- 861 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
LAVOISIER
Enrico Fermi 1942’de Şikago Üniversitesi’nin spor sahasında kurmuş olduğu küçük bir reaktörde, zincirleme çekirdek reaksiyonlarının denetimini başarması, çıkarları için yaşayan ve onları korumak için her şeyi yapmaktan çekinmeyen insanoğlunu yeni ancak dönülmez bir yolun başlangıcına sürüklüyordu. Gerçi Fermi elektrik enerjisi üreten reaktörleri gündeme getirmişti ama bu sürüklenme, ilk adımda 6 Ağustos 1945’de Hiroşima’ya atılan atom bombasına dönüşmüştü. O gün orada ve daha sonra yaşananları hepimiz biliyoruz. Fermi, Hiroşima facianın etkisini nasıl atlattı bilmiyorum ama ne yazık ki trajedinin faturası bilim ve teknolojiye kesilmişti.
Bilim temel anlamda doğayı anlama gayretidir. Muhtemelen, bitkiler ne zaman gelişir, yağmur ne zaman yağar gibi ilk insanların günlük hayatlarında gözlemledikleri bir takım olayları pratikte uygulanabilir halde bir araya getirdikleri zaman gelişmeye başlamıştır. Günümüzde insan merkezli medeniyetimizde, insanoğlunun bütün gereksinimlerine hizmet edecek bir formata sahip olmuş gibi gözükmektedir. Bilimin getirilerini doyasıya yaşayan bizler için bilim, daha iyi koşullarda yaşamanın sağlayıcısı ve başlangıç noktasını oluşturmaktadır.
Oysa bilimin gelişmesine bir bakarsak; ulaşılan bu günkü pırıltılı yola çıkan diğer yolların kan, üzüntü, sabır, metanet, cefa yüklü olduğunu görebiliriz. Anadolu insanının bilimle tanışması ve bu baz da adımlar atması, gerçek anlamda Cumhuriyet ile başlamıştır. Türk insanının bilimle tanışması çağdaş ve donanımlı büyük öngörülü önderimizin büyük çabalarının bir sonucu olarak gerçekleştiğinden, geçişler daha kolay ve anlamlı olmuştur. Tabiî ki bu hızlı geçişte sıkıntılar yaşanmıştır. Ama yaşanılan komik olaylar da yıllardır tebessüm içerisinde anlatılmaktadır. Bunlardan birinde Akşehir’e ilk tren seferi sonunda köylülerin tren acıkmıştır diye ot, saman ve su getirdiklerini anlatırdı büyüklerimiz. Oysa eski Yunan uygarlığında çok büyük bir sıçrama yapmış bilimsel ve kültürel gelişmeler, ortaçağın bağnaz karanlığında durgunluk safhasına, neredeyse geriye yöneltilmişti. Galile’yi ve yaşadıklarını çoğumuz biliyoruz. Oysa bilimsel bakışından geri adım atmayan ve bunu yaşamıyla ödeyen birçok biliminsanının aziz hatıraları tarihteki anlamlı yerini almıştır.
Bunlardan biri de Antoine Laurent Lavoisier (1743-1794)’dir. Bu gün bile öğretileri ders kitaplarında okutulan, kimya biliminin dehası Lavoisier’in asıl eğitimi hukuktu ve Paris Barosu’na kayıtlı avukattı. Ancak bilimsel gözlem ve yorum üzerine yaptığı konuşmaları ile ünü bütün dünyaya yayılmıştı. Kimya bilimini reddeden bilim dışı insanların kafasını gösterip "Bu kelleler hiçbir şeye yaramaz" dediği için tutuklandı. Aynı gün yargılanıp ölüme mahkum edildi. Bastille’de ölümü beklerken arkadaşı matematikçi Lagrange’i hücresine çağırdı. "Ben ölüyorum, ancak ölümle ilgili merak ettiğim bir konu var, lütfen bana yardımcı ol. Kafam kesilip giyotinden sepete düştüğünde gözlerime bak; eğer gözlerimi iki kere kırpıyorsam bil ki, insanın kafası kesildikten sonra bile bir süre daha beyninin düşünmekte olduğunu anlarız."
Ertesi gün giyotine giden Lavoisier’nin kafası kesildikten sonra sepete düştü ve Legrange hayretler içinde Lavoisier’nin gülerek iki kere göz kırptığına şahit oldu. Daha sonra anılarında Lagrange diyordu ki;
"Lavoisier’nin son saniyedeki ispat arayışı, bilimselliğin yüzyıllar sürecek meselesidir.
Ama o bilim dışı kesimler kokuşmuşluklarıyla asırlarca karanlıkta sürünecekler...
YORUMLAR
ATATÜRK:
İlim ve Fen ile İlgili Sözleri :
... İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur. (27.10.1922, Bursa Öğretmenlerine.)
...Memleketimizin en ileri, en hoş, en güzel yerlerini üç buçuk sene kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı mağlup eden zaferin sırrı nerededir bilir misiniz ? Orduların sevk ve idaresinde ilim ve fen esaslarını rehber almaktır. Milletimizi yetiştirmek için asıl olan mekteplerimizin, üniversitelerimizin kuruluşunda aynı yolu takip edeceğiz. Evet, milletimizin, siyasi, sosyal hayatında, milletimizin fikri terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır... (27.10.1922, Bursa Öğretmenlerine.)
...Bundan sonra pek mühim zaferlere kavuşacağız. Fakat bu süngü zaferi değil, iktisat ve ilim ve kültür zaferleri olacaktır... (25/26.01.1923, Alaşehir’de Halka Konuşma.)
Dünyada herşey için, medeniyet için, hayat için, başarı için, en hakiki mürşit bilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, delalettir... (22.09.1924, Samsun Ögretmenleriyle Konuşma.)
Türk milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale, pozitif ilimdir. (29.10.1933, Onuncu Yıl Nutku. )
ATATÜRK TC 'ni kurduğu zaman Türk Milleti!ni uyarmış...geleceği görerek..almamız gereken çok yol var...
aklımızı kullanıp ilerlememiz gerekirken...saçma sapan meşguliyetlerle aklını bağlayıp karanlıklara dalanlara ne yapmak lazım uyandırmak için..?.bir de onu yazsanız....
diye düşündürdü yazınız beni.....
sayın yazar
çok değerli bir çalışma olmuş... düşündüren ..uyaran...yol gösterici....kutlarım gönülden...
saygılar..selamlar..
"Gerçek ve doğru olan yol akıl ve bilimin yoludur" diye boşuna dememişler yani...
Demek ki son nefeslerinde bile olsalar, bilim adamları insanlık için birşeyler yapmaktan kendilerini alıkoyamıyorlar... Lavoisier’nin yaşadıkları gerçekten çok ilginç geldi bana...
.................
Bir de Nazım Hikmet'in bir şiiri geldi aklıma yazınızı okuyunca:
Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
.................
Ellerinize sağlık bu anlamlı ve güzel yazı için...
Saygılar...
Bilim ; yöntemle elde edilen ve pratikle doğrulanan bilgidir ve eylemsel pratikle düşünsel teorinin karşılıklı ve sürekli etkileşimi , bilimsel gelişmenin başkoşuludur diyor benim de sözlüğüm ...
Umarım insanlarımız karanlık düşüncelerin peşinden koşma yeine gözlem ve gözleme dayalı akıl yürütme yoluyla içerisinde bulunduğumuz dünyaya ilişkin olguları birbirine bağlama biçimlerini bir an öce bulurlar diye umut ediyorum ..
Yazınız ve yazınızda geçen bilim adamlarımızın acı sonu beni gerçekten de çok üzdü , insanlık ve bilim adına utandırıcı bir şey , ama her ne kadar acı da olsa bu dünyanın nesnel yasaları bilimsel doğrultuda işliyor ve yol alıyor , Galıei'nin dediği gibi, ' siz ne derseniz deyin dünya yinede dönüyor ' ....
Sizi bu güzel ve anlamlı l yazınızdan dolayı kutluyorum ve size başılar diliyorum , sevgilerimle benim değerli arkadaşım ....
Çok güzel bir yazı.
Anlayana çok şey anlatıyor.
Din ve bilimin asla çelişmediğine tam aksine din ve bilimin ayrılmaz ikiz kardeş olduklarına hep inandım ve savundum.
Bilimi zalimleştiren vaya dini hurafeleştiren hep aynı BOŞ KAFALAR dır bence.
Bilim adamlarını giyotinlerde öldürenlerle Hallac Mansuru, Seyyid Nesimiyi, Pir Sultan Abdalı ve nicelerini darağaçlarında şehid edenler AYNI KURU KAFALARDIR.