Benim Anlatamadığım
Gökyüzünün farklı yerlerinden güneşe bakmış iki turna gibiydik, oysa ne çok ihtiyacımız vardı birlikte geçireceğimiz dakikalara, ne çok ihtiyacımız vardı sıcaklığımız ile dalacağımız uykulara... Ne çok isterdim sana yüreğimiz titreyen o heyecan ve mutluluk sesi ile "HOŞGELDİN KADINIM, NİYE BÖYLE GEÇ KALDIN" diyebilmeyi sensiz geçen bunca eksik ve boş yıllarımın ardından. Nefesinin kokusunu, kalp atışlarının sesini bu kadar özlemişken, terinin bile kokusunu, gülümseyişinin bile gölgesini özlemişken, aynı evi paylaşırken hatta şimdilerde bu kadar uzak olabilmemizi bir mucizeye bağlamaktan başka bir yön göstermiyor bana arada bir beni ölümle tehdit eden yorgun ve yaralarının kapanması için aylardır yalvardığım ve ilacının sende olduğuna inandığım kalbim...
Dün sabah, beyaz olması için boyalarının içlerine sevgimden damlatıp BEMBEYAZ olması için dualarla boyadığım, o şirin, o ufak evimizden çıkıp, dükkanımıza giderken bir anda sendelediğimi görmüş Murat abi... Sol parmağımdaki yüzüğün verdiği sorumluluk, kalbimdeki herşeye rağmen yaşatmaya çalıştığım ve hala beyaz olan o sevgim sanırım bedenimden ağır geldiler bana bir an için. Biraz kolonya, bir bardak soğuk su derken, kendime geldiğimde dükkandaydım. Çalışmalı ve işlerimi zamanında bitirip eşimin yanına gidebilmeyi, onunla aynı havayı teneffüs edebilmeyi bu kadar çok isterken, zaten gecikmem imkansızdı... Her akşam dükkanın kapısından çıkıp evimizin kapısına kadar olan yoldaki bütün taşlara "canım eşim" yazdığımdan da ne senin nede bir kısmında olduğum hayatın ve kalbinin haberi yoktu senin. Günler böyle geçtikçe, sesimi sana duyuramadığımı her geçen gün daha da iyi anlamaya başladıkça, önem sıralarının değişimini gördükçe evlilik bir oyun ve bizler de o oyunun başrol oyuncuları olduğumuzu daha da iyi anlamaya başladım.
Artık güneşin ısıtamadığı bir yüreğim var içinde sen olan, donuk bakışları ile bana sevgisini ve aşkını anlatmaya çalışırken bile bıkkınlığını ve artık beni sevmediğini söyleyen bir eşim var henüz 20 gün evvel evlendiğim. Şimdi bütün güvercinlerini gökyüzüne gönderdim yüreğimin, kanatlarına astım içimde kalan tüm sevgileri ve tek aşkı, sana anlatamadıklarımı bir yağmur damlasına fısıldasınlar diye... Kim bilir, hayatın herhangi bir zamanı apansız damlar belki de dokunmaya kıyamadığım saçlarının herhangi bir teline...
Benim anlatamadığımı, benim yaşatamadığımı onlar fısıldarlar senin yüreğine...