- 753 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Seviyorum Diyemediğim İlk Sevgili
.
Hani bana demiştin,
’sen yaşamı her zaman ciddiye alarak mı yaşayacaksın? ’
Otuz küsur yıl sonra verebiliyorum bu sorunun yanıtını ancak.
“Evet, ben yaşamı bu kadar ciddiye almak zorunda değildim,
ama çok ciddiye alarak yaşadım, maalesef! “
Sayın ve sevgili büyüklerimce her yönüyle ciddi olmalıydı
“sadece bana ait” dedikleri bu yaşam.
Ne verdi bu ciddiyet bana anlamadım ama, yitirdiklerime baktığımda
acı bir tebessüm belirir gözlerimin derinlerinde...
.
Yaklaşık otuz yıl öncesine gittim yine şu an.
Ne kadar doğru söylemişsin o gün “bu kadar ciddi olmak zorunda değilsin” diye.
Olmam gereksizdi belki dediğin gibi. Ama ben, içimden “nasıl, ne olur? ” sorularını atamıyor
genç kızlığımın bana verdiği güzellikleri yakalamak istemiyor, daha doğrusu göremiyordum bile. Nereden çıktığı, kimin dediği belli olmayan sorularla gölgeleniyordu,
bir daha tekrarı olmayacak o güzellikler.
Çevremdekilerin ne düşünecekleri o kadar önemliydi ki!
Yaşam arabasını kurallarıyla sürüyordum hız sınırını aşmadan.
Ne olurdu bir kez aşsaydım?
”Madem aşılmayacak, neden arabalar sürat yapacak şekilde yapılmış”
demez mi çoğu kişi? Ama bunları, ancak şimdi düşünebiliyorum ilk sevgili.
.
Sınırları aşmama pahasına, sana sevgimi de anlatamamıştım o günler.
Ancak yine de yüreğimin titremesini anlayacaksın diye
utancımdan yüzümün kızarmasına engel olamıyordum.
Elimi tutmak istediğinde, istemez miydim sanırsın?
Neydi tek lüksümüz? Birlikte bir pastanenin üst katında
paramız yettiğince bir şeyler içebilmek.
O bile beni nasıl rahatsız ederdi bilirsin ama nasıl da mutlanırdım.
O heyecan, o korku, o çocuksu bakışlar hala içimin en diplerinde.
Bunları sana neredeyse bir ömür sonra anlatma gücü bulabiliyorum.
Neden bilir misin?
Çünkü sen, benim çok ciddiye aldığım yerde değil
kendi yalnızlığınla, kendi mutlu dünyandasın.
.
Neler gelmiyor gözümün önüne şu an bir bilsen...
Hani sen akşamları beklerdin otobüs duraklarında beni.
Her pazar karların üzerime uçuştuğu başkentin o akşam saatleri
evden ayrılırdım yatılı okula gitmek için.
Neden karlı günleri anımsarım bilmem,
sen aydınlık baharlarda da bekledin beni oysa..
Korkardım gördüğümde seni karşıdan, nasıl duygulardı o duygular,
korku ile sevincin birlikte yaşandığı, aydınlığın karanlığa yaklaştığı kış akşamları.
İsterdin benimle okuluma dek gelmek. Ben de isterdim, ancak bir gün bile izin verme cesaretini göstermedim; aynı sevdiğimi söyleme cesaretimi gösteremediğim gibi.
Yol boyunca hıncahınç dolu otobüslerde yanımda olurdun.
Kokunu, sesini o kısa anlarda bile duymak yeterdi işte.
Çünkü ben yaşamı ciddiye almalıydım, öyle yaşamalıydım.
”Sevda, aşk için şimdi zaman erken, zamanı geldiğinde her şey kendiliğinden olur”
diyen sevgili büyüklerime inandım. Ancak onlar nedense, o zaman, “ne zaman”
hiç bilemediler kendileri için bile....
Aynı yerde doğmuş, büyümüş olduğum için görüştüğümüzü,
yalan söyleyerek kabul ettiriyordum kendime. Tabi ki sana inandıramıyordum bu aldatmacaları. Benden birkaç yaş büyüktün, birkaç ay sonra da mesleğini alacaktın eline.
“yüz yıl da olsa seni beklerim, senin geleceğine engel olmak için seninle değilim” dediğin,
sadece benden ’bir tek söz” istediğin, o gün, hala gözlerimin önünde.
Ya sonra, sonra olanlar....
Benim ciddi yaşamımla uyuma girme zorunluluğu duyma çabaların,
sevgimizin adını, şeklini belirleme isteğin....
Ve cesaretinle bunları sevgili, sayın büyüklerimle paylaşımın.
Seni son görüşüm..Bir “hoşça kal” demeni duymadan gidişin....
.
O yaz tatilinde doğduğum yere gittiğimde, biriyle nişanlanmış olman, çok güzel bir habermiş gibi söylendi bana. Nasıl da suçlamıştım seni darmadağınık kalbimle.
Yıllar sonraysa; eğer bir suç varsa, onun sende değil; yaşamı ciddiye alan,
ne sana, ne de bana ilk sevdamızı doya doya yaşatmayan onlarla,
kendimde olduğunu şimdi ancak anlıyorum....
.
Tam otuz küsur yıl ne sorduk ne aradık birbirimizi.
Ancak ilkler başkadır ya, unutamadık da.
Bir gün duydum ki, hızlıca kullandığın arabayı çarpmışsın sert duvarlara..
Gene ciddiye almadan yaşarmışsın kalan zamanını.
Ama bu kez bu dünyada değil, sadece sana ait olan bir başka dünyada.
Gülümsermişsin her yüzüne bakıp, hatırını sorana.
Orada mutluymuşsun sen, kendi yalnızlığınla....
.
Bir kez bile “seviyorum” diyemediğim ilk sevgili, ağlamıyorum inan, aldırma bana.
Çok uzak bir kentin, kocaman, yüksek binalarının, renksiz camlarının ardında,
karlarla çizilmiş soluk dünyamda, ben de mutluyum şimdi, kendi kalabalığımla...
Nesrin Göçmen
YORUMLAR
Bir kez bile “seviyorum” diyemediğim ilk sevgili, ağlamıyorum inan, aldırma bana.
Çok uzak bir kentin, kocaman, yüksek binalarının, renksiz camlarının ardında,
karlarla çizilmiş soluk dünyamda, ben de mutluyum şimdi, kendi kalabalığımla...
..................
Bu son bölüm bitirdi beni desem yeridir... İçim sızladı yazınızı okurken...Ellerinize ve yüreğinize sağlık...
Zevkle okudum bu güzel yazınızı. Demekki kendi yaşantılarımız da var içinde.Çok doğru tesbitiniz.Herhalde ders alırlar. Nesrin Hanım bu samimi yazınız için kutlarım sizi.Sağlıkla kalın.
DOĞANŞEHİRLİ