- 2013 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İZAHLI TECAVÜZ YÖNETMELİĞİ -4-
Öyle görülüyor ki tek bölümlük bir anı olarak düşündüğüm bu yazı, bir dizi olacak. Çünkü çeşitli kategorilere ayrılan tecavüzcülerin daha ‘’Allah ile aldatanlar’’ kategorisini bile bitiremeden dördüncü bölüm yapmışız…Oysa daha pek çok kategoriler var.
Neyse…Biz kaldığımız yerden devam edelim.
‘’Allah ile aldatanlar’’ grubunda yer alan baba tecavüzcüleri yazmak zordur. Hiç ummadığınız bir anda, ummadığınız şekilde başınıza türlü belalar gelebilir. Öte taraftan bunları yazarken istemeden de olsa dinsiz-imansız, Allahsız, kitapsız bazı insanların ekmeğine yağ sürmüş de olabilirsiniz. Dolayısıyla hassas bir konu. Yine de yazmak gerek…
Dini kullanarak tecavüz edenlerin babaları öteki ufak tefek çapta tecavüz edenler gibi kendilerini saklamazlar…Tacavüzlerini gayet açık ve net bir şekilde yaparlar. Hatta bunları bazen Bilmem ne Hoca, bazen Medyum bilmem kim, bazen de Astrolog falanca olarak televizyonlarınızda her gün görmeniz, gazetelerde yazılarını okumanız mümkündür. Hatta çok iyi tanıdığım -hacı,hoca ve üfürükçü karşıtı - aydın, modern çağdaş bir arkadaşım internette bir fal sitesi açarak bu işten çok güzel para kazandığını anlatmıştı bana.
MADDE 23 - Para sözkonusu ise tecavüz etmek de edilmek de kaçınılmaz olup gerisi sadece teferruattan ibarettir.
TECAVÜZ YÖNETMELİĞİNİN EN ÖNEMLİ MADDESİ:
MADDE 24- Tecavüzcüler herkese makam, mevki,sahip oldukları para miktarı ve sosyal statülerine göre tecavüz ederler.
İŞ BU MADDENİN AÇIKLAMASI:
Ülkemizin kendince aydın (!) çağdaş(!) medeni(!) ilerici (!) kesimi oldum olası hacı- hoca kelimelerini duyunca tüyleri diken diken olur. O bakımdan onlar asla ve de asla bu kendilerine ‘’ Hoca ‘’ diyen tecavüzcülere elletmezler kendilerini ve de bundan övünç duyarlar…Hatta ‘’ Bu ne yobazlık, bu ne çağ dışılık, bu ne gericilik, Ne zaman kurtulacaksınız bu orta çağ zihniyetinden ‘’ diyerek resmen ağzınıza sı.arlar. Amaaa…Medyumlara ve de astrologlara en fazla koşanlar da bunlardır. Yani onlar daha profesyonel ve de işinin erbabı terzilere diktirirler.
MADDE 25- Tecavüze uğramak bir ihtiyaçtır.
Sokak aralarında, hiç bir tabelaları olmayan gariban(!) tecavüzcülere gidenler bazen para bile vermez tecavüzcüsüne…Bir sepet yumurta, bir tane adaklık horoz, bazen beş on lira attıkları bile olur. Oysa Astrolog ve medyum adlı bu tecavüzcülerin visite ücretleri oldukça yüksektir. O bakımdan varoş tabaka bunlara gidemez…Bu sebepledir ki Nişantaşı’ndan, Etilere, Ataköy’e, Kadıköy ve Moda’ya kadar neredeyse tüm sosyete, kendine aydın ve çağdaş diyen kesim tecavüz ihtiyaçlarını hep bu medyum ve astrologlar ile giderirler.En azından Çoook Böyyük AVM lerde kahve falı baktırmaya koşarlar. [ yanlış, yalan, iftira diyecek olanın alnını karışlarım.] Kısacası bu milletin neredeyse tamamı tecavüze uğrar ama….
Durun..Bir fıkra daha anlatayım…Daha doğrusu ufacık bir kıssa…
Koyun ile keçi, ikisi birden bir dereden atlarken koyunun yağlı kuyruğu havalanır ve çok kısa bir an için kıçı görünür…Keçi başlar gülmeye…
-Aaaaa g.tün göründü…Ne komik…
Cevap verir koyun:
-Yahu sen kendi g.tüne baksana o her zaman açık.
MADDE 26- Tencere dibin kara, Seninki benden kara…( Tecavüzcü milleti az çok herkesin, her kesimin dibini karartmıştır ama hiç kimse kendi dibini görmediği için başkasına ‘’senin dibin kara’’ der )
Neyse efendim konuyu dağıtmayalım.
BU KISIM ÇOK FARKLI BİR OLAY…BURAYA BEN DE YORUM GETİREMİYORUM. OLAY DAHA ÇOK ÇAĞDAŞ-ÇAĞDIŞI SENTEZİ GİBİ BİR ŞEY…
Bir gün birilerinin çıkıp bunları yazması gerekiyordu…Nasip banaymış.
1989 yılında ( Yani daha önce yazdığım İzmit Faslından önceki yıllarda ) çok ünlü bir Şeyh olan … ile tanıştım. ( İsmini kasıtlı olarak yazmıyorum.Ama hemen belirteyim Fethullah Gülen değil…O zaten Şeyh değil…Bizim millet pek, başka isim bilmediği için hemen akıllara o gelmesin diye yazdım bu parantez içini. ) Adam bildiğim kadarıyla Arap kökenli…Ama Dergahının çatısında koskoca bir Türk Bayrağı görünce doğrusu kanım ısındı bu şeyhe daha görmeden.
Ufacık bir köyde yaşıyor bu şeyh…Hatta köy bile denemez…Ama o kadar kalabalık ki oralar anlatılamaz…
Önce genişçe bir çay bahçesine giriyoruz. Millet sanki çay kıtlığından çıkmışçasına çay içiyor…Çayın biri geliyor biri gidiyor… Sınırsız çay içebilirsiniz. Çünkü millet çay paralarını ödemek için adeta yarış halinde. Her kes ‘’ Ben ödeyeyim’’ derdinde.
Az sonra öğle ezanı okunuyor. Herkeste büyük bir heyecan…Koşarak Şeyhin evi ile cami arasında karşılıklı iki sıra oluyor millet. Maksat Şeyhi yakından görmek ve O, sıralar arasında yürürken ona dokunabilmek, ya da O’nun birilerine dokunması suretiyle büyük bir lütfa mazhar olmak…Nihayet şeyh evinden çıkıyor. Beyaz kısa sakallı, beyaz cübbe, beyaz şalvar ve beyaz sarıklı orta yaşın biraz üzerinde bir adam…
Tam Caminin kapısında bir başka adam… Adamın önünde bir tekerlekli sandalye ve içinde belden aşağısı hiç tutmayan felçli bir delikanlı… Adam Tekerlekli sandalyeyi şeyhe yaklaştırdı.
-Hocam şuna bir okusanız da iyileşse…( İlk defa geldiği besbelli..Çünkü eskiler şeyhe asla hoca demiyorlar…)
-Nesi var?
-Yürüyemiyor..Nice doktorlara hekimlere götürdüm hiç bir çare bulamadım.
-Allah şifasını versin inşallah.
Evet..Şeyh sadece elini o hasta delikanlının başına koydu ve ‘’ Allah şifasını versin inşallah ‘’ dedi…Hepsi bu…Ortada ne para var ne pul ne de başka bir şey…En azından benim gördüğüm başka bir menfaat olayı yok. Tabii ki o delikanlıda bir iyileşme filan da yok.
Daha sonra namaz kılındı topluca..Ama imam şeyh değil…Şeyh de kendi belirlediği bir imamın arkasında kıldı namazını. Namaz kılarken bir kaç kişi şeyhin adını söyleyerek bağırdılar…( Cezbe haliymiş bu … ) Namaz bitince şeyh imamın kulağına birşeyler fısıldadı İmam da ‘’ O bağıran arkadaşlar namazlarını tekrar etsinler çünkü namazları bozuldu ‘’ dedi.
Namaz bittikten sonra Şeyh ayaklarını uzattı ve halifelerinden birisi bir güzel ovdu o ayakları. İlk şaşkınlık…Millet Türkiye’nin taaa bilmem nerelerinden dertlerine derman için şeyhe geliyorlar oysa şeyh kendi ayaklarına bile çare bulamamış. Türkiye’nin dedim ya yanlış…Taaa Danimarka’dan gelen bir Danimarka’lı bile var orada. Bir mürid hem de ..Benim gibi bir meraklı değil.
Neyse efendim daha sonra şeyh evine girdi tekrar… Biz de ‘’ yemeeeekkk’’ diye uyaran vatandaşların uyarısına uyarak yan taraftaki bir binaya girdik. Önce sıraya girip üç adet çok minik ( Neredeyse parmak kadar ) ekmek aldık.( Söylenilene göre çok şanslıymışım..Her zaman bu kadar bol ekmek olmuyormuş..O gün dergah biraz sakinmiş ) Daha sonra bir büyük kazanın başına çöktük. Kazanın içinde az yağlı bulgur çorbası vardı. Sağıma soluma baktım kaşık yok…Millet nereden bulmuşsa artık ellerinde tahta kaşıklar yumulmuşlar bulgur çorbasına… Yanımdaki vatandaş dürttü ‘’ Sen de kaşık alsana ‘’ ‘’ Nereden ‘’ diye sorduğumda bir sepetin içinde duran - biraz önce bir başka vatandaşın ağzından çıkmış olan - kaşıkları gösterdi…Bir baktım millet kapış kapış bir başkasının ağzından çıkan kaşıklara saldırıyor. Bu insanlar ki bir lokantada yemek yemeden önce -bulaşık makinesinden çıkmış- pırıl pırıl kaşıkları bile kağıt peçetelerle silen insanlar…Hem de kimler mi?
Tanıdıklarımı, yani oraya beraber gittiğim arkadaşlarımı sayayım sizlere: Ben dahil dört tane öğretmen, bir adet siyasi polis, bir adet mühendis, bir adet doktor…Hani ‘’eğitim şart ‘’ diyoruz ya…Hepsi de eğitimli insanlar.
Bu olayı ne zaman benim çağdaş arkadaşlarıma anlatsam midelerini tuttular ve öğüre öğüre bir hal oldular. Yerden göğe haklılar da, ah bir de ben onların sokaklara pisleyen köpeklerinin altını kendi elleriyle çocuk kıçı temizler gibi temizlediklerini, o köpeklerin kakalarını yine kendi elleriyle naylon poşetlere koyup saatlerce yanlarında gezdirdikten sonra bir çöp bidonuna attıklarını, yüzlerini gözlerini köpeklerine yalalatıp kendilerinin de köpekleriyle öpüştüklerini görmemiş olsaydım.
Velhasılı çağdaşımız da iğrençlik yapabiliyor, çağ dışı kalmışımız da. Çağ dışı olanımızın durumu hiç olmazsa insanla ilgili.
Yemekten sonra çevreyi gezmeye başladık…Az ileride Şeyh’in babasının kabri vardı…Onu ziyarete gittik. Ziyaretten sonra beni oraya götüren arkadaşıma sordum:
-Şu andaki şeyhten önce şeyhlik postunda kim oturuyordu?
-Şeyhimizin babası…Yani az önce türbesini ziyaret ettiğimiz kişi.
İkinci şok: Şeyhlik babadan oğula geçen bir makam ise biz ne diye kızıyoruz Emevilere Halifeliği babadan oğula geçiren bir makam haline getirdiler diye? ( Aklıma beşik ulemaları geliyor )
Oralarda dolaşırken bir ses duyduk: ‘’ Şeyhin otları biçilecek’’ ( Tabii ki onlar şeyh demiyorlar…Başka bir isimle anıyorlar. Kendilerine de mürid ya da şakirt demiyorlar…O isim de başka )
Herkes eline bir orak ya da tırpan alarak ot ya da buğday artık her ne ise birşeyler biçmek için koşuşturmaya başladı. Mühendisler, doktorlar, öğretmenler, koca koca şirketlerin müdürleri, iş adamları, oraya son model jeeplerle gelmiş bir sürü insan…Ya da hayatı boyunca belki de kağıt para görmemiş olan bir sürü fakir…Her cins ve statüden bir sürü insan şeyhin tarlalarını biçmek için seferber oldu. Oysa aynı insanlardan birine yerdeki bir kağıdı almasını söyleseniz ‘’ Senin babanın uşağı mı var?’’, ya da ‘’ Az ye de kendine bir hizmetçi tut ‘’ derler. Peki bu insanlar karşılık olarak tek kuruş almadıkları halde o müthiş sıcağın altında nasıl oluyor da tarla biçmeye gönüllü olabiliyorlardı. Üstelik pek çoğu hayatlarında ilk kez orak ya da tırpan görüyorlardı. Hem bu kadar geniş bahçeleri, tarlaları olan bu şeyh niçin bir biçer-döver almıyordu ki? Niçin olacak? Beleşe çalışacak bunca gönüllüsü varken niçin alsın?.
İkindi oldu…Öğle namazı öncesinde yaşanan manzara aynen ikindi de tekrar etti. Ama ikindi namazından sonra bir şey daha oldu: Cemaatin pek çok kısmı şeyhin önünde diz çöktü..Ellerini üstüste koyarak şeyhe uzattılar…Şeyh bu topluca kendisine uzanan elleri tuttu ve hep birlikte tüm günahlara tövbe edildi…Ama sadece tövbe değil…Aynı zamanda …. Hazretlerini Şeyh olarak dil ve kalp ile tasdik ettiğimizi beyan eyledik…
Günahlardan tevbe etmek için bir şeyhin elini tutmak bana ters gelse de ben de o toplulukla birlikte şeyh ne derse tekrar edenler grubuna katıldım.
Hiiiç kulaklarımı çınlatmasın bazı vatandaşlar…Dedim ya bu kısım bir çağdaş- gerici sentezi diye…
Gericiler şeyhlere koşuyor da çağdaşlar boş mu duruyor sanki? …Onların da yoga, meditasyon, reiki gibi rahatlama yöntemleri yok mu…Taa Himalayalara gidip Budist tapınaklarında şifa arayanlar, Moon, Syntoloji ve benzeri bir çok sapık tarikatlara katılanlar...Guru bilmem kim adlı çingenenenin ayağını yıkayıp o suyu içenler. Sai Baba denilen ve güya altın yumurtlayan sapığa akın akın koşanlar ben değildim…Hep bu kendilerine çağdaş diyenlerdi…Dedim ya sürü psikolojisi sadece bir kesime ait değil…Bu ülkenin maalesef çağdaşı da gericisi de sürü psikolojisine kapılabiliyor.
Kafamı kurcalayan çok önemli bir sorun vardı: Bir şeyh dünyanın bir ucundan gelip kendisini ziyaret edenlerle sohbet etmeli, onlara dinden, imandan , kur’andan bir şeyler anlatmalıydı değil mi? Oysa bizim şeyhin iki defa sesini duyabilmiştim. Birincisi o sakat delikanlının babası ile konuştuğunda, ikincisi toplu tövbe töreninde…O halde bunca millet bu şeyhte ne buluyordu? ( Oraya üç-dört defa gittim…Sırf bu şeyhte bu millet ne buluyor diye…Ama şeyhin biraz önce bahsettiklerim dışında hiç kimseyle konuştuğunu göremedim. Konuşmadan irşad nasıl oluyordu? Bunu hâla anlamış değilim. )
Neyse…Konuyu bağlayalım çünkü asıl mevzu bu değil….Bunu niçin yazdım onu da bilmiyorum…Sanırım at gözlüğü takıp sadece bir yöne bakanların kafalarını başka taraflara da döndürmek için olsa gerek…
Namaz ve tövbe merasiminden sonra şeyh yine dizlerini ovdurdu ve evine gitti. O evine gittikten sonra beni oraya götüren arkadaşım yine yanıma geldi.
-Biliyormusun Sami…Şeyhimiz hani demin yerde oturuyordu ya
-Eeeee
-İşte o anda Hazreti Peygamber bile yanına gelseydi şeyhimiz ayağa kalkmazdı.
-Anlamadım?
-Bu Allah dostlarının Peygamberimizle öyle bir muhabbetleri vardır ki peygamberimiz onun yanına gelse bile şeyhimiz o oturuşunu bozmazdı…
-Hastir lan…
İşte buraya kadar…Her şeye eyvallah da işte buna …Hayır….Kim lan senin senin şeyhin?...Kim oluyor da Peygamberimiz ( S.A.S ) bile yanına gelse istifini bozmuyor.
İki dakika önce ettiğim tövbe bozuldu…Dışımdan olamasa da içimden dümdüz gidiyorum…Allah da biliyor ya şeyhe küfür filan etmiyorum…Adam, Allah için bir kez olsun ‘’ ben evliyayım, bana biat edin ben sizin elinizden tuttuğum gibi sizi cennete sokarım, hastalarınızı bana getirin, her derdin çaresi bende’’ filan demedi. Ama müridleri neredeyse miraca bile çıkartacaklar şeyh hazretlerini.
O şeyh Hazretleri 1991 tarihinde bir kişi tarafından zehirli bir şırıngayla öldürülmek istendi ama vucuduna zehir girmiş olmasına rağmen kurtarılabildi…İki sene sonra ise( 1993 ) vefat etti. Şeyh’in niçin öldürülmek istendiği, olayın arkasında birilerinin olup olmadığı hep sır olarak kaldı. Ölümünden sonra tarikatın başına oğlu geçti. Hâla oğlu tarikatın başındaymış..
Kulaklarım o kadar çınladı ki sormayın… Özellikle de ‘’ İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz.’’ Sözleri beynimin içinde çın çın ötmeye başladı… Can-ı gönülden katılıyorum… Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar, pastörler, gurular, Dalai-Lamalar, Reikiciler, Mooncular , İllimunatiiciler, satanistler vs… yurdu olamaz’’
Yine baba tecavüzcüyü anlatamadım… Bir dahaki bölüm için söz..Mutlaka anlatacağım…
YORUMLAR
hocam çok haklısınız bu aldatılmanın aydını gericisi olmuyor gerici denilen kesim üfürücülere yontuluyor ilerici aydın kesimde dediğiniz yoga merkezlerinde nihayetinde insan genel olarak öyle veya böyle aldatılıyor bu katagorilerin ben hiç birine uymuyorum o zaman ben ne oluyorum hocam gericinin gerisimi dilek dileyip herhangi bir yere çaput bağlamak yatırlara gidip oradakinden bir şeyler ummak mesela sınava katılacaklar sınavı geçmeleri için medet ummaları vs vs bana hep saçma gelmiştir o yüzden beni inançsız olarak telakki ediyorlar anlamıyorum elinize yüreğinize sağlık hocam çok güzel değinmelerle dokundurmalarla bir yazı olmuş kutlarım sizi saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Daha işin başındayız...Tecavüzleri kategoriler ayırdım ve ben bile şaştım...Tam on çeşit tecavüz yöntemi çıktı ortaya ki daha fazladır mutlaka...Demek oluyor ki daha çoookkk yazılacak şey var...Ve de yazacağım inşallah.
İnşallah birilerine faydası olur.
Selam ve sevgilerimle.