- 2389 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Boyacı Çocuk
Sabahın ilk ışıklarıyla düşmüştü yola. Bu saatte iş olmazdı genelde ama evde durmak istememişti. Kardeşinin sabaha kadar hiç dinmeden devam eden öksürükleri uyutmamıştı. O her öksürdüğünde sanki kendisinin ciğerleri sökülüyor gibi oluyordu.
Güneş iyice yükselmiş, öyle olmuştu. Sabahtan beri ağzına lokma koymamıştı. Ceplerini yokladı, belki bir simit alırdı ama evde ekmek bekleyenler geldi aklına. Yaşamın omuzlarına yüklediği yük boya sandığından da ağırdı. Bir parka girdi, duvarın üzerine oturdu. Üzeri banklara oturamayacak kadar kirliydi. Böyle bir kural yoktu ama o, oturmak istemedi. Üzerine baktı, gömleğinin kolları yırtık ve kirliydi. Ne zamandır yıkanmamıştı. Başını eğdi, ayaklarına takıldı bu kez de gözleri. Terlikten çıkan parmaklar kömüre bulanmış gibiydi. Utandı, sabahtan beri boyayla uğraşıyordu. Fırçalar kirletmişti aslında ayaklarını, ellerini, paçalarını.
Karşısındaki oyun alanında oynayan çocuklara baktı, tertemizlerdi. Hemen sandığını yüklendi, bir çeşme aradı. Elini, yüzünü, ayaklarını bir güzel yıkadı. Diğer çocuklar kadar olmasa da tertemiz olmuştu. Bu kez gölgedeki bir banka oturdu. Az sonra yanına bir kadın oturdu. Mis gibi kokuyordu, şık giyimliydi. Şöyle göz ucuyla süzdü kadını, giysilerinin ne kadar pahalı olabileceğini düşündü. Kendi giysilerine baktı şöyle bir, hemen toparlanıp kalkmak istedi banktan. Ama bir el tuttu bileğinden. Kadın gitmesine izin vermemişti.’Nereye gidiyorsun? Ben seninle sohbet ederiz diye senin yanına geldim.’ Dedi. Bir an inanamadı duyduklarına. Neler görmüştü bu sokaklarda. Geçen gün ayakkabılarını boyatan biri parasını vermeden gitmişti. Bir diğeri önüne birkaç kuruş atmıştı. Hatta ’ben dilenci değilim’ deyip parayı geri verdiğinde bir de hakaret duymuştu.
Kadının yüzüne baktı farklı bir şeyler vardı, fazla düşünmeden oturdu yerine. Oradan buradan konuştular. Okulundan, derslerinden söz ettiler. Kadının sesi sıcacıktı. Üstelik onu küçük görmemiş, incitmemişti. O sırada önlerinden geçen simitçiden simit aldı kadın. Birlikte yediler. İçi ısınmıştı kadına. Hatta ona bildiği bir fıkrayı anlattı birlikte dakikalarca güldüler.
Bir süre sonra kadın gitmesi gerektiğini söyleyip veda etti. Arkasından bakarken hüzünlendi. Şimdiye kadar ona bu kadar iyi davranan, büyük biri gibi onunla konuşan çok az insan olmuştu. Sandığını alıp yola koyuldu yeniden.
Ertesi gün yine geldi aynı parka göremedi güzel, kibar ve şık arkadaşı. Birkaç gün sonra geldiğinde onu yine aynı parkta otururken görünce çok mutlu oldu. Ama yanına gidip oturmaya çekindi. Kadın fark edince yanına çağırdı. Ve kendi hikâyesini anlattı. Sonunda dönüp, ’senin hikâyeni bilmiyorum, bildiğim şey iyi bir çocuk olduğun. Çalışkansın belli. Yüreğinin sevgi dolu olduğunu da hayvanlara davranışından anladım. Ben yalnızım, evimin önündeki küçük bahçede çalışacak, köpeğimi dolaştıracak birine ihtiyacım var. Gelip benim yanımda çalışır mısın?’ dedi. Küçücük omuzlarında çok yük vardı. İhtiyacı ardı bu işe, sokak sokak dolaşmaktan iyidir dedi ve işi kabul etti. Yalnız kadının bir şartı vardı: ’derslerini ihmal etmeyecek ve asla düşük notu olmayacaktı karnesinde. Ve büyüyüp bir meslek sahibi olunca ihtiyacı olanlara özellikte okumak isteyip de okuyamayanlara yardım edecekti.’ Ders çalışmayı çok sevmese de bunu da kabul etti. O gün eve koşarak gitti. Olanları ilk defa annesine anlattı. Annesi biraz tereddüt etse de oğluna güveniyordu.
Yeni hayat başlamıştı onun için. Var gücüyle çalışıyordu. Her sabah yapması gerekenleri anlatıyordu ona, kadın. Her akşam geldiğinde de kontrol ediyordu. İkisi de birbirlerinden memnundu. Yaz bitip okullar açılınca yeni çalışma saati belirlediler. Okuldan çıkar çıkmaz geliyordu, işlerden arta kalan zamanlarda ödevlerini yapıyor, derslerine çalışıyordu. Eve daha çok ekmek yiyecek götürüyordu artık. İlaç alabildiği için kardeşinin öksürükleri de iyice azalmıştı. Kardeşi iyileştiği için annesi yakınlarda açılan kursa gitmeye başladı. Dikiş ve çocuk bakımı sertifikaları alan kadın o yaz iş buldu.
Küçük boyacı mutluydu artık. Sabah erken kalksa da üstü başı boyayla simsiyah değildi ve kimse ona pis diye tiksinerek bakmıyordu. Bahçıvanlık yapmasına da gerek kalmamıştı artık. Derslerine daha iyi çalışabiliyordu ve çok başarılı bir öğrenci olmuştu. Yine de her hafta arkadaşını ziyarete gidiyordu.
Aradan uzun yıllar geçti, şimdi başarılı bir doktordu. Kurduğu küçük vakfına parkta karşılaştığı günden beri desteğini arkasında hissettiği arkadaşını başkan yaptı. Kendi gibi ihtiyacı olanlara yardım etti.
Dayanışma ve yardımlaşmanın önemini anlatan bir de kitap yazdı. Kitapta çevremize karşı duyarlı olmanın öneminin yanı sıra kendimizden başkalarını da düşünürsek toplum olarak pek çok şeyin üstesinden gelebileceğimizi vurguluyordu. Kitabını para almadan okullara dağıtılmasını sağladı.
Şimdi küçük bir köyde mütevazı bir hayat yaşayan ’boyacı çocuk’ asla geçmişini unutmadı. İhtiyacı olanlara yardım etmeye devam etti. Çocuklarına da bunu öğretti.
YORUMLAR
Hocam, her zamanki gibi ders vermeye devam ediyorsunuz. Gene severek okudum.
kırılganı
kırılganı
Kalemistik
chaotica
Yazıya dönelim, eğer bu yazı içinde boyacı çocuğun kendine yardım eli uzatanın meskeninde yaşadığı sersemliği ve ikilemi anlatsaydınız ya da kadının çocuğa yaklaşımının şefkatten çok daha başka şeyler de taşıdığını anlatıp gösterebilseydiniz çok daha reel bir yaklaşımla burun buruna gelirdim ki gıkım çıkmazdı. Ama yardımsever teyzemize Hulusi Kentmen, çocuğa da Ömercik donu giydirilince, -af buyurun- bu olayı bizzat yaşayan dahi olsanız, şahitliğini bence becerememişsiniz demektir.
Duyguları öyle sayfaya incilemişsinizki kim bilir satır aralarında kirpiklerden kaç damla yaş aktı , gamzelere kutlarım , yazan yüreği ve ağlayan kalemi sevgilerimle Bogazın kıyısından..