- 3424 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
Balon
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Arnavut kaldırımlı dik yokuştan geçiyorum yine, zaman zaman eski mahallemizi ziyaret ederim ve özlerim. Aynı semtte olmasına rağmen, bizim Selamsız mahallesi başka bir memleket gibidir, memleketin içinde. Bize özel gibi gelirdi bana çocukken. Zaten o yaşlarda kimse farklı dünyalar bilmiyor, görmüyor, doğduğu yerden ibaret zannediyor hayatı ve yaşamı.
Dik yokuşun tam köşesinde kalan eski, derme, çatma, ahşap bir evde yaşıyoruz. Tek odalı, daha o zamanlarda bizim eve elektrik bile gelmemiş, aslında mahallede herkesin evinde elektrik var, televizyon da var. Çizgi film sesleri gelirdi sokaklardan geçerken.
O zamanlarda evlerin önlerine çekinmeden asılırdı çamaşırlar, bazen rüzgarda uçardı bazıları Arnavut kaldırımlı, dar sokaklara yüz üstü düşerdi ıslak çamaşırlar. Bir de çamaşırlar hep ıslak asılırdı, o zamanlarda şimdikilerdeki gibi çamaşır ve kurutma makineleri yoktu tabii. Herkes kovasıyla alır, çamaşırlarını, çıkar evin önüne, titizlikle asardı, beyaz çamaşırların ne kadar beyazladığı tartışılırdı ve muhakkak çocuklar pencerede olurdu.
Mahallemizden geçen turistler vardı, hep fotoğrafımızı çekerlerdi, babam evde olduğunda, biz bahçede isek eğer, izin vermezdi çekmelerine. Meydana indiğimizde de, turistler büyük fotoğraf makineleri ile çekmek istediklerinde muhakkak önümüze geçerdi. En çok kırmızı fırfırlı elbisemi hatırlıyorum. Dizlerime kadar, miniciktim elbisenin içinde. O zamanlardan belliymiş kırmızıyı sevişim. Kırmızı, tokalı ayakkabılarım da vardı, ama içine annem hep beyaz fırfırlı çorap giydirirdi, şimdi düşünüyorum da, hiç uymuyormuş o ayakkabıların içine. Ayaklarım üşümesin…
Küçükken çekildiğim fotoğraflara bakıyorum da, en küçük fotoğrafım yedi yaşındayken. Okuldan istemişlerdi. Fotoğraflar ayna kadar gerçeği yansıtırlar çoğu zaman. Ne kadar da solukmuş eski fotoğraflar. Şimdilerde pırıl pırıl, cam gibi, oldukça güzel fotoğraflar aldı yerini. Ne kadar gerçeği yansıtıyor bu fotoğraflar bilmiyorum. Her şeyin sahteleştiği bir zamanda, herkesin daha iyi rol yapmak için uğraştığı şu dünyada. Fotoğraflara şaşırmamak lazım.
O dik yokuşlu, ahşap evimizin oraya ne zaman gelsem uçan balonum gelir aklıma. Balonun söneceğini ya da kaybolacağını hiç ummadığım yaşlardaydım. Babam bir poşet dolusu balon alırdı bize, şişirip oynardık hep. Ama hiç uçan balonum olmamıştı, dışarı çıkınca görürdüm sadece sahilde çocukların elinde olurdu. Bir gün kardeşimle benimde oldu uçan balonumuz. Hem de pembeli, karışık boyalı, olabildiğince renkli. Balonlar bizimle yaşar zannediyordum.
Patlatmadıktan sonra ölmezdi balonlar.
Tavana bıraktığım balon tavanda duruyordu tek başına, durabiliyordu, ipi ahşap evimizin tahtalarına kadar sarkıyordu ve ben onu nereye istesem götürebiliyordum ve her yerde durabiliyordu. Çocuk aklımdan hiç de uçup gideceği geçmiyordu.
Şimdilerde bir de denize dizip vuruyorlar balonları… Çocukluğumun balonları, sahte tabancalara siper oluyor ve vurulmaya çalışılıyor. Patlayınca sevinen insanlar var, pek anlamıyorum sevinçlerini, vurmaya çalışmalarını da anlamıyorum.
Öğlen saatleriydi, hiç unutmam.
Annem çamaşır asmak için çıkmıştı bahçeye, o zamanlar bize kocaman gelen bahçemiz şimdilerde aslında minicikmiş. Küçük olduğumuz için büyük görünürmüş bize, koşacak o kadar çok yer vardı ki, şimdilerde yürüyecek yer bulamıyoruz. Annemin yanına giderken balonumu da aldım yanıma. Hava rüzgarlıydı, balonun ipini iyice elime doladım, çıktığım bahçeye. Annemle konuşurken rüzgar aldı götürdü balonumu, o dik yokuştan yukarıya doğru havalandı. Yokuşun en başında Salih bakkal vardı, ben balonun arkasından oraya kadar koştum, hem de çok hızlı koştum. Annem de peşimden. Ama ben yakalayacağımı zannediyordum, ben koştukça o havalandı, eğer yükseklere çıkmasa muhakkak yakalardım. Biliyorum yakalardım, aşağıda olsa.
O benim ilk ve son uçan balonumdu. Bir daha uçan balonlarım olmadı, uçamayan balonlarım oldu. Ya da uçan balon diye alıp da iki gün dolmadan sönen balonlarım oldu. Zaman geçtikçe uçan balonlar da değişti daha az uçuyorlar, belki de şimdi hiç uçan balon yok.
Ben o uçan balonumu özledim,
Çocukluğumdaki gerçek ama soluk fotoğrafları özledim.
Eski, çok eski ama ahşap evimizi özledim.
Şimdilerde iğrendiğim hayvanlardan o zaman hiç iğrenmiyordum, fareden bile. Zamanla biz de değişiyoruz.
Uçan balonları özledim.
On Yedi Temmuz İki Bin On İki 11 00
Nevin Akbulut
YORUMLAR
kızıyorum yav....bu yazarlar hep kendini okuyor diye....neden barışık olmaz kendileriyle yazarlar...okudunuzda neden korkarsınız bu güzel yazılara yorumlar atmaya...ihanet belki okuyup kıskanan yazarların içinde saklı...Bir yorumla sanki nobelmi yazacaksınız ha...Tamam en güzel ihanet bu yazılara nobel yorumlarını içinde saklayan ucuz yazarların boynuna asılsın....
Hani hepsi kendileri ağır abla, ağır abi olacak ya...... Bravo size ucuzsunuz sayın okuyup yorum yazmayan korkak yazarlar...Siz yorum yazamayacak kadar güçüzseni hep boş yazarsınız ne yazarsınız ki...
Tabi ya ağır olacaksınız ve ağırlığınız kadar yorum yapmadan girin yerin dibine....
HARİKA KURDELA VE KIRMIZI BALON...EN DERİN SAYGIMALA
(ilhan kemal içinde)
BALON
Balon gibisin ,
İçin hava dolu .
Türk havası olsa iyi.
Yükselemezsin..
Gezerdin yaşadığım yerde .
İthal gazıyla dolmuşsun,
Gözün yükseklerde .
İçin fos,
Dışın çeker insanı .
Neyine güvenirsin bilmem ki ,
Bir iğnelik halin var .
O benim balonum olsun istemem .
İpin elimde olsa da,
Benden hep yukarıda
Ömrümüzde balon gibi ellrimizden kayıp gidiyor,tebrik ederim saygılarımla.
Kıpkırmızı
Teşekkür ederim efendim...
Balon gibi herşeyin boş olduğu bir dünyadayız...
Selamlar,
Bak ne diyeceğim bu yazıyı okumadan önce bir dize yazdım.Çocukluğuma ait.Bizler büyüyoruz galiba.Geride bıraktıklarım eteklerime doluyor.Oradan yüreğime akıyor.Sonra bir müddet içimeki dalglanmanın dinmesini bekliyorum.Biliyor musun şu an hala bekliyorum.Tebrikler....
Kıpkırmızı
İnatla beklemektir bazen çocukluk.. Olmayacağını bile bile çocuk yüreğiyle bakmaktır geleceğe...
Teşekkür ediyorum güzel yorumunuza,
Bir oda dolusu balon uçurdum, tutabilenlere Aşk olsun :)
Selamlar, Saygılarımla,
Biz çocukken "o zamanlar bize kocaman gelen bahçemiz şimdilerde aslında minicikmiş."
Şimdiyse kocaman olan özlemler ve yalnızlıklar... Bu koca kalabalığın içindeki yalnızlıkta minicikleşmek.
Biz büyüdük kirlendik, kirlettik, eskittik, eskitirken eksildik. İçimizdeki çocuğu da sahip çıkamadık. Şimdi elde-yürekte kalansa 'ahh eskiden, çocukluğumda' diye başlayan cümleler, ardında bıraktığı tamiri zor izler, anılar, pişmanlıklar ve keşke'ler...
Seviyorum hayata dair anıları, yazıları okumayı.
Çünkü; Yaşam(ak) kokuyor dizeler. Alıp götürüyor maziye, yüzleşiyorsun kendi geçmişinle, yaşanmışlık-yaşanmamışlarınla, unuttuklarınla...
Yakışmış yerine hayat öyküsü.
Kutlarım içtenlikle.
Sevgiyle...
Kıpkırmızı
diye başlıyor hep özlemler, özlemek ama bu hiç bir daha kavuşamayacağını bilerek özlemek gibi...
Geriye dönüşü yok ama nedensizce özlüyoruz...
Çocuksu yüreğimizden dökülenler, umarım çocuk yüreğimiz de kaybolmaz, gerielrde kalmaz.. Elimizde bir o kaldı çünkü...
İçten yorumunuza çok teşekkür ederim...
Sevgilerimle, :)
Yine hiç çıkamadığım çocukluğumun kapısında sıkıştım kaldım senin yüzünden güzelliğim...FArklı bir duygu var satırlarında, iç acıtıcı ve tanıdık çöküntüler... Benzer sızılar ne bileyim ne desem anlayacaksın, hatta demesem de anlayacaksın beni biliyorum...
Akşama Kız KUlesine gelsene, ben karşısındaki parkta spor yapıyor olucam...
Batıralım güneşi saçlarında gitsin be kuzucuk...
Çok güzeldin yine, çok duygulu ve yüreğime saplanan tarzda işte... :)
Kıpkırmızı
Buruk ama tatlı, uzak ama yakın, yaşanmışlık...
Özleeeemmm en belirgini...
Ama senin bugünkü şiirin çok güzeldi, bayıldım bayıldım....
Teşekkür ederim yüreği güneşim...
Gelirim akşam o zaman, hava da fena değil yani çok bunaltıcı değil...
Ama krımızı saçlarım yok artık :(
Hep özlemlerimiz var bir şeylere Nevin Hanım, daha çok çocukluğumuza özlemimiz. Biz o zamanların sıkıntılarını nasılda bertaraf yapmışız ve hafızamız herşeyi güzel kaydetmiş ki özlemimiz zamanla çoğalıyor. Sizi okurken ben azda olsa özlemimi giderdim. sevgiler Nevin Hanım.
Kıpkırmızı
Teşekkür ederim, Sevgilerimle,
Saygıdeğer yazarım,
Beni zaman tünelinden geçmişe sürükleyip götürdünüz.Mavi misketler, gazoz kapakları, hızla dönen topaçlar ve kurmalıydı insanların köstekli saatleri. Gaz lambaları altlarında anlatılan masallar bir bir söndüler.Elektirik ve televizyonun evimize girmesiyle.Nedense gözlerime bir şey batardı her izlediğim siyah beyaz türk filmlerinde. Belgin doruklar doruklarda ayhan IŞIK parlayan dönemlerindeydi.Ve filmler gibiydi çekilen siyah beyaz fotoğraflar.Pantolonlar yamalıklıydı.Ama içimiz bir o kadar cantiydi.Gıcır gıcırdı.Her gülen insan içtenliği yansırdı fotoğraflara.Rütüşsüzdü her şey.Ve mektuplar vardı askere gitmiş abilerimizden gelmesi beklenen.Ve radyodan çoğu şeyi duyarkenken bazen arkası yarınlara arkamızı yastığa dayayıp dinlerdik. Arada mahallemizin ötesinde de bir dünya varmı diye merak ederdik. Merak etmediğimiz tek şeydi içimizdeki temizlik.Çarşafları elbiseler arap sabunlu yıkansada dilimizdeki selam şimdiki çamaşır makinalarından daha temizdi en azından ağzımızdan çıkarken. değişti işte herşey zamanın tetik çekip yok edişlerinde. Ve misketler ve insanlar kayboldu içimizdeki boşluklarda....Şimdi bu kadar çok şeyimiz varken neden her tarafımız eksiklerle dolu....
ÇENEM DÜŞTÜ YİNE KUSURUMA BAKMAYIN AMA SİZİN YAZINIZ BENİ İŞTE ÖYLESİNE SÜRÜKLEDİ VE BENDE YORUM HAKKIMI KULLANMAK İSTEDİM....
HARİKA VE ANLAM DOLU YAZINIZI YÜREKTEN KUTLARIM...
SEVGİ UMUT VE SAYGIMLA....
Kıpkırmızı
ne güzelmiş o günler, o günlerde bilemiyoruz tabii böyle güzel olduğunu... Bizim de gaz lambamız vardı hatırlyıorum...
En güzel kış akşamları geçerdi, ne güzel ısınırdık teneke sobanın etrafında... Şimdi hiç bir kombi, hiç bir kalorifer öyle sımsıcak ısıtamıyor...
Mümkün olsa da zaman tünelinden çıkamasak...
Zaman ilerledikçe her şey değişti, teknoloji diyoruz buna ama...
İyi gelmedi bize..
Bunca şeyimiz varken hep eksiğiz, hep yarım...
Yine güzel yorumunuza teşekkür edeceğim ama, yetmeyecek ki...
DİLEK YILDIZI
Geçmişler güzelliklerinin izlerini ruhlarımıza vurdular.Eskisede tarihler içimizde eskimeyenlerdi o zamanlar. Unutmuştum teneke sobanının kor olup yanaklarımızı ısıtışı ve üzerinde su ğümümlerinin buharı sarardı odalarımızı. komşuların gelip toplu çay içişleri ve sohbetleri şimdi herkes suskun oturuyor.Oysa biz onca azlığın içinde ne çok şeyler paylaşırdık.Zaman birşeyleri çalıp götürsede siz içinizde bu güzellikleri tutmanız ne güzel şey. Sanmayınki o kırmızı balon uçup kayboldu. Şimdi o ay dede oldu akşamları ellenize ışıklarıyla dokunuyor.....
TEKRARDAN PEMBE İÇİN KOCAMAN TEŞEKKÜRLER :-)
(( Seçil Nimet ))
Ya niye bir pembe var ki !
Ben kıskanabilirim yaaaaa... :'(
Çok tatlısınız ikinizde... :)
Kıpkırmızı
yine bir şeyleri karıştırdım amaaa,
seviyorum ikinizi de :))
Kıpkırmızı
Evet yaa teneke sobadan yanaklarım kıpkırmızı olurduu,
Ama ben çok özledim valla ağalayacağım :'( Dolu dolu oldu gözlerim zaten doluydu iyice doldu/m...
İyi ki varsınız :'( İyiki....
DİLEK YILDIZI
Çünküüü bu sayfayı keşefetmem senin sayende oldu seçil. Bu nedenle bu pembeye sende ortaksın. Asıl siz ikiniz iyi ki varsınız. Yoksa bu güzel yazıları nasıl okuyabiliridim ki...İkinizin yazıları bana hep ilham vermiştir bileesiniz :-) Sizi okurken bunları ben yazmalıydım diye kıskanmadan yapamıyorum....