- 2756 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
TÖMBEKİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Güneşin tepede olduğu saatlerdi. Güneş, sarı toprağı altın gibi parlatıyordu. İstanbulda Galata taraflarında bir kahvehanede o saatlerde alışık olunmayan bir kalabalık vardı. İki gün önce çatısı yanan vakıfın onarımı devam ediyordu. Vakıfta çeşitli işler yapmakta olan kişilerden oluşan bu grup, onarımı fırsat bilerek hem kafa dinlemek hem de dost meclisi oluşturup hasbihal etmek için toplanmışlardı. Normalde bu saatlerde inle cinin top oynadığı kahvehanede bu yüzden ufak bir hareketlenme olmuştu.
Kahvehanenin sahibi kolsuz Hasan denilen 50li li yaşlarda iri yarı bir adamdı. Gençliğinde deliler birliğinde seferlere giden kolsuz Hasan yine gittiği bir seferde kolunu ecnebi topraklarda bırakmıştı. Kolunu kaybettikten sonra bir daha sefere gitmemişti. Farklı farklı işlere girişmiş ama tutunamamıştı. En son kahvehane işiyle bu makus talihini yeneceğini düşünmüştü ancak ondada yanında çalışanların maaşını verebilecek ve hayatını devam ettirebilecek kadar kazanıyordu. En ufak bir aksilikte iflasın eşiğine geleceğini kendiside biliyordu.
Yanında da iki çalışanı vardı. Tüysüz Lemi ve Suskun İbrahim. Tüysüz Lemi 16 yaşında bir gençti. Akranlarının yüzünde daha yeni yeni tüy biterken Leminin gür sakalları vardı. Başta bir şaka olan bu lakap zamanla isminin de önüne geçmişti. Hatta çoğu insan Leminin ismini bilmez Tüysüz diye çağırırdı. Suskun İbrahim ise fazla konuşmaz soru sorulduğunda cevaplardı sadece. Asık suratlıydı. Tüysüz’ün aksine köseydi. Ahali onu pek tanımazdı. ’Geçmişte çok acı çekmiş heralde’ yorumları yapılırdı sohbetler esnasında.
Vakıf çalışanları dışarıda taburelerine oturmuş sohbet etmekteydiler. İçlerinde en yaşlısı ve Vakıfta da en mertebeli olan Ak Ali arkadaşlarını uyarma niyetindeydi. Ne de olsa o diğerlerinin üstüydü:
Bakın beyler bu yangın işi çok kötü oldu. Ama biliyorum ki içimizde bir nebzede olsa yangın bahanesiyle olan bu tatilin sevinci de var. Tamam dinlenin biraz ama fazla kaptırmayın kendinizi. Onarım bitsin yine çalışacağız. Hem de daha bir şevkle değil mi arkadaşlar?
Pala Ömer yaş olarak Ak Ali’ye en yakın olan kişiydi. Ve Ak Ali’yle arkadaşlığı çok eskiye dayanırdı. Vakıfta üstüde olsa Ak Ali’yle ilişkisi bir dost ilişkisiydi. Buna dayanarak Pala Ömer Ak Ali’ye karşılık verdi:
Ali’m bırak gençleri. Şu günde de iş konuşmayalım. Rahat rahat içsinler nargilelerini.
Ak Ali’nin morali bozulmuştu biraz. Arkadaşıda olsa altında çalışanların yanında Pala Ömer’in otoritesine zarar vermesi moralini bozmuştu. Önündeki tömbekiden derin bir nefes alıp yoğun dumanı havaya saldıktan sonra:
Tamam rahat rahat içsinler nargilelerini. Ancak onarım bittikten sonra bir uyuşukluk göreyim bunlarda sana sorarım hesabını Pala.
Pala Ömer ’eyvallah bana sor’ dercesine kafasını sallarken Vakıfın özel yazışmalarını yazan katibi Mürekkep Osman gücenmiş bir şekilde:
Aşkolsun Ali abi. Sen bizi ne zaman uyuşuk gördün. Onarım bitsin yine aslanlar gibi çalışacağız.
Diğerlerinden çıkan ’çalışacağız tabi’ sesleri arasında soğuk bir tavırla Ak Ali:
İnşallah
Dedi.
Pala Ömer konuyu değiştirmek isteyerek söze başladı:
Ee gençler kırkpınar güreşlerine katılmayacak mısınız siz? Gerçi aranızda da güreşçi kalıbına uygun biri de yok, hepiniz çöp gibisiniz. Ama gidip izlersiniz heralde koç yiğitleri.
Pala Ömer eski bir pehlivandı. Gençliğinde 9-10 defa Kırkpınara katılmış bir defada finalde güreşmişti. Ancak finalde Kel Hüseyin denilen nam-ı yayılmış bir pehlivana mağlup olmuştu.
Uzun Turan güzel konuşan biriydi. Vakıfta da işi insanlarla konuşmaktı. Pala Ömer’in sözlerine cevap verdi:
Pala abicim benim dedem güreşçiydi. Belki duymuşsunuzdur namını Arap Hakkı derlerdi. Anlattığına göre bir kaç defa başpehlivan olmuş. Küçükken onunla gider izlerdim güreşleri. Güreşçi olmamı çok isterdi ama olmadı işte. Boyumu posumu da ondan almışım. Neyse iyi güreşemesem de severim güreşi. Bir aksilik olmazsa gidip izlemeyi düşünüyorum. Hatta beraber gidelim Pala Abi.
Ağzındaki dumanı dışarı saldıktan sonra Uzun Turan’a cevap verdi Pala Ömer:
Gidelim tabi ki koçum
Bu arada bir gürültü koptu. Galata Kulesinin orada Tellal Padişahın yeni fermanını okuyacağını ahalinin hemen toplanması gerektiğini bağırıyordu meydanda. Sesi duyan vakıf çalışanları ve kahvehane sahibi kolsuz Hasan hemen Galata kulesinin oraya gittiler.Tellal Fermanı okumaya başladı.Fermanda tütün içmenin bizzat Sultan Murad Han tarafından yasaklandığı bundan böyle tütün içenlerin cezalandırılacağı tütün içtiren yerlerinde kapanacağını yazıyordu. Ak Ali, Pala Ömer, Kolsuz Hasan ve diğerleri şaşırmış bir şekilde Tellalı dinliyorlardı. Tellal fermanı okuduktan sonra ahali söylene söylene dağılmaya başlamıştı. Kahvehane ahalisi ise ölüm sessizliği içinde kahvehaneye gelmişlerdi. Fermanı duyan Tüysüz Lemi ile Suskun İbrahim nargileleri toplamaya başlamıştı. Kolsuz Hasan’ı derin bir keder sarmıştı. Zaten ucu ucuna yetiyordu kazandığı para. Nargile de yasaklanınca nasıl kazanacaktı parayı. Bu işte de battığını anlamıştı. Pala Ömer de bir müddet toplanan nargilelere baktıktan sonra kendi nargilesini götürmekte olan Tüysüz Lemi’ye:
Tüysüz geri koy nargilemi. Diğerlerini de getir. Közleri de yenile. Hatta tütünü de yenile. En kalın közleri de koy üstüne getir. Son kez ağız tadıyla içelim şu zıkkımı.
Diğerleri Pala Ömer’i şaşkın bir şekilde dinliyordu. Çünkü sözleri delilikti. Daha şimdi okunan fermana aykırı hareket yapmak basbayağı Sultanı takmamak olurdu. Ve Sultan fermanında ne kadar ciddi olduğunu göstermek için başlarda ağır cezalar verebilirdi. Ama sonradan hepsinde bir yumuşama, bir umursamama hali meydana geldi. Hepsi Lemi’ye ’ Yap Pala Ömer’in dediğini’ der gibi bakıyordu. Lemi’de ustası Kolsuz Hasan’a baktı onay almak için. Zaten batmanın üzüntüsünde olan Kolsuz Hasan da:
Ne olacaksa olsun anasını satayım. Getir nargileleri. Bana da yap bir tane ve herkese benden bol köpüklü kahve yap. Kendinize de yapın birer nargile son kez hep beraber içelim.
Nargileler yapıldı. Tütünün dumanı ciğerlere bu sefer çok daha farklı duygularla çekildi.
Ahmet BAYRAM