki adam hiç varolmamış gibi ortadan kaybolmuştu ve ben onu hiçbir yerde bulamamıştım.
O günden sonra o barı ve çevresindeki diğer barları belki bulurum ümidiyle her gece dolaşmıştım. Ama adam ile ilgili hiçbir ize rastlayamamıştım.
Alt kattaki mutfağa indiğimde bütün ailemin masada oturmuş kahvaltı ettiklerini görmek beni biraz gülümsetmişti. “Herkese günaydın.” Dedim ve babamdan başlayıp tek tek hepsini öperek sandalyeme geçtim.
“Hayırdır kızım, ne bu mutluluk?” diye sordu babam hareketime şaşırmış bir halde.
“Her zamanki halim baba.” Dedim tabağıma yumurta, sosis ve diğer kahvaltılıkları doldurup, bardağıma çay koyarken.
“Ben ‘her zamanki halim’ lafına inanamam. Her zaman bizi böyle öpmezsin.” Dedi 18 yaşındaki benim kadar güzel olan kardeşim Alice.
Tek kaşını kaldırmış beni baştan aşağı süzüyordu. Adının Alice olmasının nedeni annemin isteğiymiş. Benim adım Türk ismi olunca annem de bu sefer ki yabancı olsun demiş babam da kabul etmiş. İkimizde daha çok annemize benzeriz. Belli ki küçük kardeşim bende olan değişiklikleri bulmaya çalışıyor.
“Mutluyum işte. Nedeni önemli mi?” diye sordum önemsiz bir detaymış gibi davranıp kahvaltıma devam ederek.
Evet, aileme kötü davrandığımın bende farkındayım, ama beni bu hale getirenler onlar olmuştu. Neden mi? Tek istediğim Türkiye’ye, yani doğduğum ülkeme geri dönmek ve bu çöl gibi yerden kurtulmaktı. Ama ailem o kadar inatçı ki, kendi başıma gitmeme bile izin vermiyorlar. Bu ülkeden ve bu sıcaktan nefret ediyorum.
Görüyorsunuz ya, soru sormaları bile bütün mutluluğumun içine etmesine yetiyor da artıyor bile. “Ben dışarı çıkıyorum.” Dedim birkaç lokma yedikten sonra. “Sizlere afiyet olsun.” Dedim sofradan kalkarken.
Evden dışarı çıktıktan sonra cebimden telefonumu çıkarttım ve en yakın arkadaşlarım Natalie ve Judith’i arayıp evimin yakınındaki parka gelmelerini söyledim.
Yanıma gelene kadar sizlere biraz onlardan bahsedeyim. İkisi ile de Üniversite’den beri arkadaşız. O zamanlar aynı evde kalırdık ve hiçbir sorunumuz olmazdı.
Judith’den bahsetmek gerekirse, yirmi beş yaşındadır. Sarı saçları beline kadar dökülüyor. Ne zaman görseniz hep rejimdedir. Yemyeşil gözleri ve ince fiziği ile benden bile güzel bir kızdır. Huylarına gelince; sevgili için aşırı kıskançtır. Kedileri hiç sevmez, onların uğursuz olduklarına inanır. Uğursuzlukla ilgili her şeyi kafasına takar. Oldukça asabi birisidir. İçki olarak viskiye aşırı derecede düşkündür.
Sıra Natalie’ye geldi. Kahverengi saçları dalgalı ile kıvırcık arası bir ayardadır. Menekşe rengi gözleri dikkatleri çeken ilk yeridir. Güzel bir fiziği vardır, iki haftadır basketbolcu yakışıklı bir çocukla nişanlıdır. Natalie’nin diğer güzel tarafı da göğüsleridir. Göğüslerinin büyüklüğü benimkiler kadardır. Huylarına gelelim: aşırı derecede sinirlidir ve insanlarla pek geçinemez. Beysbolu ve voleybolu aşırı derecede sever. Arabalara âşıktır, içki olarak da cin tonik içmeyi sever.
“Biz geldik!” diyen Nat’in sesiyle oturduğum banktan ayağa fırladım.
“Tanrı aşkına Nat! Beni ne kadar korkuttuğunun farkında mısın sen?” dedim hızlı çarpan kalbimi sakinleştirmeye çalışarak. “Hoş geldiniz bu arada kızlar.” Dedim kalbimin ritmi düzene girdikten sonra. Nat hakkında bir şeyi unuttuğumu bilmeliydim: insanlara şaka yapmaya bayılır.
“Özür dilerim canım, seni korkutmak istememiştim.” Dedi üzgün gibi yapıp sırıtarak.
“Ben bu bakışı iyi bilirim Nat Hanım. Beni korkutmayı isteyerek yaptın, öyle değil mi?” diye sordum gözlerimi kısıp üzerine yürüyerek.
‘Ben kanatsız bir meleğim!’ bakışı atarak “Hiç de isteyerek yaptığım bir hareket değildi.” Dedi ve üzgünmüş gibi yüzünü asıp başını eğdi.
“Umarım öyledir. Her neyse kızlar, sizi buraya çağırmamın nedenine geleyim. Bu gece benim için çok önemli bir gece olacak ve sizinde benimle birlikte gelmenizi istiyorum.” Dedim derin bir nefes alarak.
“Hayırdır?” diye sordu ikisi de bankta yanıma oturmuş bana odaklanmış halde.
“İki ay önce okulu bitirince beraber eğlenmek için diğerleriyle beraber bara gitmiştik, hatırlıyor musunuz?” diye sordum. Bunun nedeni; orada olanları açıklamaya başlamadan önce o geceyi hatırlamalarını istiyordum.
“Ee?” dedi Nat devam etmem için işaret vererek.
“Orada… Orada bir adam ile tanışmıştım. Adamı siz görmediniz ama o benim yanımda oturuyordu.” Konuşmamı yarıda kesip bu söylediklerimi sindirmelerini beklemeye başladım. Böylece orada neler olduğunu anlamalarını istiyordum.
“İnsanı çatlatmada söyle be kızım.” Dedi Judith yerinde huzursuzca kıpırdanırken.
“Tamam, tamam.” Deyip derin nefes aldım ve o gece yaşanana olayı kızlara kesintisiz bir şekilde anlatmaya başladım.
YORUMLAR
Vampir Anita Cullen
Bu sessizlik büyük bir fırtınanın kopacağına delalet ediyor.
Büyük bir öykü bekliyor bizi anlaşılan.
Bu vanpirlerin İstanbulda eski bir fabrikada toplandıklarını söyleyen devlet görevlisi komşuma inanmamakla yanlış yaptığımı şimdi anlıyorum.
Silahtarağa'da her yıl bir gün toplandıklarını söylemişti komşumuz olan Faruk bey.
Bakalım hikayede neler bulacağız o hakikatlerle alakalı.
Selamlarımla.