SANA TEPEDEN BAKMAK
Bu yazıyı bugün muhakkak yazmalıyım. Herhangi bir yere yetiştirme kaygım yok ama ya aklımdan, düşüncelerimden uçup giderse diye korkuyorum. Onun için bugün yazmalıyım.
Bu gün yaşamımın ilk yirmi dört yılının geçtiği mahalleye gittim, yıllar sonra şöyle bir tepeden baktım. Tepeden bakmak kibirden mi, yoksa yıllar sonra o koca mahalle gözüme küçük mü göründü bilemiyorum? Ankara’nın köyden kente ilk göçün yapıldığı yerleşim alanlarından idi. Bizlerde kente göçün ilk çocuklarıydık. Oysa yıllar öncesi, doğduğum, büyüdüğüm gece kondu mahallesi ne kadar güzel görünürdü bizlere. Ama güzeldi gerçekten o yıllar. Orayı güzelleştiren, umutlu, hilesiz, hurdasız insanlar vardı. Okulum, okuluma giden dik yokuş, kara kışa rağmen aşılırdı, çocuk bedenlerimizle. Babamızın verdiği azıcık harçlığı okulda harcamayıp, çarşıdaki pastaneye saklardık. O pastaneden annemizin bilmediği, yapamadığı pastayı almak, yemek, ergen dünyamızın en güzel kıyağı idi.
Gazete almak için Tuzluçayır’dan Mamak’a o dik yokuştan inmek, tekrar çıkmak ne kadar zordu. Gazetenin renkli sayfaları, bugünkü gibi olmasa da nasılda ilgimizi çekerdi. Çocuk hallerimizle bize çok zor gelirdi, ama büyük bir istekle yapar ve içten içe gururlanırdık kendimizle. Aklımızın ermeleri, lise yıllarımız, biz neyiz, kimiz, sorularının başlaması, bu tepeden baktığım mahallede vuku buldu.
Güzeldi gece kondu mahallemiz. Sularının akmadığı evlerimiz, çamurlu yolları tepip gittiğimiz okulumuz ne güzeldi. Her şeye rağmen bin bir zahmetle yapılan bahçeleri ve dikilen ağaçları meyveye durmuş idi. Adı bahçeli evler diye yapılan ve tek fidanın olmadığı lüks siteleri düşündüğümde bizim mahallemiz otuz kırk yıl öncesinde adeta doğal bir park gibi idi. Lisedeyken öğretmenlerimizin bizlere hayatın gerçeklerini, yaşamın öteki yüzünü anlatmaya çalıştığı zamanlar aydınlık ve güzeldi. Anne ve babalarımızın, arkadaşlarımızın ana ve babalarını tanımaları ne güzeldi. Kapı komşumuzu tanımadığımız günümüze bakarsak ne güzel bir mahalleymiş diye düşünüyorum. Koca kazanlarda pişen aşureyi bakır bakraçta tüm komşularla paylaşmak ne güzel idi.
Gelecek güzel günler için halkı aydınlatmaya çalışmamız ve ilk defa halk evini kurarak (derme-çatma baraka)bir tiyatro sergilemek ne büyük bir başarıydı bizim için. Tiyatroyu “tiyatoracı” küfür olarak algıladığı ana ve babalarımıza, ilk kez tiyatro nasıl olur muşu göstermek ne zordu, ama ne güzeldi. Bunları anlata bilmek, dile getirmek, satırlara dökmek çok zor. Hissettiğimi yazabilmek, o yılları anlatabilmek mümkün mü bilemiyorum?
Hani derler ya bir çocuğun geleceğinin temeli, ilk beş yılda atılırmış. İşte bizlerin temeli, ilk yirmi dört yılı, şu tepeden baktığım Tuzluçayır’da, Mamak’ta oluştu. 19 Mayıs İlkokulunun dik yokuşunu tırmanırken, genç beyinlerimize yaşamla mücadelenin ilk nüveleri atıldı.
Ama bugün, o gece kondular yıkılmış, manzarası güzel lüks apartmanlar yapılmış. Fakat idealist gençler dağılmış, dağıtılmış. O ilk kez tiyatroyu izleyip beğenen ana ve babalarımız öteki dünyaya göç etmişler. Tuzluçayır’lılar var ama güzellikler, aydınlıklar, umutlar yok olmuş. Biz kimiz, neyiz diyen gençler yok. Bir yabancı gibi baktım Mamak’a, Mamak Ceza evine, orada yaşananlara. Elimden gelse eğer, şu tepeden baktığım semti buldozerle ezip geçerim. O gecekonduları yeniden yaparım, o gençleri yeniden okullara gönderirdim. On dokuz Mayıs İlkokulunun dik yokuşunu tekrar, tekrar tırmandırırdım. O zaman yine çok güzel olurdu Mamak Tuzluçayır .
YORUMLAR
iÇİNİZDEKİ ÇOCUK ÖZLEMLE KONUŞMUŞ,KUTLADIM ONU..:))