- 798 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Vampirler / 3. Bölüm
BÖLÜM 3
(Jordan’ın Gözünden)
“Efendim? İyi misiniz?” Şoförümün sesiyle daldığım düşüncelerden sıyrıldığımda arabaya çoktan binmiş olduğumu ve Elvin’in de nereye gideceğimizi söylememi beklediğini fark ettim.
Benim gibi beş yüz yıldır ölü olan bir vampiri, mağazadaki kızıl saçlı bir yaratığın etkilemiş olması tamamıyla saçmalıktan ibaret! “Bu… Bu tam bir saçmalık!” dedim ve elimi yumruk yapıp kapının kulpuna vurdum ve elimin ağırlığıyla kulpun kırılması bir oldu.
“Efendim, anlaşılan sizi de güzelliği ile etkisi altına almış.” Dedi söylediğine pişman olmuş bir ifadeyle gözünü yola çevirerek.
“O kadar belli oluyor mu? Caine aşkına! Elvin neredeyse beş yüz yılı aşkındır vampirim ve hiçbir insan kadını beni bu denli etkilemeyi başaramadı. Neden şimdi? Neden bu kadın?” dedim başımı ellerimin arasına alıp, sinirden dışarı çıkan dişlerimi saklamaya çalışarak.
“Bilemiyorum efendim. Ama isterseniz bu kadın hakkında bilgi toplayabilirim.” Dedi gözünü yoldan ayırmamaya özen göstererek.
“Olabilir. Bu kadın ile ilgili garip olan başka bir şey daha var. Sanki… Kadın benim ne olduğumu biliyor gibi davranıyordu. Son sözleri ise bunu apaçık ortaya koydu sayılır. ‘Ne yapmaya çalıştığını biliyorum.’ Dedi. Bu sence de garip değil mi Elvin?” dedim sakinleşmeyi başararak.
“Haklı olabilirsiniz efendim.” Dedi yola bakmaya devam ederek.
“Seninle daha önce siz’li biz’li konuşmamak konusunda anlaştığımızı sanıyordum Elvin?” dedim bıkkın bir şekilde.
“Haklısınız… Haklısın.” Dedi aynadan bakıp gülümseyerek.
Gözlerimi dışarıdaki yağan kara çevirdim ve “Bu gece benim için çok özel olmalı Elvin. Aslında… Bu insan kızını da davet etmeyi düşünüyordum ama… Şu anda bilemiyorum.” Dedim.
“Bence davet etmelisin. En azından kimliğini açık etmesen de onunla güzel bir gece geçirebilirsin.” Dedi arabayı sürmeye devam ederek.
“Peki ya Dante… Sence ne der bu olaya? Yani… Bir insanı vampirlerin partisine getirme işine?” diye sordum olabilecekleri düşünerek. “Biliyorsun ki krallığı bana bırakacak ve ben dış görünüşümde ‘Kırbaç’ lakaplı olarak biliniyor ve gaddar olarak tanınıyorum. Ama içimdeki gerçek kişiliğimi senden başka kimse bilmiyor.” Dedim düşünceli bir şekilde etrafı izlerken.
“Bence bir şey diyebileceğini sanmıyorum. Çünkü Lord Maxia krallığı sana bırakmayı düşünüyor. Belki de gelecekteki eşin o kızıl saçlı kadın olabilir. Bence kesinlikle çağırmalısın.” Diyerek sözlerini tamamladı.
“Sence… Ona… Krallıkla ya da benimle ilgili biraz bilgi vermeli miyim?” diye sordum ne yapacağımı bilemez bir şekilde.
“Bence söylememelisin. Yani… Şu anda değil. Önce ona güvenmen gerekir. Ya vampir olduğunu öğrendiğinde seni öldürmeleri için yetkililere haber verirse?”
Şatoya doğru hızla ilerlerken mağazada olan olayı düşünmeye başladım. İyice düşündüğümde, sanki benim vampir olduğumu biliyormuş gibi davrandığını anlayabilmiştim. Pencereden yanımdaki poşetin yansımasını gördüğümde o kadının da partiye gelmesini ve yanımda durarak beni onurlandırmasını istediğimi fark ettim. Ama... ‘Saçmalamayı kes Jordan! Ona açıklamayacaksın, yoksa senin sonun olur!’ Diye uyardım kendimi. “Caine aşkına! Bana neler oluyor böyle? Onu boş durduğum her an düşünmeden edemiyorum. Bana büyü falan mı yaptı acaba?”
“Bence sen ona âşık oldun. Bu yüzden onu düşünmeden yapamıyorsun. Bana göre bu durumun başka bir açıklaması yok.” Dedi dikiz aynasından bakarak.
“Hayır, hayır. Böyle bir şey olamaz Elvin!” Dedim sinirlenerek.
“Neden? Vampir olduğun için mi? Eğer ondan ise bana göre saçmalık demektir. Vampir de olsan bu hale gelmeden önce de bizden biriydin. Değişen tek şey artık ölümsüz olman!’” Dedi iyi bir konuya parmak basarak.
“Unuttuğun bir şey daha var Elvin; kan içmeden yaşayamıyorum.” Dedim somurtarak.
“Olabilir. Ama unutma ki insan kanı dışında hayvan kanı da içebiliyorsun. İlla insan kanı içmene gerek yok.” Dedi dikiz aynasından bakıp gülümseyerek.
“Çok zekisin değil mi?” dedim gülümseyerek.
“Övünmek gibi olmasın ama… Galiba öyleyim.” Dedi sırıtarak.
Gizli geçidin bulunduğu iki katlı ve dökülmeye başlamış eski bir evin önüne geldik ve arabayı park edip eve doğru yürümeye başladık. Ahşap ve desenli çift kapılardan geçerek evin ortasına doğru ilerledik. Evin dış görünüşü her ne kadar küçük gibi dursa da evin içi neredeyse saraya –ama eskimiş bir saray- benziyordu. Yukarıya çıkmak için sağ ve sol tarafta bulunan iki tane yol vardı ve merdivenlere kuş bakışı ile bakacak olsanız ‘T’ harfine benzediğini görebilirdiniz.
Merdivenlerin birleşim noktası olan orta bölgenin altında başka bir odaya açılan ahşaptan yapılmış kahverengi bir kapı vardı. Kapının ortasında melek kanatlarına benzeyen ve haç şeklinde yerleştirilmiş, biraz da sembole benzeyen bir şekil göze çarpıyordu.
Bu kapı ile ilgili anlatılan hikâyeye göre; ormanda bulunan bu saray, önceleri meleklere ait bir yerleşim yeriymiş. Ama vampirler buraya saldırıp onları teker teker ait oldukları tarafa sürgün ettikten sonra bu eve sahip olmuşlar. Bu kapının geçtiği bölüm ise, bütün kapıları açan melek kanatları olan bir anahtarın varlığından bahsedilirmiş. Bu anahtar elimizde olmadığı için bu kapıyı açamıyoruz. Bu anahtarın varlığı kabul görmüş ama nerede olduğu bilinmiyormuş. Başka bir söylentiye göre de bu anahtar en son doğan bir melek de olduğu ve vampirler ile şeytanın emrindeki yaratıkların sonunu getirmek için hazırlandığı söyleniyor.
Kapının yanında, duvara dayalı duran ve melek kraliçenin yüzüne sahip olduğu söylenen bir kadın heykelinin üst kısmı vardı. Heykel o kadar güzel ve canlı gibiydi ki, sanki gerçekten de canlanıp benimle konuşacakmış gibi geliyordu.
Bu ev her ne kadar kullanılmıyorsa da yine de ev görüntüsü verilmesi gerekiyordu. Ancak bu şekilde düşmanlarımızı kendimizden ve krallığımıza giden gizli geçitten uzak tutabiliyorduk.
“Neye karar verdin?” Elvin’in sorusuyla daldığım düşüncelerden uyandığımda, elimi heykelin yüzünde gezdirdiğimi fark ettim.
“Ne demek istiyorsun?” diye sordum ona doğru dönerek.
“Kızıl saçlı kadını verilecek olan partiye çağırmayı düşünüyor musun?” bakışlarındaki umudu fark etmemek imkânsızdı.
“Şey… Aslında ben bu fikri unutmuştum.” Dedim merdivenlere doğru yönelip, ilk basamakta durdum ve Elvin’e doğru dönüp “Diyelim ki onu buraya getirmeye karar verdim. Onun kabul edeceğini nereden biliyoruz ki? Bana göre kabul etmeyecek gibi geliyor.” Dedim ve basamakları yavaş adımlarla tırmanmaya başladım.
“Bunu bilemeyiz. Ama denemekten de zarar gelmez, değil mi?” Diye sordu merdivenlerden yukarı çıkarken.
Aslında söylediklerini düşününce bu adama hak vermemek neredeyse imkânsızdı. “Galiba Haklısın. Pekâlâ, bu gece onu görmeye tekrar gideceğim ve parti için davet edeceğim.” Dedim üst kattaki gizli geçidin bulunduğu küçük odaya girerken.
Kapıyı açtığımızda, odanın ortasında yuvarlak bir boy aynası duruyordu. Ayna; koyu kahverengindeydi, aynanın üst kısmında karşılıklı aynaya doğru eğilmiş ve elleriyle ona tutup, sanki aynadan size bakıyorlarmış gibi bir görüntü veren iki tane küçük aslan kafası vardı.
Büyünün sözlerini İtalyanca söyleyerek diğer tarafa açılan gizli kapının kilidini açtım ve Elvin ile birlikte aynanın içinden geçtik. Kapının diğer tarafına geçtiğimizde ait olduğumuz yere… Yani ‘karanlık dünya’ ya geçtik.
Şatonun bahçesine girdiğimizde çiçeklerin enfes kokuları burnuma gelmeye başladı. Karanlık bir dünya’da yaşamamıza rağmen yetiştirdiğimiz bitkiler asla solmaz. Nedeni? Sihir. Aslında siz insanlar buna ‘büyü’ diyorsunuz ama bize göre aralarında pek bir fark yoktur.
Biz vampirler de sihir sayesinde ayakta durabiliyoruz. Aynı zombiler gibi. Evet, yanlış duymadın zombiler gibi dedim. Çünkü onlarda aramızda yaşıyorlar, sadece mezardan pek sık çıkarılmıyorlar o kadar. Zombilerle aramızda iki fark var; birincisi, biz insanların sadece kanını içeriz, zombiler ise onların etlerini yer. İkincisi ise, biz konuşabiliriz, ama onlar konuşamaz.
“Jordan! Kardeşim. Bu ne güzel sürpriz böyle!” Arkamdan gelen tanıdık sese doğru döndüğümde kardeşten farksız gördüğüm ve sahibi olacağım krallığın ikinci veliahdı karşımda duruyordu. Kısa kesilmiş siyah gür saçları, koyu mavi gözleri, kaslı vücudu ve uzun boyuyla yakışıklı bir vampirdir.
“Kanlı geceler kardeşim.” Dedim karşısında durarak.
“Sana da kanlı geceler. Bugün nereye kayboldun? Seni her yerde aradım.” Dedi bahçeden şatoya doğru ilerlerken.
“İnsanların dünyasına gidip, akşam için yeni kıyafetler almam gerekti.” Dedim Elvin’in elinde duran poşeti göstererek. “Biraz tarzımı değiştirmeye karar verdim.” Dedim şatoya girip, merdivenlerden üst kattaki odama doğru ilerlerken.
Alex şaşkınlıktan kocaman açılmış gözleriyle “Caine aşkına!”Dedi. Elimde duran poşetleri alaycı bir gülümsemeyle göstererek “Bu sefer ki tarzın nedir merak ettim doğrusu?” diye sordu.
Odaya girip, aldığım kıyafetleri poşetten çıkartıp, denemek için giyinme odasına geçerken “Geç dalganı sen!” Dedim.
“Affet beni sevgili kardeşim. Ama her on yılda bir tarz değiştiriyorsun. Bırak da şaşırmam bu kadar normal olsun.” Dedi, sanki gülmemek için kendini zor tutuyormuş gibi davranarak.
“İnsanlar gibi görünmemiz gerekmez mi sence?” diye sordum tek kaşımı kaldırıp, ciddi bir yüz ifadesi ile ona dönerek.
Ellerini ‘teslim oldum’ anlamında havaya kaldırdı ve gülümseyerek “Tamam kardeşim. Seninle bu konularda tartışmaya bir daha asla girmeyeceğim.” Dedi.
“İyi olur.” Dedim tehditkâr bir ifade ile yüzüne bakarak. Eğer ‘Kırbaç’ lakaplı biri olmasaydım bu hareketim onu güldürebilirdi. Ama benim gibi gaddar diye de anılan birinden bu hareket sayesinde bütün herkes korkar. Hatta Alex bile.
“Pekâlâ. Bu sefer ki tarzın nedir?” diye sordu ciddi bir ifadeye bürünerek.
“Vampirliğimizi simgeleyen kıyafetler aldım. Şimdiki zamanın gençlerinin bunlardan giydiğini biliyor muydun?” diye sordum vereceği cevabı merak ederek.
“Gerçekten mi? Bilmiyordum.” Dedi şaşırarak.
“Evet. Bu yüzden bizim gerçek vampir olduğumuzu kesinlikle anlamazlar.” Dedim kıyafetleri giyinip Alex’in karşısına çıkarak.
“Gerçekten de güzellermiş. Bende gidip görmeyi isterim doğrusu.” Dedi gözlerini kıyafet ve aksesuarlardan alamayarak.
“Bence sende tarzını değiştir kardeşim.” Dedim elimi omzuna koyup kapıya doğru döndürüp ilerleterek.
“Haklısın. Hatta bugün geri gidelim ve bende oradan alışveriş yapayım.” Dedi kapıda durup bana umutla bakarak.
“Ah sevgili kardeşim. Mağazalar çoktan kapanmıştır. İnsan denilen yaratıklar geceleri bizim gibi ayakta kalmayı bilmiyorlar. Akşam olduğunda dükkânları kapatıp evlerine gidiyorlar.” Dedim onları aşağılamak zorunda kalarak.
“Doğru ya! Unutmuşum. Vampir olunca insanlığın ne demek olduğunu unutuyorsun.” Dedi üzgün bir şekilde.
“Alex? Vampir olmayı istemediğini biliyorum ama unutma ki sen yarı vampir olarak doğdun ve bu konu da ne bizim ne de kralın yapabileceği bir şey yok. Bu yüzden yaşamaya bakman gerek.” Dedim ona güç vermek istercesine omuzlarını sıkarak.
“Galiba haklısın. Ama âşık olduğum… Zaman o kadının beni böyle isteyebileceğini düşünemiyorum o kadar.” Dedi üzgün bir şekilde başını öne eğerek.
Bu cevaba gerçekten de şaşırmıştım. Nedeni ilk zamanlardan beri hiçbir vampire ya da bir yem olan insanlara âşık olmayı istemediğini ve kadınlardan nefret ettiğini söylerdi. Şimdi ise, ‘onlardan birine âşık olursam ne olur?’ diye sorup duruyor.
“Hayatında birinin olmasını istediğini bilmiyordum kardeşim. Ama emin ol ki, o kadın seni her şekilde sevecektir. İster vampir ol ister insan! O kadın bunların hiçbirini önemsemeyecek, sana bu konu da söz bile verebilirim.” Dedim doğru olduğunu anlaması için gözlerinin içine bakarak söylemiştim.
YORUMLAR
Okurken bile tüylerim tiiken tiken oluyor böyle olayları. Belki siz bir hikaye yazıyorsunuz ama benim bu varlıkların olduğuna dair inancım tam. Aslında üç yıl önce bizim orada ölü bulunan iki süt ineğinin sadece kanlarının içildiğini tespit eden jandarma araştırmayı derinleştirseydi köy ilkokulunda öğretmenlik yapan vanpiri bulacaktı.
Fakat her devlet kurumu gibi baştan savma yaklaştılar olaya.
Oysa hayvanların sadece üç gün arayla kanı içilerek ölmesi şüpheli değil mi?
Ayrıca hayvanlar öldürülmeden evinden hasta oldum diyerek çıkmayan öğretmen ilk ölü hayvanın bulunmasından sonra köyde dolanıp duruyordu.
Bir arkadaşımın annesi evine giderken saldırıya uğruyor.
Çantasından para alınmıyor,
Bilezikleri alınmıyor.
Sadece bileğini ısırıp kanı emiliyor.
Serum verildi de Vakıf Gureba da üç hafta hastanede kaldıktan sonra iyileşti ve üç ay sonra da vefat etti diye duyduk.Ortada ne ceset var ne cenaze.
Valla benim şüphelendiğim bazı şahıslar var.
Korkudan bir şey yapamıyorum.
Selamlarımla.