öğle güneşinde uyuyan bitli köpeğin düşleri "kalbimdeki şehir"
Bir şehirde uzun süre kaldıysam yıllar beni içine atıyor gibi hissederim. Melankolik orospu çocuğu zaman, reçeteli ilaç misali yutar beni. İntihar hapın mıyım ulan senin?
Şehirler arası otobüsün içindeyken, ya da sevgilinin evine merdivenden çıkarken aklının en orospu köşelerinde terkediş başlar. Bir erkeğin terkettiği ilk kadın annesidir. O harika güvenli rahimden emekleyerek çıkar, yakıcı havayı ciğerlerine doldurarak. Ve başlar diğer bütün herşey…
Ben miyim kalbimi kafese koyan?
Herkesin bir şehri vardır. Kendini en mutlu hissettiği yeri bilir, fakat gidemez o yere. Çünkü yeterince cesur değildir, hayatı boyunca bir işten bile istifa edemez, belki babası izin vermez. Bir erkeğin evrimini tamamlaması için acı olsada babasını gömmesi gerekir. Yeni bir baba getirir dünyaya kadın. Böyledir bu iş, acı ve ölümlü…
Bir yerlerde herkesin şehri vardır demiştim. Manzaraya pencereden bakmanın ötesinde birşeydir, manzaranın merkezinde, tam ortasında olmaktır bazen. İnsanın içinde bir yerde bekler, elma kabuğu misali ince, bir o kadar serttir. Asla yumuşamaz bu his.
Uzun yürüyüşler iyi geliyor bazen. Kestirmeleri sevmem. Kestirmeler birilerinin işini kolaylaştıran ya da erken boşalanlar içindir. Benim değil…
Genellikle “İyi misin? Diye soranlara “Hiç kötü olmadım ki iyi olayım.” Diyorum ve bu cevap kısa süre için onları askıya alıyor. Ne dediğimi anlamak için düşünüyor, sonra vazgeçiyorlar. Ve bir daha sormuyorlar. İşime geliyor...
Bazen bir kadının peşinde bulurum kendimi, bilmeden öylece önüme gelmiştir kadın. Harika bacakları kısa şortundan inen sütunlar gibi sakin önümde yürürken düşüncelere dalarım. Sonra toplum beni sapık sanmasın diyerek adımlarımı hızlandırır, geçerim kadının yanından. Başka bir hergele alır yerimi, benim gibi düşünceli olmayan ve genellikle o kadının kendini düzdürdüğü biridir…
Adınıza bir piramit yok mu? Ya da apartımanınız? Ya da bir holding üzerinde yazmıyor mu aile adınız? Bunları düşünüyorum kavun misali dilimlenmiş ayın altında oturmuş beklerken birşeyleri ya da hiçbirşeyi. Güneşin nefesi geceyi ısıtırken fazla seçenek yok. Şehir adları değişir, adlarımız değişir, cinsiyetler değişir, ten rengi değişir, ama buradayız birşekilde, beklerken aynı sonu…
Pers kralı Kserkses, milyon insandan oluşan ordusuna baktı, ve ağlayıp gördüğü insan selinin yüz yıl sonra orada olmayacağını söylediğinde onu garipsemediler mi? Büyük yazarların çoğu intihar etti, kimi kurşuna dizildi, geriye kalanları hastalık ve eleştirmenler halletti, aralarında aklı başında olanlar vardı. Onlarda içerek kaderlerine katlandılar. Ölüm konusunda endişeli değilim, sadece aradaki geçen zaman canımı sıkıyor ne diyeyim?
Sıcak değil mi? Terli vücutlarımızı sürüklüyoruz oraya buraya. Aklımızı kaçırmamızı güzel kokan kadınlar engelliyor. Sadece erkeklerden oluşan bir kalabalık düşünebiliyor musunuz? Kitlesel intihar!
Bir şehir var kalbinde, gitmeyi düşündüğün ancak gidemediğin bir şehir. Ayda değil, marsta değil, başka bir ülkede ya da çok daha yakında. Bugece en azından düşlerinde olduğunu biliyorsun. Orada gördüğün, yaşadığın, tattığın, kokladığın, üzerinde yürüdüğün kaldırımı, elini sürdüğün sokağın duvarlarını hissettiğin, anıların beyninde ve seni çağırıyorlar. Bir şehir var kalbinde, kafeste kanarya misali taşıyorsun yanında. Bir kadın var kalbinde, el izi teninde. Yıkandıkça geçmeyen iz. Kara bulutlar güneşi örterken renkler değişir, başka bir boyuta geçer zaman, doğa… İşte o anlarda dikkatle bakarsan görebilirsin o şehri…
Son olarak paradan konuşayım. Para konusunda talihli değilim ancak bir şekilde talih arada benimle ilgileniyor. Elinde tutmayı seviyor beni ne diyelim. Bir arkadaşım ve sevgilisi beni evlerine yemeğe davet etti bugün. Kibar adam olduğum için davet edildiğim eve giderken en azından bir şişe şarap, ya da bir içki almak gerektiğini bilirim. Okulda öğretilmez bu tür şeyler. Cebimde altmış kuruş olması dışında herşey iyiydi. Çarşıda öylece dolanıyor, ne yapacağımı düşünüyordum. Elim boş gidemezdim. Param yok diyecek kadar gurursuz değildim. Sonra cep telefonumu satmaya karar verdim. Türümün son örneğiydim. Ya da savaştan kaçan bir korkak. Pek farkı yoktur, aynı şeydir ikiside. Mağazaları dolaşıyor en iyi fiyatı verene okutmayı düşünüyordum. Derken telefonum çaldı ve kendisini satmamam gerektiğini söyledi. Hayır söylemedi, arayan beni yemeğe davet eden arkadaşımdı. “Gelirken sakın birşey alma. Evde herşey var.” dedi. “Öyle mi bende çarşıdayım, ne alsam diye düşünüyordum. Belki bir şişe şarap iyi gider ne dersin?” dedim. “ Yo sakın, rakı var evde. Sen gel yeter.”
“Yok ben birşeyler alayım.” Dedim ancak bu son cümleyi gereksiz ısrarcı buldum. Ya aklına birşey gelir ve şunu al derse ne yapacaktım? “Hayır hiçbirşey alma, oyalanmadan hemen gel. Herşey hazır seni bekliyoruz.” Dedi arkadaşım.
Gülümsedim, ardınan bir sigara yaktım ve beni bekleyen şölene doğru yürüdüm. Sonra gece eve geldim ve oturup bunları yazdım…
hamiş:(söylediklerine göre bugün terketmişim ana rahmini)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.