- 663 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR BEN BİR SEN
Karlar erimeye başlamıştı, cemreler sırasıyla düşüyordu,tabiat derisini değiştiriyordu.Alemde ne varsa canlanıyordu,neşesini buluyordu .Candan düşenler iklimin değişmesiyle can buluyordu.Yeni bir hayatın başlangıcıydı onlar için.Kış uykusundakiler uyanıyor,inzivaya çekilenler ufaktan kafalarını çıkarıyorlar yaşam alanlarına.Kuşlar, çiçekler,sokak köpekleri, bütün kış kendilerine yer bulamayan kediler,sıcağın pervanesi sinekler hepsi baharın müjdecisi oluyorlardı.Böyle her canlı ritmini buluyordu .Buluyordu bulmasına ama bir ben çürümeye devam ediyordum.Ta ki o gün onu görünceye kadardı bütün bu çürümeler,ruhsuz yaşamalar.
Sırtını güneşin ısıttığı duvara yaslamıştı ve uzaklara bakıyordu.Sanki içinde donan ne varsa hepsinin çözülmesini istiyordu.Güneş yüzünde kavisler çiziyordu ,güneş yüzünde patinaj çekiyormuş gibi yüzünü buruşturuyor ve iç geçiriyordu.Sırasıyla sağa ve sola dönüyordu.Sırtını bazen güneşe dönderiyordu. Benim farkımda bile değildi.Dönerken sanki havayla birlikte dans ediyordu.Mıhlanmıştım kendisine ,yer sallansa, göğün çatısı üzerime yıkılsa fark bile edemeyecek durumdaydım.Dünya durmuştu o an,o an ruhum alınsa farkında olmazdım.Soluğumu kesmişti bu güneşi ,ayı kıskandıracak kadar güzel olan insan evladı.Ben böyle düşünüyordum, belki de bir melekti.Çünkü nuru gözlerimi kamaştırıyordu.Uzaklara bakıyordu yine. Allah’ım bu ne tarifsiz bir güzellikti.Su gibi duru ,gökyüzü gibi çırılçıplak bir sadelikteydi.Normalden biraz uzun boyu vardı.İnce bir fiziğe sahipti,sanki yel değse uçurup götürecekti.Bir ara yeşil başlı gövel ördeği görüyorum sandım. Omuzların üzerinde kuğuların boyunlarını gölgeleyecek bir boynu vardı.Saçları boynundan omuzlarına dökülüyordu.Saçları savruluyor yüzüne örtü oluyordu.Yüzü bu saçların arasında gizlenen ay gibi parlıyordu.Gözleri ve kaşları yüzüne çizilmişti sanki.Simetrisinde bir bozukluk yoktu.Gözler iri birer zeytin gibiydi,gözlerinin halesinde binlerce mezar görüyordum.Kaç kişi bu mezarlıkta yatıyordu, kaç kişi gençliğini buraya gömmüştü.Yüzünün yamacında kızaran güller raks ediyordu.Uzaktan gelen gül kokusunu içime çekiyordum, bu koku sayesinde kendimden geçip yerime yığılacak gibi oluyordum.Kendini sıcağın kollarına bırakmıştı,arada bir etrafına bakıyordu.Bir çok gözün üzerinde dolaştığının farkındaydı ve bundan lezzet alıyordu ,bu belliydi.Pembe eteği yüzümün rengi olmuştu.Birini böyle dikkatlice ,en ince ayrıntısına kadar izleme cesaretini nereden kendimde bulmuştum, anlamadım.Önümdeki ağacın arkasına gizlenip onu izlediğim için utanmaya başlamıştım.Yüreğime cemre düşmüştü,yüreğimde bir ince sızı başlamıştı.Dünya başımın üstünde rüzgar gülü gibi biteviye dönüyordu.Başımı döndüren bu ay yüzlü kimdi.Ne yapardı, nereden gelip nereye giderdi.?Burada ne yapıyordu?Misafir miydi yoksa buranın sakini miydi?Bu kadar çok soru beynime birden hücum edince ne yapacağımı şaşırmıştım.Cesaretimi toplayıp yanına mı gitmeliydim?Bu düşünce bana çok komik gelmişti.Bugüne kadar gidip kime şöyle ağız tadıyla bir merhaba demiştim.Sıradan bile diyememiştim.Gözlerim yavaş yavaş yere inerken, o güneşi mahcup eden güzel ,etrafına tebessüm ediyordu.Gülünce bütün kuşlar omuzlarına konuyordu sanki.Yüz yıllık çınarın üstünde kuşlar sesleriyle nağmeler düzüyorlardı.Güvercinler kalplerini durduracak kadar hızlı hızlı taklalar atıyordu.Tabiat bunca ağır geçen kışın ardından bir güzelin nefesiyle cennette dönüyordu.Her şey o kadar yerli yerindeyken gökyüzü aniden karanlığa gömülmüştü.mahcubiyetten yerlerde gezindirdiğim gözlerimi kanımı hızlandıran o tanımadığım güzele yönlendirdiğimde içimde can telimin koptuğunu hissettim. Gitmişti, dünyayı ısıtan o güneş yükselmiş, incelmiş ve dağların arkasında kaybolmuştu.Çürüyen bedenimde bir canlanma hissetmiştim oysa, çürüyen yerlerim un ufak olmuş haberim bile yok.Olduğum yerin ters istikametine doğru bedenimi çekemeyen ayaklarımı sürüyerek ağır ağır ilerlemeye başladım.Daha sonra her gün uğradım ama bir kere bile olsun hiç göremedim.
İçeride üşüyünce kendimi bulutlardan sıyrılıp gökyüzünde yükselen güneşin önüne atmıştım.Bütün kış kemiklerime kadar donmuştum.Biraz içimin buzlarını eritmek istiyordum.Daha kapıdan çıkmadan ruhumun ısındığını hissettim.Şimdi kapının önündeydim, çocuklar yazlık oyunları oynamaya başlamışlardı bile.Sokak ,çocuk sesleriyle bazen çığlıklarıyla çınlıyordu.Bir de bunlara kuş cıvıltıları karışıyordu.Ne kadar çok özlediğimi birden hissettim.Sırtımı ısınan duvara yasladım ve gökyüzünün maviliklerine daldım.Kaç zamandır kendimi hiç dinlememiştim.Fikrim nice zamandır karmakarışıktı.Yalnızlık kışın soğuğuna eşti ve yüreğimin buzu kutuplardaki gibi kalın bir tabaka oluşturmuştu.Etrafımda bunca kişi olmasına rağmen kendimi hep bu kişilere, buralara yabancı hissetmişimdir.Gözlerim ufuk çizgisindeyken bir dağ başı yalnızlığı arıyordum.Evet ,bir başıma kalmak istiyordum ki bir çift mor halkalı gözün kuşatması altında kaldığımı gördüm.Böyle bir şey olamazdı, çalıştığım yerin önündeki koca çınarın arkasında bana doğru bakıyordu.Utangaç bakışlardı,cesareti olmayan küçük bakışlardı bunlar.Tedirgin olmasın diye çok dikkat göstermemiştim.ilgilenmiyor da değildim hani.Böyle beni en ince ayrıntıma kadar inceleyen birine kayıtsız kalamazdım.Ufak ufak bende onu inceliyordum.Ürkek bir güvercinin tedirginliği vardı üzerinde.Belli ki kış onu da etkilemişti ,çok yorgun bir hali vardı.Bu yorgunluk fiziki yorgunluktan öte bir yürek yorgunluğuydu.Bu belliydi,fiziki olarak bir çöküntü yoktu,hatta dinç bir görüntüsü vardı.Gördüğüm kadarıyla çok yakışıklı değildi ama insanı çarpan bir tipi vardı.Bakışları mana doluydu,değdiği yeri yakıyormuş gibiydi.Gözleri üzerimde dolaşırken içimin ısınmasının güneşten değil de bu yangın bakışlardan olduğunu anladım.Ruhum bu tanımadığım ama nemli gözlerinden etkilendiğim bu esmer adama doğru akmaya başlamıştı.Esmer tenliydi,avurtları şişik, alnı biraz açılmış ,mahpusluklar gibi saçlarını öne doğru taramıştı.Herkese benzemiyordu, kalmış mıydı bu dünyada böyle değişik tipler?Saygılı bir edası, ürkek bir tavrı vardı.Göz göze gelsek heyecanından yüreği yerinden çıkacak,olduğu yere yığılacak gibiydi.Öyle dikkatli bakmıyordum bilerek,korkutmak istemiyordum.Çok hoşuma gitmişti beni izlemesi.Birden değerli biri gibi gördüm kendimi.Rüzgar saçlarımı dağıtıyordu ,ben rüzgara yardım ediyordum.Saçlarımı bir sağıma bir soluma savuruyordum.Her savurduğumda kalbinin yerinden oynadığını hissediyordum.Gözlerinin ışıltısı kainatı kaplamıştı ve ben bu ışık huzmeleriyle yıkanıyordum.Ruhumun bütün kasaveti dağılıyor,ruhum gittikçe berraklaşıyordu.Güneş bir taraftan ısıtıyordu,bir taraftan tarifsiz bu heyecan atmosferinden yanıyordum.Yanağım gül bahçesine dönmüştür diye tahmin ediyordum.Ben de utanmaya başlamıştım.Benimle konuşmaya cesareti yoktu bu belliydi,ben de gidip konuşamazdım.Mahalleli beni tanıyordu ve kendimi bu riske sokmak istemiyordum.İçimi ısıtmak için çıkmıştım dışarıya yüreğim ısınmaya başlamıştı.O kadar güzel bakıyordu ki kendimi bulutlarda geziyormuşum gibi hissediyordum.İncitmeden,rahatsız etmeden,korkutmadan bakıyordu.Başkaları gibi yiyecekmiş gibi,ağızları köpürerek bakmıyordu.Samimiydi,öyle zevkine bir heykeli izler gibi izlemiyordu.Duruşunda ciddiyet vardı ve gönül eğlendirecek birine benzemiyordu.Çok etkilenmiştim kendisinden ancak bir gerçek vardı ve ben evliydim.Evliliğimde çok mutlu değildim,eşim beni seviyordu bunu biliyordum ama bu sevgi sadece sözcüklerden ibaretti.İlgisiz biriydi ve sadece kendisiyle ilgileniyor, herkesin kendisiyle meşgul olmasını istiyordu.Bu durum beni yalnızlığa itelememiş miydi zaten?Hakiki bir aşkın kıskacına girip kendimi aşkta yok etmek istemiştim ,belki bu isteğimi bu tanımadığım aşkla bakan adam karşılayabilirdi.Bunları düşünürken içeriden çağırdılar ve istemeye istemeye içeri doğru gittim.Son bir kaçamak bakış attım ama çınarın arkasındaydı göremedim.Odama geçtim ve jaluzinin arkasından izlemeye başladım.Değerli bir eşyasını kaybetmiş gibi sağa sola bakınıyordu.Belli ki heyecanlanmış ve çok sevdiği birini kaybetmiş gibi dövünüyordu.Aslında üzülmüştüm bu haline.Bu kısa sürede aramızda nasıl bir bağ oluşmuştu. Bir süre daha beni bekledi,aslında dışarı tekrar çıkmak istedim ancak bütün sokak bizi tanıyordu.Böyle sık dışarı çıkan biri olmadığım için ayrıca dikkat çekmek istemedim.En son parkasının yakasını kaldırmış ve elleri ceplerinde çok ağır bir yük taşıyormuş gibi ağır ağır yürürken gördüm ve bir daha hiç görmedim.
Telefonumun zili heyecanla çalıyordu. Sabaha karşı yatmıştım ve sabah mesaiye gitmem gerekiyordu.Gözlerimi kaldıramıyordum.Çarşaf sırılsıklamdı, gördüğüm bu rüyadan çok etkilenmiş olmalıyım ki hala,o ay yüzlünün o uzaklara bakışı gözlerimin önünde duruyordu.Hafifçe tebessüm ettim ve nerede bende bu şans ve ben nerede böyle güzel bir sevgilinin sahibi olacağım.Yataktan doğrulup kollarımı iki yana açıp gerildikten sonra yüzümü yıkamak için lavaboya doğru yol aldım ve hala aklım rüyamdaki o güzel kızdaydı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.