GÖNDERİLEMEYEN MEKTUPLARDAN PASAJLAR (1)
GÖNDERİLEMEYEN MEKTUPLARDAN PASAJLAR
Yazılıp da gönderilemeyen nice mektuplarımız olmuştur. Gerçi, zamanımızda yolları dört gözle beklenen postacılar, yerlerini kâbus habercilerine bırakmışlardır. Onlardan öcüden kaçar gibi kaçınır hale gelinmiştir. Ne o sevdalının gözyaşlarıyla ıslanmış mektuplar var ne de onları en hızlı şekilde ulaştıran postacılar. Çok mektup, artık adresini bulamıyor. Adresinin zarfa yazılması unutulan nice mektuplar, ya tozlu raflarda, ya da kitap sayfaları arasında renk değiştirmeye mahküm edilmişlerdir. Bir başkadır mektupların yaşamımızda ki önemi. Hangimiz ıslatmadık okuduğumuz sayfaları, hangimizin gözünden damlalar düşmemiştir yazdığımız sayfalara. Kâğıt ve kalemler artık adli tebligatlar dışında tüketilmiyor. Nasıl olsa klavye var. Klavye erkeği olur da klavye bayanı olmaz mı? Kimisi arslan, kimisi ceylan olan... Ben geride kalmışım. Şu an bile kâğıda yazıyorum. Ucuna sigaramın korlu külü düşmüş. Tam yakamamış düştüğü yeri. Oysa; ateştir düştüğü yeri yakan. Unutmuşum. Kim bilir, belki ben de kalkan gibi kullanılan inanmadığım halde, sanallığına sığınılan klavyede tıklarım yazdıklarımı. Paylaşırım, gönderilemeyen nice mektuplardan pasajları...
Edebinizden susarsınız, sabırlar çekerek. Oysa edepsiz kendisinin susturduğunu zanneder. Sığındığı sanal ortamda... Eğer varsa eski anılar yeni umutlar olmalıyken ne gezer... Diline geleni söyler hiç düşünmeden. Bir yanı diğer yanını görmeden.Yazar veya söyler. Meydan boştur. Dürüstlük abidesidir ya. O çizgide kendinden başkası yoktur.
Oysa sen;
Önce kimliğini bul. Ona kavuş, sımsıkı sarıl. Kendi gerçek dünyanda ol. Kız Kulesini seyrederek Zap suyuna ağıt yazma. Çok özümsediğin, benimsediğin yaşamın gibi yaşa. Özlemlerin, beklentilerin, yapamadıkların gibi değil. İçinde ki gizli kalmış, dışarıya yansıtamadığın kimlik, kişilik ve portrelerle... Bocalarsın. Her geçen gün daha da batarsın. Kişilik bozukluklarına bir yenisini eklersin ve bu git gellerde eriyip gidersin. Kendin bile anlamazsın.Yazık olur.
"Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol. "İnsan olabilmenin de ön koşuludur bu. Erdemlilik değildir. Her ne kadar günümüzde böyle algılansa da... Şiirler, yazılar yazar, yorumlar yazar. Birilerinin takibindedir, zehir hafiye gibi... Göndermelerle, kin ve nefretle, kişinin olmadığı yerde kişiyi eleştirmekle... Adı da dürüstlük ve insanlıktır kendince. Biliyorsan konuş, alim sansınlar, bilmiyorsan sus adam sansınlar. Güzel bir deyiştir. Varsa söyleyeceklerin çık ortaya ve alenen söyle. Göndermelerle, atıfta bulunmalarla, aba altından sopa göstermelerle olmaz. Sadece nefreti körüklersin.
Her şeyin bir tahammül sınırı vardır. Bu sınırı daha fazla zorlama ve sabır taşını çatlatma. Olur mu? Vaz geç gittiğin yoldan. Ahlar, veballer diyerek dilinden düşürmediğin söylemlerinde inim inim inleyen sen olursun. Aynaya bir bakıver, ne görüyorsun?
Bu gönderilemeyen mektuplardan pasajlar sana. Ve sen bunların ne demek olduğunu anladın değil mi? Ne yazık ki ilk de değilsin, son da olmayacaksın.
Yaşama dair, ta içinden, mektupları okudukça ve zamanım elverdiğince o mektuplardan pasajlar yazacağım.
" İlk taşı günahsız olanınız atsın."
Mutlu, sağlıklı günlere...
Saygılarımla.
Aydın
Istanbul.12 Temmuz 2012