- 851 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Vampirler / 2. Bölüm
BÖLÜM 2
Gözlerimi kapatmış bir şekilde, arabanın bana arkam dönük bir halde çarpmasını ve beni uzağa fırlatmasını beklerken, sağ kolumda sıcak ve güçlü bir elin varlığını hissettim. Bu beklenmedik dokunuş olduğum yerde irkilip, gözlerimi açmama neden olmuştu.
Arkama baktığımda benim boyumdan biraz uzun, siyah gür saçları kırlaşmaya başlamış, çimen yeşili gözleri ile yakışlı bir adamın karşımda durduğunu fark ettim. “Siz iyi misiniz hanımefendi? Bir yerinize çarpmadım ya?” deyip beni baştan aşağı süzmeye başladı.
Adamın bu bakışları bendeki beğeni derecesini düşürmüştü. Şu anda beni bakışlarıyla resmen taciz ediyordu ve bu durum inanılmaz derecede sinirlenmeme neden oldu. Tamam, kabul ediyorum! Erkekler tarafından böyle bakışlara çok maruz kaldığım doğru, çünkü çok güzel bir fiziğim ve bebek gibi bir yüzüm olduğunu biliyorum. Ama yine de insan sinirlenmeden edemiyor.
Adamın bana bakışlarındaki endişeyi fark ettiğimde sorduğu soruya cevap vermediğimi fark ettim. “Ben… İyiyim.” Derken kekelememi bir türlü engelleyememiştim.
“İyi olduğunuza emin misiniz?” diye sordu tekrardan endişeli bir şekilde beni süzerken.
“Gerçekten de iyiyim beyefendi. Çarpmadığınıza emin olabilirsiniz. Öyle olsaydı şu anda ayakta değil yerde olurdum.” Dedim kendime gelmeyi başardığımda.
“Tamam, neden bu kadar sinirlendiniz ki? Size çarpmamı mı isterdiniz yoksa?” dedi alaycı bir gülümsemeyle yüzüme bakarak.
Tamam, belki biraz fazla sinirlenmiştim, ama ne yapayım ikinci defa –neredeyse- bir kaza geçiriyordum ve bu sefer kesin ölüp, kocam ile kızımın yanına gideceğimi düşünüyordum. “Yardımınız için teşekkür ederim bayım, ama artık benim gitmem gerek.” Deyip arkamı dönüp uzaklaşmak üzereyken, bileğimden yakalayıp kendine doğru çevirdi. “Beni bırakır mısınız lütfen?” Dedim biraz sesimi yükselterek.
Bileğimi aniden sanki eli yanmış gibi çekti ve parlak yeşil gözlerini buz mavisi gözlerime dikerek konuşmaya başladı. “Üzgünüm hanımefendi, ama size yardım etmek istiyorum, bu yüzden gideceğiniz yere kadar sizi götürmeme izin verin.” Dedi arkasında bana çarpmak üzereyken son anda durdurduğu Mercedes Benz marka, iki kapılı, arkası biraz uzun, gece kadar siyah, son model bir arabayı işaret ederek.
‘Belli ki bu adam çok zengin, yoksa böyle bir arabayı alacak parayı nereden bulabilirdi ki?’ dedim kendi kendime. Adamın bana bakışlarından sorduğu soruya cevap beklediği belli oluyordu. “Ah, şey… Aslında gideceğim yere geldim sayılır, yine de teklifiniz için teşekkür ederim.” Dedim bir taraftan gülümsemeye çalışıp, bir taraftan da oradan uzaklaşmanın yollarını ararken.
“O zaman iş çıkışı sizi evinize bırakmama izin verin.” Dedi gözlerime bakmaya devam ederek.
‘Tanrım! Ne kadar da inatçı ve ısrarcı bir adam bu!’ Dedim derin bir nefes alarak. “Hayır, kendi arabam var zaten, buraya park ettim.” Dedim otoparkı göstererek.
“Pekâlâ, o zaman size iyi günler demekten başka çarem yok, öyle mi?” diye sordu bir şey dememi beklermiş gibi.
“İyi günler beyefendi.” Dedim konuşmanın sona erdiğini anlamasını umarak. Daha sonra da arkamı döndüm ve oradan uzaklaşmaya başladım. Adamın ne yaptığını mı merak ettin? Kesinlikle arkamdan bakmaya devam ettiğine yüz de yüz bahse girebilirim.
……………………………………………………………………………………….
“Hele şükür gelebildin be Zeynep. Nerelerdeydin ya, burada meraktan öldüm haberin var mı senin?” diye sorular sormaya başladı Özlem, daha ben dükkâna adımımı atar atmaz.
“Bir dakika dur da bir soluklan Özlem ya. Motor takmışsın gibi ne bu soru yağmuru?” dedim sinirli bir şekilde çantamı oturduğum masanın arkasındaki sandalyenin üzerine asarken.
“Sen iyi misin Zeynep?” diye sordu verdiğim cevaptan dolayı şaşırmış bir halde gözlerime bakarken. “Hiç böyle konuşmazdın bizimle. Bir sorun mu var?” biraz önce bağırıp çağıran Özlem gitmiş, yerine uysal Özlem gelmiş gibi görünüyordu karşımda.
‘Demek ki insanlar karşısındaki sinirli olunca ve ondan beklenmeyen hareketler görünce, böyle süt dökmüş kedi gibi oluyorlarmış.’ Dedim içimden Özlem’in şaşkınlıktan kocaman açılmış gözlerine bakarken.
“Bir şeyim yok. Ben gayet iyiyim.” Dedim bugün giyeceğim gotik kıyafet ve aksesuarlardan bazılarını alıp soyunma kabinine girerken.
Kabinden çıkmayı başarıp boy aynasının önüne geçtiğimde, aynadaki yansımamın ben olmadığını düşünmeye başladım. Üzerimde, Siyah suni deriden, askısız, göğüs kısmında mor renk iplerle fırfır yapılmış korse vardı. Korsenin önden mor ve siyah renk iplerle çaprazlama şeklinde, göbek kısmına kadar ilerleyen şekilleriyle muhteşem bir görüntü oluşturuyordu. Altıma giydiğim siyah deri pantolon, yan tarafları korsedeki gibi mor ve siyah iplerle şekillendirilmişti. Ellerime taktığım eldivenler ise; deriden yapılmış, orta parmağa ip geçirilen, dirseğe kadar gelen ve aynı mor ve siyah iplerle çaprazlama bağlanmıştı. Boynumda kumaşa dikilmiş vampir dişlerinden oluşan ve boyunluk –ya da tasma- adı verilen bir kolye takmıştım. Üzerimdeki kıyafetler sayesinde o kadar değişmiştim ki, gerçekten de kendimi tanımam çok zor oluyordu.
“Ne oldu? Neden kendine bakıp duruyorsun Zeynep?” arkamdan gelen Özlem’in sesiyle düşüncelerimden sıyrıldığımda aynadan ona bakıp gülümsemeye başladım. “Şimdi ne oldu peki? Neden öyle gülüyorsun?” dedi biraz şaşırmış şekilde. “Sen iyi olduğuna emin misin?” dedi sanki ateşim varmış gibi eliyle alnımı kontrol ederken.
Ellerini itekleyerek “Ben gayet iyiyim. Sadece… Aynadaki yansımama bakıyordum!” Dedim bir kez daha aynada kendime bakarken. “Sence ben güzel miyim Özlem?” dedim kendime tekrar bakıp iyice inceleyerek.
“Tabii ki de güzelsin tatlım. Neden bu kadar şaşırdın ki?” Dedi gülümseyip arkamdan belime sarılarak.
“Teşekkür ederim Özlem.” Dedim gözyaşlarıma hâkim olamayarak.
“Neden ağlıyorsun be güzelim?” dedi üzgün bir şekilde.
“Üzgün değilim. Ben sadece… Benim için yaptıklarınızdan dolayı sana ve Sinem’e o kadar çok şey borçluyum ki, bunu nasıl ödeyeceğimi hiç bilemiyorum.” Dedim gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek.
Kolumdan tuttuğu gibi masaya doğru iteklerken bir taraftan da gülümseyerek “Hadi gel sana güzel bir de makyaj yapalım da gelen müşteriler seni görünce hemen alışveriş yapmak istesinler.” Diyordu.
“Özlem, sen neden böyle şeyleri hiç giymiyorsun?” diye sordum masanın arkasındaki sandalyeye oturup, ona doğru dönerken. Böylece dışarıdan gelen biri olursa makyajımı yaparken gelen kişiyi rahatlıkla görebilir.
“Ah, lütfen! Öyle kıyafetleri giymeyi sevmediğimi bilirsin. Her ne kadar seni kırmak istemesem de onları giymeyi tercih etmiyorum.” Dedi yüzünü ekşiterek.
“O kadar mı kötü bu kıyafetler?” dedim üzerimdekini işaret ederek.
“Tabii ki de kötü değiller. Ama… Ben… Ben böyle kıyafetleri sevmiyorum işte.” Dedi ve makyaj malzemelerini masaya serip, kullanacaklarını ayarlamaya başladı.
“Tamam, seni giymen için zorlamayacağım zaten.” Dedim onun hareketlerini izleyerek. Ama içimden de ‘keşke giyse, ne güzel de yakışırdı bu kıyafetler ona.’ Demeden duramıyordum.
Tam makyajımı bitmiş, ayağa kalkmak üzereydim ki, birden dış kapı açıldı ve içeriye 1,90 boyunda, kaslı bir vücudu olan, kısa kesilmiş platin sarısı saçları ile yakışıklı olduğu kadar da ürkütücü olduğu belli olan bir adam girdi.
“Buyurun, size nasıl yardımcı olabilirim acaba?” diye sordu hemen Özlem adamın yanına giderek.
Adamın kapıdan içeriye adım atmasıyla onun ne kadar beyaz tenli olduğunu fark ettim. Onun gibi beyaz tenli –kendi tenim hariç- birini hiç görmemiştim. Belki de bu söyleyeceklerim size biraz saçma gelebilir ama bu adamın vampir olma olasılığı olduğunu tahmin ediyorum, çünkü benim tenimden bile daha beyaz olduğunu söyleyebilirim. Eminim sizin karşınıza da –aynı benim çıktığı gibi- bir vampir çıkabilir. Belki de çıkmıştır da siz fark edememişsinizdir. Aynı Özlem gibi.
“Bu akşam bir partiye davetliyim ve değişik tarzda kıyafet satın almak istiyorum.” Dedi menekşe rengi gözlerini benden ayırmadan.
İşte, dediğim gibi o bir vampir olmalı, çünkü ses tonu hiçbir insana ait olamayacak kadar muhteşem ve karşısındakini mükemmel derecede etkileyebiliyor. Özlem şu anda onun etkisindeydi ama bende işe yaramıyordu. ‘Acaba ben insan değil miyim?’ demeden duramadım doğrusu. Birden kendimi Sookie gibi hissettim. Çünkü o da insanların düşüncelerini okuduğu gibi vampirleri de görür görmez anlayabiliyordu. Ve o da kendine hep bu soruyu sorardı. Adamın aksanından yabancı olduğu çok belli oluyordu. ‘Acaba nereli ve kaç yıllık bir vampir?’ dedim kendi kendime.
“Tabii, buradaki kıyafetlere bakabilirsiniz? Zeynep, müşteri ile ilgilenir misin lütfen?” Özlem’in sesiyle daldığım düşüncelerden sıyrıldığımda, ikisinin karşımda durmuş olduklarını fark ettim. Garip bir yüz ifadesiyle gözlerime baktığını gördüğümde, onun erkeksi yüzüne ve menekşe rengindeki gözlerine odaklanmış olduğumu fark ettim. Belli ki benim ona bakış şeklimin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ama onun normalde vampir olduğunu anladığımı bilemiyordu belli ki.
Kendimi daha fazla aptal yerine koymamak için silkelenerek oturduğum yerden kalktım ve adamın yüzüne bakıp gülümseyerek “Tabii.” Dedim. Önden gidip adama yolu gösterirken “Nasıl bir şey aramıştınız acaba?” diye sordum başımı çevirip menekşe gözlerine bakmamaya çalışarak.
Adamın yürüyüşündeki sessizliği fark ettiğimde, ne kadar korkutucu bir özellik olduğunu anladım. Birden okuduğum bazı kitaplar aklıma geldi. Denildiğine göre; vampirler güneşe çıkamazlardı, çıkarlarsa da yanarak kül olurlardı. Ama bu adam vampir olduğu halde güneşe çıkabiliyordu hem de hiçbir koruyucu giysi olmadığı halde. ‘Acaba başka bir yöntemi mi var korunmak için? Ya da güneşte yanma olayı diye bir şey yok mu?’ Dedim içimden erkek reyonunda ilerlerken.
“Aslında gotik tarzı şeyler olsun istiyorum. Biraz değişik bir tarz yakalamak istiyorum da.” Dedi bembeyaz dişlerini göstererek gülümserken.
Sanki tezimi doğrulamak istermiş gibi köpek dişlerinin ne kadar sivri olduklarını gösterecek kadar sırıttığını fark ettim. Umarım yüzümde bir değişiklik olmamıştır o korkutucu dişleri gördüğümde.
“Sen… İyi misin? Rengin soldu bir anda.” Dedi alaycı bir gülümsemeyle gözlerime bakarken.
“Şey…” belli ki anlamıştı benim nereye baktığımı. “Ben… Ben gayet iyiyim. Sadece…” artık iyice kekelemeye başlamıştım. ‘Hadi Zeynep yapabilirsin. Dişlere bakma yeter!’ dedim kendimi sakinleştirmeye çalışarak.
“Zeynep? Tatlım rengin soldu senin, iyi misin?” diyen Özlem, son anda imdadıma yetişmeyi başardı.
“Ben… İyiyim sadece biraz başım döndü o kadar.” Dedim bir taraftan da yalanım belli olmasın diye dua ederken.
Bu sırada Özlem’in arkasında duran adamın bana olan alaycı bakışlarını hâlâ görebiliyordum ve bu da benim sinirlerimi bozmaya yetiyordu. Aslında bir bakıma iyi olmuştu, çünkü kendime gelmem daha kolay olmuştu. “Neden öyle baktığınızı söyler misiniz?” diye sordum Özlem başka bir müşteriyle ilgilenmek için yanımızdan ayrıldıktan sonra.
“Nasıl bakıyor muşum?” diye sordu iyice gözlerini üzerime dikip, sanki aklımdakileri okuyabilecekmiş gibi bakmaya devam ederek.
Her zaman müşterilerle iyi geçinmek gerektiğini kendime hatırlatıp, derin bir nefes aldıktan sonra adamın –vampirin- sinir bozucu yüzüne gülümseyerek bakarken “Evet, almak istediğiniz bir şeyler var mı beyefendi?” diye sordum.
Onun sorusuna cevap vermediğim için biraz bozulmuş görünse de hiç istifini bozmadan yanıma yaklaştı ve etkileyici olduğunu tahmin ettiğim bakışı ile bana gülümseyerek “Siz sorduğum soruya cevap verirseniz, bende sizin sorunuza cevap veririm.” Dedi.
“Bu da ne demek oluyor şimdi beyefendi?” Diye sordum gözlerimi onunkilere dikerek.
“Ah, bence sorumu gayet net anladın, tatlım.” Dedi beyaz ve sivri dişlerini gösterecek şekilde gülümseyerek. “Evet, soruma cevap verecek misin?” diye sorduğunda, önceki sorusuna cevap almadan buradan gitmeyeceğini ya da alışveriş yapmayacağını ve benim hiçbir soruma da cevap vermeyeceğini anlamam pek uzun sürmedi.
“Pekâlâ, çok fazla üstünde duruyorsunuz bu sorunun ama cevabını vereceğim, mecburen!” Dedim son cümlemin üzerine basa basa. “Söylediğim söz nedeniyle benimle dalga geçiyor gibiydiniz ve bu da benim sinirlenmeme neden oluyor beyefendi. Anlatabildim mi acaba?” dedim sesimi biraz yükselterek.
“Gayet net bir şekilde anlattınız, hanımefendi.” Dedi gene aynı alaycı bakışıyla yüzüme bakarken.
“Tanrım! Ne kadar sinir bozucu birisiniz siz!” Dedim ve arkamı dönüp kıyafet bölümüne doğru ilerlemeye başladım. “Aradığınız bütün gotik tarzı kıyafet ve aksesuarları burada bulabilirsiniz.” Dedim erkek giyim bölümünde dururken.
Tam oradan uzaklaşmak için arkamı dönmüştüm ki, bir anda adam önümde belirdi. Onun bu hareketi yüzünden az kalsın çığlığı basmak üzereydim. Neyse ki hemen elimle ağzımı kapatıp kendimi susturmayı başardım. Adam ise hiçbir şey olmamış gibi bana bakıp gülümseyerek “Ah, yoksa çok mu korkuttum sizi güzel bayan?” diye sordu. Bu sorunun içinde yatan gerçeği görmemek elde değildi doğrusu.
Bu adam kesinlikle bir vampirdi ve benim bunu öğrenmemi çok istediği –ya da öğrendiğimi bildiği-belliydi. Peki ama… Bunu bildiğimi bilirse onun eline ne geçecek? Benimle oyuncağıyla oynayan bir bebek gibi oynayıp, sonra da öldürecek mi? Yoksa benden hoşlandığını mı söyleyecek? Doğrusunu isterseniz bu sonuncuyu hiç de onun gibi bir vampirden duyabileceğimi sanmıyorum. En iyisi susup hiçbir şey anlamamış gibi davranmaya çalışmak, değil mi? Böylece başımı da durduk yere belaya sokmamış olurum. Evet, vampir sevici sayılırım, ama bu demek değildir ki onlara kim olduklarını bildiğimi gösterip de kendimi öldürteyim, öyle değil mi?
“Hayır, hiç de korkutmadınız, sadece boş bir anıma denk geldi o kadar.” Dedim sakin görünmeye çalışarak.
“Hım, peki sizin dediğiniz gibi olsun bakalım!” Dedi gülümseyerek. “Bundan sonrasını kendim hallederim, eğer bir şeye ihtiyacım olursa sizi çağırırım!” Dedi ciddi bir yüz ifadesiyle.
İlk defa bu gizemli adamı bu kadar ciddi bir yüz ifadesiyle gördüğümü söyleyebilirim.
Daha fazla onun yanında durmamak ve vampirlerin özelliği olduğunu tahmin ettiğim cinsel çekiciliğine yakalanmamak için yerime geçtim ve etrafı incelemeye başladım. Mağazaya gelen müşterilerin eğlenebilmeleri için hemen bilgisayarı açtım ve daha önceden kayıt ettiğim yabancı müzikleri açıp, hem O’nun dikkatini çekebilecek hem de insanları biraz olsun havaya sokabilmek için vampirlerle ilgili şarkıların olduğu dosyayı aramaya başladım.
“Ne yapıyorsun sen Zeynep?” diye sordu Özlem başımda dikilmiş şaşkın bir halde bilgisayara bakarken.
“Bu insanlar sıkılmasın ve biraz havaya girsinler diye güzel müzikler ayarlayıp, buraya biraz enerji vermek istiyorum. En azından alışverişleri daha keyifli olur.” Dedim vampir için yaptığımı belli etmemeye çalışarak.
“Bu gerçekten de çok güzel bir fikir canım ya.” Dedi gülümseyerek.
Evet, Özlem de artık benim eski halime dönmeye başladığımı düşünüyordu. Kocam ve kızım öldüğünden beri kendimi dış dünyaya kapatmıştım, ama artık bunu istemiyorum. Belki de bu vampir sayesinde oldu bilemeyeceğim. Ama kesinlikle eskisi gibi insanlarla içli dışlı olmak ve geçmişi bir kenara bırakmayı gerçekten de çok istiyorum.
En sonunda aradığım müzikleri bulmayı başardım ve hemen listeyi ayarladım. Ses kolonlarda yankılanmaya başladığında Özlem’in gözleri yerlerinden fırlayacakmış gibi açılmıştı. Çünkü bu şarkının sözlerindeki anlam net bir şekilde ortadaydı. Kolonlardan gelen ses Jace Everett’in mükemmel vampir şarkısı ‘Bad Things’ idi ve benim en sevdiğim müziklerin başında geliyordu. Aslında sevdiğim dizi True Blood’ın* da Jenerik müziği diyebilirim. Türkçesi ise ‘Kötü Şeyler’ idi.
Gizemli vampirimize bakındığımda, onun olduğu yerde donmuş halde elinde kıyafetlerle kıpırdamadan durduğunu fark ettim. ‘Herhalde benim için güzel ve işkenceli ölüm planları kuruyor olmalı?’ dedim gülmemi gizlemeye çalışarak.
Gizemli vampir olduğu yerde bana doğru yavaşça dönüp, korkutucu gözlerle gözlerime baktı ve sonra alaycı bir gülümsemeyle -sivri köpek dişlerini göstererek- gülümsedi. Bence bu bakışın anlamı ‘kendine dikkat et ve karşıma çıkma, yoksa seni yerim!’ Demek gibi geldi bana. Bu bakış tırsmama yetti de arttı bile diyebilirim.
Adam yavaş hareketlerle masama yaklaştı ve alaycı sırıtışıyla gözlerime bakarak, elindekileri bana uzatıp “Bunları alacağım.” Dedi ve gözlerini kısarak gözlerimin içine bakmaya devam etti.
“Peki… Nakit mi yoksa… Kredi kartı mı?” diye sordum her ne kadar korktuğumu belli etmek istemesem de. Ama anlaşılan vampir beyimiz benim korktuğumu anlayabilmişti.
“Nakit. Tatlım.” Dedi sonunu duyabileceğim kadar kısık sesle söyleyerek.
Bu söyleyiş tarzı bile kalbimin hızlanmasına neden olabiliyordu. Evet, bu adam kesinlikle vampir olmalı, çünkü benim kalp ritmimin değişimi onun sırıtmasına neden oluyordu. “Ne yapmaya çalıştığını… Biliyorum.” Dedim bütün gücümü toplayıp onun gözlerine bakarak.
‘Bir vampir şok olmaz!’ demeyin -en azından gözünüzle görmeden demeyin- Şu anda gözleri oldukça ‘nefret dolu’ denecek şekilde kısılmıştı. Gözlerini gözlerimden ayırmadan birkaç adım uzaklaştı ve kıyafetlerin parasını Özlem’e bakmadan uzatıp arkasına dönüp mağazadan dışarı çıktı.
“Neler oldu öyle Zeynep? Neden adam sana öyle davrandı? Sanki… Onu kızdıracak bir şey yapmışsın gibiydi.” Dedi düşünceli gözlerle adamın arkasından bakarken.
“Sana öyle gelmiştir Özlem. Adam beni tanımıyor bile neden öyle davransın ki?” dedim anlamıyormuş gibi yapıp işlerimle ilgilenmeye çalışarak.
“Ah, pekâlâ. Galiba sen haklısın.” Dedi diğer müşterilerle ilgilenmek için arkasını dönüp uzaklaşırken. Bu ses tonundan onun bana inanmadığını çok iyi anlayabiliyorum ama elimden hiçbir şey gelmez.
Biliyorum yalan söylemek iyi değildir, ama arkadaşlarınızı korumak için söylediğiniz yalanlar yalan sayılmaz –beyaz yalana girerler-
‘Umarım ben uyurken gelip benim kanımı içmeyi ve ölüme terk etmeyi düşünmez.’ Dedim kendi kendime etrafımdaki insanları izlerken. Diğer taraftan düşününce de evime gelip, kanımı içmesini ve beni vampir yapmasını da istiyorum. Gerçi yaptığım araştırmalara bakılırsa –tabii doğruysa- beni vampir yapması hiç de kolay olmayacak gibi. Çünkü yaşlı vampirlerin oluşturduğu bir heyet tarafından kabul görmem gerekirmiş. ‘En iyisi eve gidince netten çıkarttığım bütün yazıları oturup tekrardan bir okumam gerekecek.’ Dedim kendi kendime.
“Zeynep? Sen beni duymuyor musun?” Özlem’in sesiyle irkilip kendime geldiğimde karşımda otuz yaşlarında, yakışıklı bir adamın durduğunu gördüm. Siyah kısa kesim saçları, açık mavi gözleri, atletik vücudu ve uzun boyuyla tam bir afetti. ‘Eğer sevgilisi yoksa kesin benim olmalı bu adam.’ dedim kendi kendime ona bakıp en etkili gülümsememle bakarken.
Bazen yirmi altı yaşında olduğumu ve kocam ile kızımı kazada kaybettiğimi ve bir daha kimseyi sevmeyeceğimi söylediğimi unutabiliyorum. Düşüncelerimi kafamdan uzaklaştırmak için karşımdaki –yakışıklı- müşteriye odaklanmaya çalışırken, yanımda duran ve kaygılı gözlerle beni izleyen Özlem’in görüntüsüyle neler olduğunu fark etmeye başladım. “Sen iyi misin Zeynep? Bir anda sanki bu dünya ile bütün iletişimini kesmişsin gibi öylece duruyordun.” Dedi Özlem, çocuğu kıyafet bölümüne yolladıktan sonra endişeli gözlerle beni izlerken.
“Ben iyiyim, gerçekten.” Dedim ama fazla inandırıcı olmayı başaramamıştım. Her zamanki gülümsememi takınarak “Hadi işimize odaklanalım. Para kazanmamız gerek.” Dedim göz kırpıp gülümseyerek.
“Bugün iş çıkışı alışveriş için mağazalara bakacak mıyız?” diye sordu Özlem yanımda dikilip, müziğin ritmiyle hafifçe sallanırken.
“Bilmem. Olabilir.” Dedim adamı düşünmemeye çalışarak. ‘Acaba katılacağı parti nerede ve ne zaman olacak çok merak ediyorum?’ dedim kendime onun erkeksi yüz hatlarını ve garip bir rengi olan gözlerini düşünerek.
Hemen kendimi toparladım ve işime odaklanmaya karar vererek o gizemli vampiri düşünmemeye odakladım kendimi. Galiba bu konuda da başarılı oluyor gibiyim… Yani umarım!
YORUMLAR
Ben de hakiki bir vanpir gördüm ,hatta fotoğrafını çektim fakat sivil giyimli polis olduklarını söyleyen adamlar fotoğraf makineme el koyup resimlerimi sildiler.
İki gün nezarethanede kaldım. Babam avukat tuttu da çıkabildim.
Çıktıktan iki gece sonra komşumuz bizim dairenin olduğu tarafta balkona yakın kısımda duvara yapışık iki çocuk görmüş,polisi aramış, biz kalktığımızda kimse yoktu fakat komşu yemin ediyor "iki çocuk vardı ve duvarda sanki yerde yürür gibi sürünerek ilerliyorlardı.
babam bir hafta nöbet tuttu bir şey göremedik. Sonra bir kaç ay geçti kızkardeşim çocuklarıyla gelmişti bize. gece kızkardeşimin yirmi iki aylık bebeği kayboldu evden. Ne giren var ne çıkan fakat bebek beşikten alınmış. Evimiz sekizinci katta ve binaya giren çıkan kayıt cihazından geçiyor. kayıtları araştırdı polis hiç bir iz yok. Hala arıyoruz. Bir yıl olmak üzere .
Yaşamayan ianamaz tabii ki.
Saygı ile.