- 966 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
İSLAM'I ANLAMAK
“ALLAH Âdemden bu yana insana bilmediğini sürekli öğretmekteydi.
"Rabbim ilmimi çok artır" ayeti uyarınca, insanın rezervi evrenden geniş tutulmuş hem de mikroskobik bir "Âlâk" içine sığdırılmıştı.”(Alıntı)
.............
Öncelikle Allah bizleri doğru söyleyen ve doğru yaşayanlardan eylesin dileği ile başlayalım hasbi halimize. Bir Allah dostu “İslam’ın içinde hiç bir kötülük, İslam’ın dışında da hiç bir iyilik bulunmaz “ buyurmuştur. Çok düşündüm bu sözü; acaba İslam’la şereflenmemiş insanlarda hiç bir iyilik yok mudur anlamına mı gelmektedir bu söz..Düşünen her kul doğruyu da bulacaktır. Elbette İslam’la şereflenmemiş insanlar içinde de iyiler vardır. Bu gün izlediğim belgeselde planörü icat eden ve kendiside bir planör uçuşunda hayatını kaybeden alman mühendis Otto Lilienthal acaba şehit midir diye düşündüm.
“Allah Yolunda Ölenlere, Ölüler Demeyin. Bilakis Onlar Diridirler. Ama Siz Anlamazsınız” (Bakara 154) Peki o zaman Allah yolu ne demek? O zamandan mekândan münezzeh değil mi? Allah yolu nasıl bir yol acaba diye düşünecek olursak bu ayet aynı zamanda onun tecellileri yolunda ölenlerden bahsediyor olamaz mı? Bir insan insanlığa yarar sağlayacak herhangi bir icat üzerinde çalışırken hayatını kaybetse acaba Allahın tecellileri yolunda ölmüş olmuyor mu?
İslam ayni ile ilimdir deniliyor. Artık İslam’ın hak ettiği yeri bulması gerekir. İslamsız hiç bir şey iyiye kullanılmaz, maalesef bizler bu dini milletçe anlamadık “”Bu Din garip geldi ve garip gidecek”” buyurmuş Efendimiz. Benim için İslam denilince aklıma öncelikle ilim geliyor. Asla İslam ilmin dışında tutulamaz..Yeter ki o kainatın kitabının anlattıklarını doğru anlayalım..
Kâbe denilince aklıma atomun çekirdeği, tavaf denilince elektronlar gelirken acaba insanlık şu anda sadece 7. elektrondan istifade ederek elektrik elde ederken daha 6 tane elektron ile elde edilen enerjinin boyutu nasıl olacaktır acaba diyorum. Bir yandan da bizim daha Kâbe’nin en dış yörüngesinde farz olan 7 tavaftan sadece birincisini yaptığımızı da düşünüyorum.
Allahü teâlâ Fîl sûresinde meâlen buyuruyor ki:
(Ey Resûlüm!) Rabbinin, fil sâhiblerine neler ettiğini görmedin mi? O, bunların hîlelerini boşa çıkarmadı mı? Onların üzerine bölük bölük kuşlar gönderdi. Ki bunlar, onlara (fil sâhiblerine) pişkin tuğladan (yapılmış) taşlar atıyordu. Derken (Allahü teâlâ) onları yenik ekin yaprağı gibi yapıverdi. (Âyet: 1-5)
Allah CC bize Kurani Kerimi sadece geçmişteki olayları anlatan bir tarih kitabı olarak değil her devre yönelik anlatımları olan mucize bir kitap olarak gönderdi. Her ayetin her devirde on anlamı vardır. Derinliğe indikçe hakikate yaklaşılır deniliyor. Mevlana Hazretlerinin "Yeni şeyler söylemek lazım" dediği yer burasıdır. Fil ordusu tanklardan oluşan Kara birliklerini temsil eder zira fillerin ayaklarıda ezip geçmeye göre tasarlanmıştır ve tıpkı tankların paletleri gibi esnek olmayan vaziyettedir. Zaman zaman halkın arasında dolaşıp ölüm saçan ezip geçen tankları hepimiz gördük. Zulme verilen süre bitince Allah gönderdiği kuşlar yani uçakların “pişkin tuğladan” işlem görmüş madenden bombalar atıp ekin gibi yerlere serdiğini hepimiz gördük ve göreceğiz vakti geldikçe…
İslam’a inanan bir insan hiç bir şeyi boşa harcamaz. Çünkü her şeyde insanlığın hakkı olduğunu bilir. Yediği bir meyvenin çekirdeğini dahi çöpe atarsa yol kesen olduğunu yani “Namaz kılanın önünden geçtiğini” bilir çünkü o tohumun kendinde olan fidanı çıkarma yolunda kendi kıyametini kopartmanın peşinde olduğunu bilir. Elindeki bir reçel kavanozunu atmadan önce geri kazanım yollarına bakar.İnanıyorum demekle iş bitmiyor demek ki.. İnanarak anlayarak kainatın dilini çözerek yaşamak lazım..Tüm bunları öğrenmekte Kuran-ı Kerim’i anlamakla kazanılacak bir yetidir.
Balık kavağa çıkmış
Zift turşusun yemeğe
Derken Yunus bize; “Balık ilmi, kavak yüksekliği temsil eder. İlim o kadar yücelecek ve yükselecek ki zift yani petrol gelecekte insanların hizmetine sunulacak. Zift bu ürünler yanında turşu olacaktır. Turşu nasıl sebzenin en ham en yetişmemiş kısmından oluyorsa o gün insanların hizmetinde bulunan zift petrolün en olgunlaşmamış ürünü olacaktır, diyerek bize geleceğe yönelik ışık tutuyor olamaz mı?”
Ya da;
“Bir sinek bir kartalı
Salladı vurdu yere
Yalan değil gerçektir
Ben de gördüm tozunu” Derken;
Devrinde dünyanın en güçlü insanı Nemrutu bir sinek öldürmeye yetti. Kendisi kartal gibi güçlü kuvvetli ve güçlü konumda olan bir kişi eğer kendisi hakikat ilimlerinden nasip almamış ise karşısında sinek gibi gördüğü ama mana ilmi yolunda seyri olan maddi olarak ve fiziki olarak güçsüz olan sinek kadar küçük olarak Nemrudi benliklerin tabir ettiği bir insanın karşısında, Nemrutun mücadeleye gücü asla yetmez.demek istemiş olamaz mı.
Peki, neden Kuran-ı Kerim ve Yunus gibi mana ilmi okumuş büyüklerimiz bizim anlayacağımız gibi anlatmamışlarda bir cümleyi on ayrı kılıfa sarmışlar diyenlerde olacaktır içimizde dilerseniz bu soruyu da Yunus cevaplasın bizlere;
Yunus bir söz söylemiş
Hiçbir söze benzemez
Münafıklar elinden
Örter mâ’na yüzünü
Ne kadar anlıyoruz? Maalesef yüz yıllık bir beyin yıkama ve yanlış aşı ile sonucunda insanımızın dine bakışı bir hayli değişmiş. Din denilince aklına kürdanla diş karıştıran iki evli ve hanımlarını dörde tamamlama derdine düşmüş vergi kaçırıp kiracısına zulm eden ev sahipleri, Vurun kahpeye filmindeki gibi öğretmene eziyet eden ve her yaptığı kötülükte arkasında cami sulieti gösterilen çember sakallı imamlar geliyor. Demek ki din anlaşılmasın diye atılan maya tutmuş. Lokmayı yutanlar yutmuş.. Hem de dindar ailelerin çocukları daha çok yutmuş bu lokmayı. Hayata dair bir konuya değindiğinizde hemen bu insanlar Yunus’un bahsettiği münafıkların gösterdiği dini alıp sokarlar gözünüze gözünüze..Damarlarında dolaşan zehrin etkisinden çıkıp pozitif örnekleri ne görmek ne anlamak ne de öğrenmek isterler…Dinin rengi karadır onlara…İnanın içimi yakıyor onları bu yerde görmek üzüyor beni vahlar olsun bizlere anlayamamışız anlatamamışız demekten kendimi alamıyorum…
Bir kardeşimin anlatımına kulak verelim beraberce; “geçen gün ABD de yaşayan bir arkadaşımın eşi geldi. Eşimle birlikte misafirimizi Ankara’da gezdirmeye çıktık. Misafirimiz bayan kısa etekli ve kolsuz elbise giymişti dış görünüşü itibarı ile tarif edilen dindar kalıbının çok dışında kıyafeti ile bir yerde soğuk bir şeyler içerken garsonluk yapan ilkokul çocuğuna cüzdanında yüklü bir bahşiş verdiği an gözlerindeki sevinci görmüştüm. Sadaka vermenin bir yoksulu sevindirmenin sevinci tümüyle yüzünden okunuyordu. Ancak asıl bombayı akşam eve geldiğimizde namazını kıldığında patlattı meğerse yıllardır 5 vakit namazını kılarmış.”
Gördüm ki Yunus “Bu dervişlik dedikleri hırka ile taç değil gönlünü derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil “ derken bizlere çok şeyler anlatmış.
O halde ne kadar bu kurallara uyarlı yaşarsak dünya ve ahirette o kadar huzurlu olacağımız kesindir, “Bildiğinle amel et ya Muaz bilmediğini hak sana öğretir.” Dediğine göre bizlerde bildiğimizle amel ederek en azından kendi tohumumuzu çöpe atıp zayi etmekten kurtarırız. Nasıl mı? “EDEP” li olarak; edep çok güzel bir kelimedir Arapçada EDB harfleri ile yazılır bizde anlaşılması kolay olsun diye “Eline, Diline Beline, “ sahip ol diye tarif etsek her halde yanlış yapmayız. Elimizi haramdan koruyarak İÇKİ Kumar ve Zina denilen üçayaklı idam sehpasından uzak durmalıyız, İçki tüm kötülüklerin anasıdır der bize atalarımız.
Zina denince bu söylemi dar kalıpta sadece kadın ve erkek arasındaki nikâhsız gayri meşru ilişkiden ibarette sanmamak gerekir. Tüm gayri meşru ilişkiler zinadan sayılır. İş yerinde amirinden patronundan habersiz el altından iş görmekte zinadır. Yapacağı işi halkın devletin aleyhine kullanmakta zinadır..Cehalet de günahtır ancak cahiller hep kendilerini çok akıllı zanneder Derviş Yunus yine açıklıyor bize
“Ey çok kitaplar okuyan sen mi tutarsın bana dak
Tâ bilesin sırrı ayan gel aşktan oku bir sebak”
“Bin yıl okur isen akla karayı” akla karayı oku, dur… Ama bu kâinat akla karadan ibaret değildir Ebu cehil cehaletin babası olarak nitelendirildiğinde kültür seviyesi en büyük profesörler derecesinde idi. O yüzdendir ki“Cehalet adama cennette de bir büyük ateştir” sözü beni çok etkiler. Bu gün gördüğüm bir video kayıtta günümüz İlahiyat profesörlerinden biri İslam’da miras konusunda bir ayeti açıklarken “günümüzde artık bu ayet aynı manada değildir, geçerliliğini yitirmiştir” dedi. Cehalet konusunda diploma bile alabilir bence bu profesörümüz. Yazık ki o kişinin on binlerce baskısı olan kitabı vitrinleri süslüyor görmek anlamak bilmek ne kadar çok önemli değil mi? Allah bizleri hele de toplumların vebalini sırtlayacağımız böylesi büyük günahlardan korusun…Kuranın bir ayetini bile reddetmek ile tamamını reddetmek arasında fark yoktur yazık ki..
Kıssadan hisse; sadece ve sadece “İKRA”
Cebrail’in ilk kullandığı cümle, emir, kelime,söz, vahiy.. İKRA
Yaratıcının ilk direktifi
İslâm’ın ilk farzı….İKRA
Bu demektir ki; okumak, ilk ibadetti...
“ALLAH Âdemden bu yana insana bilmediğini sürekli öğretmekteydi.
"Rabbim ilmimi çok artır" ayeti uyarınca, insanın rezervi evrenden geniş tutulmuş hem de mikroskobik bir "Âlâk" içine sığdırılmıştı.”
Perihan KILIÇ
ESMİZE 11 Temmuz 2012
İzmir
YORUMLAR
"edeb ya hu"
genel hatları ile güzel bir yazıydı, küçük bir ilave de bizden olsun,
"dolmuşla giderken yol kenarında bir bayan el etti binmek için, şoför durdu ve kapıyı açtı. kadın sizin yazınızda bahsettiğiniz görüntüde idi, içimden kadına saymak geldi... kadın elini dolmuşun kapısına uzattı tutup binmek için ve fısıltı halinde bir kelime BİSMİLLAH... utandım, utandım, utandım...ben dolmuşa binerken hiç besmele çekmiyordum. gıyabında o HANIMEFENDİ ABLA dan özür diledim, hakkını helal et dedim..."
saygıyla kalınız.
Şunun öncelikle doğru anlaşılması lazım; cennet-cehennem takası yapmak bizim işimiz değil. Bu bizim işimiz olmayınca, tasnif, taktir, taltif , yergi ve yargıda bulunurken çok dikkat etmemiz gerekir. Eskilerin rivayetlerin arkasına sığınarak bir yığın cennet-cehennem takası yapmış olmaları, yolumuza ve yönümüze konulan en büyük taşlardır. Bu öyle derindir ki, imanımızı da, itikatımızı da, yaşantımızı da ters yüz etmiştir. Dolayısıyla sizin bozulmayı yüz yıl geriden başlatmanız bir hata olarak ortaya çıkmakta. Sıffın savaşını ve kerbela'yı görmeden olayları doğru anlamak ve yorumlamak çok kolay değil. Buraya döndüğümüzde ben müslümanların tarihlerini öğrenmek ve okumaktan korktukları kaygısına kapılıyorum. Bu nokta o denli önemlidir ki, iki ayrı din demiyeceğim,ama, önemli iki ayrı din dünyası oluşmuş ve oluşturulmuştur. Her iki tarafta kendine göre mukaddesler inşa etmiş, kutsallar icad etmiş ve her iki dünyanın dokunulmazları vardır. Bunlara el sürdüğünüzde yanarsınız!!!! Sizin dünyaya ayrı bir insan olarak gelmiş olmanızın hiç bir önemi ve değeri yoktur. Siz kim oluyor sunuz? Oysa İslamı anlama bakımından doğruların ayağı bu dönemde kaydırılmıştır. Oysa bizler yağımızın hiç kaymadığını düşünüyoruz...Böyle düşününce de hataları görmek ve doğruyu anlamak mümkün olmamaktadır. Bu bölünmeden memnun kalınmış ve inşa edilen iki dünya, bazen çatışarak, bazen anlaşarak,ama, daha çok yerinde sayarak bizi bu günlere getirmiştir...Bundan öyle memnun kalınmıştır ki, dinler arası diyaloglara melek edasıyla koşanlar, din içi diyaloglara zebani kesilmişlerdir. Oysa orası yaşlı bir dünyaydı ve rahmet bu yandaydı. Gerçek kendi içinden doğacaktı. Dolayısıyla diyaloğa, dinler arasından değil, dinin içinden başlamak gerekiyordu. Bu ne hikmetse kimsenin işine gelmemiş ve herkes ürkmüştür bunları konuşmaktan ve ürkütülmüştür. Çünkü tarihlerini bilmekten korkmaktaydılar ve ya tarihlerine güvenmemekteler...Anlamak, tanımakla başlar..Tanımadın ki, neyi, nasıl anlayacaksın? Bu gün halen camilerde ne ayetten ne de sahih hadislerden çokça söz edilir...Rivayetler ve hint hikayeleri dinlemekten bizarız...Anlaşılmayan ve üzerinde anlaşma sağlanamayan konuların üzeri örtülmüş, bir muhafaza içine alınmış, büyük harflerle üzerine "mübarek" yazılmak suretiyle kutsamamız istenmiştir. Dokunmadan ve anlamadan ve sormadan seveceksin....Bu anlamda İslam dünyasında hiç bir soru tam olarak karşılığını bulamamaktadır. Sorunun olmadığı yerde ise gerçekten söz edilemez...
Şimdilik bu kadarla yetindim hocam...Size ve emeğinize saygımı belirtmeme gerek yok sanırım...