M-uP!
Su ve Kelam
Su…
’98-99...
M-Up 1
Aşk, deniz ve portakal çiçeğiydi benim için bir zamanlar…
Neden mi susuyorum?
Bu tavrım, bu ifade niye mi?
Bazı tanışıklıklarda, değişen, farklılaşan yaşanmışlıkların etkisiyle, tanıyan ve tanınan insan arasında ki anlamlar, değerler de değişir, kabuk bağlarız zamanla çünkü ya da yer değiştirirsin; olanın yerine farklı bir şey koyar, olanı saklarsın. Yeniden yaratırsın, yüzünde ki ifadenin değişmesini istersin çünki. Çünki artık içinde ki yetim bırakılmış anlamı koruyamaz eski ifaden.
Anlıyor musun?
Bana bir şey sorma artık, lütfen!...Aşk bitti!
Tophane’nin, güne batan demli çaylarını yudumlarken anlattığın, namlu ucunda yaşayan insan hikayende bitti, elimde nikah şekeri dinlerken seni.
Sen kanser-seriydin; ikinci di’ li geçmiş zamanlı sevgilim ‘’ Gregor ‘’
Bir akşam odanda ‘’ Bir Yudum İnsan, Nazım ’’ı izlerken, ağlamamak için yutkunan, donan gözlerimi kollarında ısıtırken sen aşk bitti! Kokulu bir mumun yüzüme sinmiş isini toplarken gözlerin, her bakışınla titreyen yüreğimde aşk bitti! Tütsülü şiirler ve itirafnameler okuduk birbirimize. Sen başkasına aşıktın, Tanrı senin aşkını cezalandırarak benimkini koruyordu; ama yine de kekre bir sevda yaşıyordum; çünkü sevdamın karşılığı kapalıydı, gizli tutuyordun.
Ve sen gittin…Düş - Es!
Dinle: Ruhun kendinden kaynaklanan kendi acısını silemeyişiyle ki bu senin duvarında; ‘’ İn culpa est anmus qui senon efugit unquam( RUHUN DERDİ KENDİ İÇİNDE VE KAÇAMAZ KENDİ KENDİSİNDEN) , anladım neden herkese ‘değer’ diye savurduğumu kendimi, sonu olmaksızın inanıp, bağlanıp, sonrasında niye dağıldığımı.
O günlerden kalma iki cam bilye kanatırken bakışlarımı, işte orada, tam o nar ağacının altında susmayı öğrendim gözlerinden. Ruhum yıkanırken ruhunun gizliliğinde, ağlamayı öğrendim. Ağlamak ve susmak, aynı şeylerdi aslında; ikisi de iki kırık cam bilye.
Ama ben yine de ağlayamadım.
Gözlerimde yazılmamış mektuplarla ayrılırken seninle her buluşmamız sonrası, aşk bitti.
Sonra sen gittin, yani öncesi.
Özleye özleye erittim çok sonraları, içimde bıraktığın buzları.
Takalar ve balıkçıların ağlarından avucuna bulaşmış tuzlardı, elini her tuttuğumda içimi yakan; sevdadandır dedim, seni bekledim. Seni beklerken sevdim denizi ve ilk defa güneşi. Dalga kıranı arkama almış beklerken seni fenerin ucunda, tüm rüzgarlara kapatmıştım kendimi, senin dışında.
Sen yine gittin…ben geldim.
Bir aynanın sırmasında eriyen gözlerine bağladığın düşlerin, gölgeni yakıp gittiğinden beri san-al dünyanın ter kokan coğrafyasına, kaç iklim biriktirdi arkanda bir bilsen.
Ailenle yediğim ilk akşam yemeğinde, aşk bitti!
Portakal bahçeniz vardı deniz kenarında. Uykulu gözlerle taş atarken deniz, çuvallara doldururken portakallar bitirdi aşkı ki aşk deniz ve portakal çiçeğiydi benim için o zamanlar. Piknik yapıyorduk, ben de yemek. Aceleyle ve o aceleliğin getirdiği telaşla et sote yaparken döke saça tavada ben; aşk bitti! Bir zamanlar yazları oturduğunuz bahçenin önündeki o eve, soğuktan kaçtığımızda, duvarda bırakılmış o taka resmine senin bilerek bakarken, bir parçan çocukluğundan diye, aşk bitti!
Aylar öncesi midye tava yedik seninle, dönerciler çarşısında o günün sonu. Sana yaptığım resmi vermiştim, işte o resimde ki yangında, kül olan kaderimin çizgileri arasında aşk bitti.
Senin resmi gördükten sonra kızaran ve kendine gelmek için tokatladığın yüzünde, aşk bitti!
Yine bir yemek sırasında seninle; hani benim birkaç günlük o İstanbul yatımdan dönüşümde, beraber gittiğimiz o çorbacıda işkembe ve paça çorbası içerken seninle, midenin biraz altında bir acı hissettiğini, o acıya da aşk dediklerini söylemiştin. Acaba bana mı diye düşündüğümde heyecandan çarpan kalbimin rengi yansımasın diye yüzüme, kendimi tutarken aşk bitti!
Artık beni aramadığın, benimse aramaktan çekindiğim günlerde, seni aramıştım yine de son bir cesaretle. Karşıma çıkan, muhtemelen annenin olan o sesin yanında işittiğim diğer sesten sonra, annenin uyuyor demesiyle senin için, aşk bitti!
Yat limanın tokuşturulan, içelim güzelleşelim bira kutularında aşk bitti.
Arabanın arka koltuğunda konuşurken sen benimle, serçeyi andırıyorsun derken; gecenin bir vakti Kaleiçi’nin dar ve yokuş sokağında, bir zeybek edasıyla attığın her adımı hayran kalmış izlerken ben aşk bitti! Hatırlıyor musun o akşam en çok babanı seviyorsun demiştim, başka bir gün de en çok onu örnek aldığını? Hatırlıyorsun; çünkü sadece istediğin zaman kullandığın bir hafızan var.
Kardelen’de sorduğum ‘Tanrı’nın simetri eksikliğine inanır mısın? ’ sorusunda, bana verdiğin cevap olan bakışlarında aşk bitti!
Cafe Quin’ de sen, ‘’ Bugün ilk defa güneşe çıkardılar’’ derken seni gördüm ve aşk bitti!
Bu ve yazdığım birçok şeyin öncesi; 29 Ekim sabahı, Ansan Bahçesi’nin bir yaprak dökümü öğlesinde tanıştık seninle. Aşk bitti!
Daha önce yüzünü görmediğim, sonrasında aşinalığını bile hissedemediğim o iz tutmaz sese; sırf okurken aşkı hissettirdiği için, karşılıksız aşkına yazdığı ‘Bemela’ya Mektuplar’ına cevaben yazdığım, o sarı kağıtta ki ayetlerde aşk bitti! O kağıdı hala saklıyorsun; aşk birleşemez, birleştirmez demiştim, aynı kutuplar birbirini iter, onları koruyansa aralarında ki boşluktu. Yalandı, yalan! Bir elmanın Havva’dan kalan en büyük yalanı; elmanın diğer yarısı. Elmanın kerameti olan aşk bitti!
Sen donuk bir gecenin, intihar köprüleri gibi uzanan yakamozlarında salıverdin, asla inanmam dediğin denizkızlarının pullarına gizlediğin düşlerini. Biliyordun oysa, karda yanan ateş gibi ve ateşte eriyen kar gibi, seni düşlerinde, kendi dünyanda erimeye çağıran seslerinin ve o uzun saçlı esmer kızın gözlerinde özlediğin sevgisinin; yani vazgeçtiğin, yani kaçtığın şeyin, içinde baharlar açan, şeftali kokan bir gecede seni apansız buluverdiğini. O yüzden ‘ ovalarına ay düştü ‘ , ateş düştü gözlerine ve biliyorum ki en az benimki kadar yüreğine.
Anlıyor musun? Hadi yine git, yo! Bu sefer ben gideceğim.
Şimdi bir gemiyle, sonbahara doğru yol alan bu şaşkın bakışlarımı, bir çocuk içi ürpertisiyle korumaya çalışıyorum bu şehrin aynalarından seni düşünürken ve ben denize bakıyorum. Denizköpüğü dudaklarım, her öpüşünle kayalara çarpıp kırılırken, dünyanın yüreğindeki kabuğunda büyüyen inci olduğunu, o incinin de dudaklarımdan içime aktığını gördüm ve ben o an seni hiç düşünmeden sevdim.
Dur bekle, ben gidiyorum!
Aşk hiç biter mi?
Bir şarkının hep başa sarılan nakaratıyla sonu arasında dinlerken gördüğüm, gerçeği kendinden başkasında bilinmeyen, yorumu kendi içinde gizli rüyam gibisin; sonunu hiç göremediğim.
Su ve Kelam
E.ATLI
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.