- 1826 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
Minik derman; FERMİN . . .
Bu öyküdeki olaylar ve kişiler gerçektir !
* * *
On iki yaşındaydı daha sadece on iki. Altı kardeş içinde üç kızın en küçüğüydü Fermin…
Babasının kalp krizi geçirmesiyle başlarına yıkılan dünyalarını onarmaya annesi Fikret hanım başlamıştı evvela.Yuvasının bacasına tünedi bir anne kuş edasıyla. Eşi Arif Ali beyden kalan mal varlıklarını kıt kanaat belli bir zaman yetirebildi altı can parçasına. Hepsi okulluydu çocukların. Zümrüt, Lamia, Fermin, Mehmet Arif, Ali Kemal ve Yusuf Ali… Aralarında ikişer yaş vardı tüm kardeşlerin. Hepsi başarılı çocuklardı, Fikret hanım okumamış ve çocuklarını ne olursa olsun eşinin vasiyetine binaen okutmak istiyordu. Arif Ali beyden kalan oteli işletecek kimse olmadığı için satmakta çareyi buldular, kıraathane desen kadın işi değildi besbelli. Hepsini nakde çevirip birkaç yıl idare etmekte bulduysa da çaresini bir gün geldi hazıra dayanmadığı gibi dağlar, içinden çıkılmaz bir hal almıştı maddi durumları…
Arif Ali bey Kars’ta adı bilinen, saygı duyulan bir esnaftı ve çocuklarını okutma sevdası çevresi tarafından bilinen, şıklığı dillere destan orta boylu bıyıklı zamana göre modern görüşlü bir beyefendiydi. Vefatı çevresindekileri düşündürürken değişik çareler bulunmadı değil. Kardeşleri kızları okuldan alıp hemen küçük yaşlarına bakmadan evlendirmesini teklif ederek sözüm ona çare bulmuşlardı Fikret hanımın sıkıntılarına. Kabul etmedi Fikret Hanım ve “her ne olursa olsun okutacağım evlatlarımı” diyerek bu yobaz düşünceye sahip herkesi uzaklaştırdı etrafından. Fikir verenler maddi olarak yardım etmeyi düşünmüyorlardı her nedense !
Hayat bir kez çullanmıştı üzerine Fikret Hanımın , öyle kalkmaya niyeti de yoktu kolay kolay.
Otel ve kıraathanenin satıldığında eline geçen parayla birkaç yıl idare edebildi Fikret Hanım. Kısa boylu ve tombul denilecek kadar etine dolgun ama erkek gibi bir kadındı komşusu Asuman Hanım. O da eşini erken kaybetmiş ve genç yaşında dul başına dört çocuğunu çalışarak didinerek okutmuştu ve Fikret hanıma bir teklifte bulundu. “ Fikret, ahretliğim, canım biliyorum ilk etapta sana garip gelecek ama geçen gün senin için İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne gidip görüştüm, çocuklarına maddi olarak yetemediğini ve yardım edilmesi gerektiğini söyledim, Müdür bana evlatlarını yetiştirme yurduna yerleştirebiliriz” dedi…
Bir dünya kaç kere yıkılırdı ki bir insanın başına, eşini daha birkaç yıl evvel toprağa vermişti ve evlatlarını da kim olduğunu bilmediği yetiştirme yurdunun bakıcılarına mı emanet edecekti ! Önce şiddetle karşı çıktı ama parasızlık her geçen gün daha derin kuyulara atıyordu onu üstelik tek başına değil, altı dünya tatlısı çocuğuyla. Fermin o zamanlar 12 yaşındaydı ve ablasıyla annesinin fısıl fısıl konuşmalarından bir gün evinden ayrılmak zorunda kalıp, anne kokusunu rüyalarında göreceğini hayal bile etmemişti tabi. Fikret hanım gel zaman git zaman çaresizliğin her bedenini ve ruhunu sardığında , yetiştirme yurdunun soğuk duvarlarına sığınıyordu kabuslarında. Asuman hanımında Devlet işlerindeki formaliteleri halletmesiyle Fermin ve üç erkek kardeşini yurda verme kararı aldı. Fermin garip bir şeyler olduğunu seziyordu ama evinden ayrılacağına hiç ihtimal vermediği için annesinin bir sıkıntısı olduğunu düşünüp çocuk aklıyla pek üzerinde durmadı.
Yaz tatilinin başıydı ve Fermin Takdirname almıştı Ortaokul 3. sınıfta. Fikret Hanım kızının ne denli başarılı olduğunu kanıtlamak istercesine, tüm karne ve takdir belgelerini Yurt Müdürüne götürmüştü. Bu arada Zümrüt Liseden mezun olmuş ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Matematik Öğretmenliği bölümünü kazanmıştı. Lamia’ da Lise 2. sınıfa geçmiş ve tek hayali doktor olmaktı. Fermin’ de Avukat olma hayalleriyle canla başla öncelikle tarih kitap ve dergilerinin içine düşmüş bir kurt gibiydi. Erkek kardeşleri ilkokul ve ortaokulla cebelleşirken Fermin annesi Fikret hanım artık kendine maddi bir kaynak sağlamak amacıyla evindeki eşyalarını birer birer elden çıkarıyordu. Ama evlat kolay mıydı öyle kullanılmış iki kanepe veya masa sandalye gibi kolay çıkarabilir miydi gözden ? Artık Fermin ve erkek kardeşleri büyük iki ablası hariç yetiştirme yurduna yerleştirileceğini biliyorlardı. Yurdun resmi aracından inen İl Sosyal Hizmetler Müdürü, Pedagog ve bazı görevliler sabah 10 sularında kapıyı çalmışlardı, Fikret hanım ve çocukları kahvaltıyı yeni kaldırmışlardı masadan. Fermin belki son kez kapısını açıyordu kendi evinin, bu gidişin sanki dönüşü yokmuş gibi, sanki kardeşlerini bir daha göremeyecek ve bir daha aynı masada ne karınlarını ne gönüllerini doyuramayacaklarmış gibi .
Uzun boylu zayıf beyaz tenli 55 yaşlarında bir adamdı Yurt Müdürü Sedat Bey. Fikret hanım eli ayağına dolanmış gibi ortalıkta dört dönüyordu, çocuklarının eşyalarını, yataklarını ve yorganlarını ve en sevdiği oyuncaklarını hazırladığı kolilere adlarını yazmıştı. Yurt Müdür Sedat “ Hanımefendi bu eşyaların hiçbirini almayacağız, sadece yavrularımızı alacağız “ dedi. Fermin hala kabullenemiyordu Zümrüt ve Lamia’nın annesinin dizinin dibinde kalacağını düşündükçe bu evden gidişini. Sarılmak için sevgiyle kucağını açan Fikret hanıma sarılmadan öpmeden çıktı, sadece gelin olurken çıkacağını düşündüğü kapıdan. Diğer erkek kardeşleri küçük olmalarına rağmen kabullenmişlerdi bu gidişi ve annelerine hiç zorluk çıkartmadılar. Yurdun aracına binerken Fikret hanım ne olduysa, Yusuf Ali’yi son anda çekip aldı, sardı sinesine. “ Yusufum bana teselli olsun Müdür bey, ben dayanamayacağım hepsine, Yusuf Aliyi yurda vermekten vazgeçiyorum “ derken tüm dünyayı göğüslerinin ucuna asmışlar gibi dayanılmaz bir acı saplanmıştı bedenine kadının. Yaşarken evladının hasretini çekmenin zorluğunu daha çatısından ayrılmadan hissetmişti Fikret hanım. Zümrüt ve Lamia Fermin’e sarılmak istedilerse de Fermin küsercesine baba ocağına son bir kez ok gibi saplayıp annesinin yüreğine hınçlı bakışlarını kapıdan sırtını dönüp çıkmıştı. Pedagog biliyordu Fermin’in gitmek istemediğini ve kabullenemediğini bu durumu, onun için daha bir yakındı ona. Resmi aracın önüne bindiler Fermin’le Pedagog kadın, Fermin bir daha ki görüşmede annesine ne diyeceğini merak ede ede gitmişti yurda…
Yusuf Ali’ nin mutluluğunu kıskanıyordu o an ve Zümrütle, Lamia’nın annesiyle yiyeceği soğan ekmeği bile. Yusuf Ali annesinin eteğine yapışmış, korku filmi yayınlanan bir sinema salonundan kaçmış gibiydi tıpkı. İlkokulda oluşu, daha aklının ermeyişiydi onu annesinden ayırmayan bilmiyordu.
Aradan çok geçmeden annesi Fikret Hanım gelmişti ziyaretine, yurt Kars’taydı ama sık sık görüşe müsaade etmiyordu kanunlar diğer çocukların psikolojilerini düşünerek. Fikret hanım hiçbir zaman sevgisini esirgemeden gitti geldi çocuklarının yanına, son zamanlarda okulun yakınlarında bir yerlerde görüyordu üç evladını ama Fermin sanki hala kızgın gibiydi onca geçen zamana rağmen. Asıp suratını oturuyordu Fikret hanımın karşısında, birgün “ Fermin saçlarını örmeyi özledim, gel kızım tarak var çantamda öreyim” dedi. Örülmüş saçlarıyla okula geldiğinde yüzü aydınlanmıştı Ferminin ve birazda yüreği yumuşamıştı sanki Fikret Hanıma. Yalnız kaldığı, yalnız yattığı ve uyuduğu her gece annesinin buruk sesinden masallar dinlemişti rüyalarında. Diğer iki erkek kardeşinin de yanında olması güç veriyordu ona. Artık devlet okutuyordu üç kardeşi ve her ne hikmetse üçü de çok başarılı çocuklardı. İl Valisinden tutun da Belediye Başkanına kadar biliniyordu Fikret hanımın yetiştirme yurduna verdiği yavrularının başarıları ve onları terk edip gitmediği, her gün ziyarette bulunduğu. O her seferinde sadece bedeninden bir parça daha ayrılmış gibi acı çekse de, yavrularını gördüğü anda can buluyordu yüreği. Esamesi okunmazdı en büyük yaranın, hastalığın bile bazı şeylerin yanında. Hem kim atabilmişti ki, yumaklanan evlat hasretini yüreğinden çıkarıp elleriyle, öyle kolay mıydı !
Birkaç yıl evvel çocuklarını verdiği yurttaki kuzucukların teklifiyle Kars Valiliğince “ YILIN ANNESİ “ seçildi Fikret Hanım. Fermin 3 yıl sonra dayanamamış dönmüş eve lise bitince ve annesinin yanında okumuş üniversiteyi. Diğer kardeşleri de liseden mezun oluncaya dek kalmışlar yetiştirme yurdunda. Şuan altı kardeşin altısı da hedeflerine ulaşmışlar…
İşyerinde bir öğlen yemeği sonrası kahvelerimizi yudumlarken Fermin’ le boğaza nazır 150 yıllık manolya ağacının gölgesindeki havuz başında, geçmişindeki taşları döktü masaya, gözündeki yaşlarla beraber gönlünü ve bir baktım ki dönüp geriye, canımı yakan kayıplarım olsa da yetişme yurdunun önünden geçmemiştim daha. Annemin dizinde yattığım rüyalar görmemiştim, babam hep yanıbaşımızdaydı.
Şanslıydım, şanslıydık elbette !
Fotoğraf : Seçil Nimet
.
YORUMLAR
Bazen üçüncü gözle bakmak zordur Seçil. Hatta üçüncü gözün varlığından habersizdir insanoğlu ve hatta görse bile kapatır bazen o gözünü, çünkü işine gelmez!...
Seni tebrik etmek isterim ki gördükleri, yani görmek istediklerini bizlerin alnına bir üçüncü göz ekleyip, bizlerle paylaştığın için.
Teşekkür ve tebriklerimle.
(Bir süredir pc. de arıza olduğu için, Minik derman'dan; Fermin'den gecikmişliğimin özrü ile.)
(( Seçil Nimet ))
Gecikmek ne kelime, biliyorum sen hep yanımdasın benim.
Sevgimle....
Beğendiğine sevindim hem... :)
Davidoff
aslında okudum ; bir daha geldim
bazen yorum yazmaktan aciz kalır insan gerçeğe
ufaklığın o son anda kurtuluşunu canlandırdım gözümde insan cız ediyor
güzeldi tabi sonuçta bugün yurtlarda olupta aranıp sorulmayan binlerce çocuğun arasından en azından şanslı olanlar en azından
anneleri varmış aslan gibi dik duran
güzeldi tebrik ederim...
(( Seçil Nimet ))
Teşekkürler Tolga...
Beni en çok etkileyen noktayı bulup çıkarmışsın, annecikleri vermiş yavruları ama bırakmamış, atıp gitmemiş...
Sevgiler...
ne mutlu sana
şanşlılardansın
ama bazen neyin şans neyin şanssızlık olduğunu bilemiyoruz ... o çocuklar analı-babalı büyüseydi bir yerlere gelemezlerdi belki de ... ya da o kadar güçlü olamazlardı ... kim bilir ... hayatın farklı dönemlerinde farklı aydınlıklıklar yaşıyoruz ... gün ve gece gibi ... belki de o çocuklar gecelerini savdılar ... gündüze uyandılar ...
anlatımın çok güzeldi can güzeli ... eline, yüreğine sağlık ...
(( Seçil Nimet ))
Beğendiğine sevindim Gün Gurusu, sevgiler...
sevgili seçil uzun zamandır uzaktım...
çok güzel bir hikaye okudum..
eline yüreğine sağlık....
sevgiyle selamlarımı gönderiyorum..
(( Seçil Nimet ))
Canım artık sen yaz lütfen...
Sevgimle öperim seni... :)
İçe işleyen bir hikaye. Keşke çocukları anneden ayıran değil de anneye o çocuklara kendi evinde bakabileceği kadar yardım yapan bir sistem olsa.
Doğar doğmaz hazır bulduğumuz ve kıymetini bilemediğimiz ne çok şey var.
Düşündürücü bir yazıydı. Ellerinize sağlık.
(( Seçil Nimet ))
Mevlam anasız babasız bırakmasın cümlemizi, teşekkürler...
Teşekkürler sevgili Seçil.Hayatı okuttuğun için bizlere...Yüreğinden yansımaları netti yine yaşanmakta olanın.Sevgilerimle...
(( Seçil Nimet ))
Teşekkürler Mehmet, hayattan kesitleri seviyorum...
Düşünmeden edemedim,hiç mi akrabaları teyzeleri amcaları yoktu .genellikle anadoluda konu komşu girer olaya.Zaten kötü birşey gelince insan başına terk ederler tanıdıkları birer birer.
Tebrik ederim saygılarımla.
(( Seçil Nimet ))
Aynen öyle olmuş zaten !
Teşekkürler...
Sevgili Seçil, kimbilir daha kaç Fermin'lerin hayatı satırlarınızda can bulmuş.Çaresizlik bir annenin belini işte böyle acımasızca büker.
Şükür ki evlatları hedeflerine ulaşarak mutlu etmişler onu.
Ana babasızlık çok zordur, günümün yazısı bu harika satırlar.
Tebrikler değerli kardeşim, selam ve saygılar.
(( Seçil Nimet ))
Zor elbet, Mevlam kimselere vermesin... :'(
Ben de anneyim okurken tüylerim ürperdi..acılar bazen çıkışlara ve başarılara derin imzalar atıyor
hem de tırnaklarınızla kazıya kazıya atıyor...! çaresizlikse yüreğe .....
Seçil hanım Tebrikler harika bir yazı acı tecrübe dolu bir geçmişi gözler önüne serdiniz..
bu acıda olsa sonuçları her zaman gururla omuzlarda taşınabilir...
Yine de Tanrım kimseyi annesiz, babasız bırakmasın
Herşey gönlünüzce olsun..!
Sevgilerimle....
(( Seçil Nimet ))
YAzarken bende soluksuz kaldım bir an...
Acı şeyleri okumayı dert etmeyelim bence, bizzat yaşayanları düşününce bir garip oluyor insan...
Teşekkürler...
Acıklı bir hayat hikayesi ,aslında öylesine çoklar ki değişik biçimde karşımıza çıkıyorlar.Beni de çok etkileyen bir hayat öyküsü vardır.O zamanlar öğrenciydim,şimdi olsaydı gönüllü savunmasını yapar ona destek olurdum.Neyse ki şimdi sessiz bir köy evinde eşiyle beraber sakin bir hayat sürüyor.İnsanların acımasız yanlarından kaçarak..
.
Sevgilerimle
(( Seçil Nimet ))
:'(
Senin yüreğin güzel canım Aysu'm...
Saygıdeğer yazarım ((seçil-nimet))
Yine harika bir o kadar anlamlı bir yazı okuttunuz.Ve hayatın içinden çıkarılmış bu yazınız bu anlamı ikiye katladı.Yetiştirme yurtları koparılan kardeşler ve hayatın acımasız geçim sıkıntıları.Bu yazınız sanki bir romanın önsözü gibi olmuş.
Ve her zaman ne kadar şanslı olduğumuzu hatırlatmanız sizin engin yüreğinizi gösteriyor....
Yüreğinize ve ellerinize sağlık...kutlarım...saygılarımla...
Şanslıydık hemde çok hala şanslıyız....
(( Seçil Nimet ))
Ben sizin yorumlarınızı beğeniyorum, belki hep güzel şeyler söylediğinizden bilmiyorum ama iyi geliyor bana...
YAzmaya teşvik var çünkü temelinde...
Teşekkürler...
Değerli Arkadaşım.
Gerçek hayattan, gerçek bir öyküyü çok ustalıklı bir şekilde kağıda aktarmışsınız. Ellerinize, yüreğinize sağlık.
Okuduktan sonra ''Keşke yetiştirme yurtlarına verilen, ya da orada yaşamak mecburiyetinde kalan herkes bir Fermin olabilse '' diye düşünmeden edemedim.
Selam ve sevgilerimle.