- 1414 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ERCİŞLİYİ FUTBOLLA TANIŞTIRAN ADAM
ERCİŞLİYİ FUTBOLLA BULUŞTURAN ADAM
Onu ilk tanıdığımda ilkokula gidiyordum. Bir barakası vardı. Bu barakada hem bisiklet tamir ediyor hem de bisiklet kiraya veriyordu. Ben de o zamanlar annemin yaptığı pastaları çarşı- pazar dolaşıp satıyordum. Her gün satıştan ayırdığım 25 kuruşu götürür ona verir ve bisiklete binerdim. Bisiklete binmeden önce bizi iyice uyarırdı. “Sağdan gidin, yavaş sürün, taşıt gelince durun” gibi. Konuşması bizden farklıydı. Biz ağırlıklı olarak “Erciş Ağzı”nı konuşurken o İstanbul Türkçesini konuşurdu. Daha sonra onu sahalarda top oynarken görmeye başladım. O dönemde futbola karşı Erciş’te müthiş bir ilgi vardı. Urfa, Ağrı, Bitlis, Muş, Van ve bunlara bağlı ilçelerden futbol takımları maç yapmak için Erciş’e gelirlerdi. Genç- yaşlı herkes maça giderdi. Büyük bir seyirci kitlesi oluşurdu. Zaten halkın tek eğlencesi futbol ve minder güreşleriydi. Herkes gibi bizler de maç olduğunda giderdik. Maçlar genellikle pazar günleri yapılırdı. Oyuncular kadar seyirciler de onu seviyordu. Diğer oyunculara göre yaşlıydı. Maçlarda o hem ağabey, hem çalıştırıcı, hem de oyuncu olarak görev yapıyordu. Ayakları tutmaz hale gelinceye kadar da oynadı. Son yıllarında yaşlanmıştı ama antrenörlük yapıyordu. Çok oyuncuya hocalık yaptı. Sonra ayakları tutmaz olunca üç tekerlekli bisikletli arabalar içinde seyircilerle birlikte maçları izlemeye başladı. Herkes ondan “İstanbullu Sale” diye bahsederdi. Neden böyle dediklerini daha sonra öğrenecektim.
Bazı olaylarda ilkler çok önemlidir. Bu nedenle ilkler kolay kolay unutulmuyor. Erciş’te de ilklerden birisi ilk futbol takımının kurulmasıdır. Bunu araştırdığımız zaman karşımıza bugün de sporla az çok ilgisi olan herkesin yakından tanıdığı bir ismin öne çıktığını görüyoruz. Bu isim İstanbullu Selahattin Yananlar’dır. Ama kimse onun soyadını pek bilmez. Hatta Onun soyadının Yananlar olduğunu ben de bilmiyordum. Bir röportaj esnasında, o da çok yıllar sonra öğrendim. Demek ki onun soyadı Ercişliler için pek önemli değildi. O herkesin gözünde İstanbullu Sale idi. O yetiyordu herkese. Ve ölünceye kadar da herkes O’nu İstanbullu Sale diye bildi.
Selahattin Yananlar doğma büyüme İstanbullu idi. 1927 yılında İstanbul’da doğmuştu. 1945- 1947 yıllarında da askerliğini Erciş’te yaptı. Fakat Erciş’i çok sevdiğinden midir, yoksa Ercişlilerin bilmediği başka bir nedenden midir bilinmiyor, bütün ailesine ve doğduğu İstanbul’a bir daha geri dönmek istemedi ve Erciş’e yerleşmeye karar verdi. Hep Erciş’i ve Erciş halkını çok sevdiğini söylerdi. Erciş Halkı da tabi ki onu çok sevdi. Yıllar sonra Ercişli Ahmet, Mehmet, Cevdet, Hasan gibi o da Ercişlilerin İstanbullu Sale’si oldu. Artık herkes ondan hep İstanbullu Sale diye bahsetmeye başlar. İşte o dönemde İstanbullu Selahattin’in futbol oynadığını, futbolu iyi bildiğini öğrenen zamanın Belediye Başkanı Süleyman Erdinç, İstanbullu Selahattin’i makamına çağırarak ondan bir futbol takımı kurmasını ister. Selahattin bunun üzerine Erciş’te araştırma yapmaya başlar. Ve bu araştırma sonucunda Erciş’te ilk futbol takımı kurulur. Onun verdiği bilgiye göre bu takımda İstanbullu Selahattin, Hüsamettin Şanal, Menduh Cengiz, Bankacı Nüsret, Osman Cengiz, Remzi Mehmet Kürüm, İbrahim Nazlı, Süleyman Akıllı gibi insanlar yer alır. Fakat bu takım daha sonra bazı futbolcuların çalışmalara gelmemesi ve bazı başka nedenlerden dolayı dağılır. İstanbullu Selahattin bu moral bozukluğu ve aile hasreti çektiğinden tekrar İstanbul’a döner. Fakat bu ayrılık uzun sürmez, Selahattin çok kısa bir süre sonra tekrar Erciş’e döner. Bu defa yanında iki tane de top getirmiştir. Yıl 1948. Tekrar kulübü kurmaya karar verir. Zamanın Belediye başkanı Süleyman Erdinç’in desteği ile Süleyman Alper, Yusuf Zorlu, Sıtkı Kürüm ve bazı Ercişlilerin içinde yer aldığı yeni bir kulüp kurulur. Ama bu da uzun sürmez. Kulüp dağılır. Bu arada Selahattin bir baraka kiralar ve burada hem bisiklet kiraya verir hem de tamir yapar. Geçimini bununla sağlamaya çalışır. Bu baraka, uzun yıllar onun hem ekmek teknesi, hem de evi olur. Orada çalışır, orada yer- içer, orada uyur. Kurduğu takımı da oradan idare eder. Yıllar su gibi akar gider. 1953 yılında Onun tabiriyle tescilli yeni bir takım kurulur. Bu takım ERCİŞ GENÇLİK’tir. Uzun yıllar bu takımı o yönetti ve futbol oynadı. Yine onun verdiği bilgiye göre, bu takımın bir odası bile yoktu. Kulübü yıllarca bu barakadan idare etmeye çalıştı. Malzeme, ayakkabı, forma yoktu. Formalar atlet üzerine çekilen renkli bezlerle yapıldı. Maçlara da öyle çıkıldı.
Erciş Gençlik iyi bir başlangıç yapar. Maçlarda gösterdiği performansla Doğu Anadolu’da sayılı takımlar arasına girer. Bu arada birçok futbolcusu büyük takımlara transfer olur. İstanbullu Selahattin bu takımın ayakta kalması için çok çaba sarf ettiğini anlatır. Hatta İstanbullu Selahattin, Van İkinisan’da oynadığı zaman kulübün eski ayakkabı ve toplarını Erciş’e getirip tamir ettikten sonra oyunculara dağıtırmış. Gelin bunu 1998 yılında İstanbullu Selahattin’in kendisinden dinleyelim: “ Öyle zamanlar oldu ki ben dâhil birçok arkadaşımız sahaya çıkıp çıplak ayakla top oynadık. Çoğu zaman sağdan- soldan bulduğumuz ayakkabı, forma ve topları tamir ederek yolumuza devam ettik. Ama daha sonra çok güzel bir takım oluşturduk. Bu takımla Doğu Anadolu Bölgesi’nde yenmediğimiz çok az takım kaldı.” Bu arada o dönem bu takımda yönetici olarak görev yapan başkanlar Mehmet Saraçoğlu, Abdulbaki Leventoğlu, Ali Saraçoğlu, Ziraat Bankası Müdürü Hüseyin Aktuğ, Sıtkı Göralcan, Nurettin Çelikezen, Mustafa Şahiner, Osman Kendir ve diğerlerinden saygıyla bahseden Selahattin Yananlar “ Erciş adını bütün çevrede gururla temsil ettik.” Diyerek o günleri özlemle dile getirir.
Selahattin Yananlar Erciş Gençlik Spor Kulübünü kendi çocuğu gibi bildi. Ölünceye kadar hep bu takımı düşündü, hep bu takım için kafa yordu. Galip geldiğinde gururlandı, yenildiğinde ise üzüldü. Hasta olmasına rağmen bu takımın ve diğer futbol takımlarının hiçbir maçını da kaçırmadı. Sporseverler ona hep sempati ile baktılar, ölünceye kadar da hep yakınlık gösterdiler. Arkadaşları bugün de ondan bahsederlerken hep güzel sözlerle yâd ediyorlar. “Biz top nedir bilmezdik, bizi futbolla tanıştıran o oldu.”, “ Çok iyi bir insandı. İyi bir futbolcu, iyi bir çalıştırıcıydı.”, “Bizim derdimizi hep o çekerdi. Bazen oynamakta nazlanırdık. O bizim suyumuzla gider ve bizi muhakkak oyuna sokardı.”, “Çok sabırlıydı. Çok nadirde olsa kızdığında, bazen karşısındakini inandırmak için veya teşekkür amacıyla sözünün sonunda sürekli rahmet babana diye söylerdi. Bizde onu her gördüğümüzde takılmak için rahmet babana derdik, gülerdi. Allah rahmet etsin.”
Selahattin Yananlar daha sonra Erciş Belediyesi’ne memur olarak alındı. Uzun süre orada görev yaptı. Bu arada çok geç de olsa evlendi. Ama ayakları artık tutmaz olmuştu. Çarşıya çok az çıkıyordu. Geldiği zamanlar önceleri koltuk değnekleri ile daha sonraları bacakları tutmayınca üç tekerlekli bisikletle gelip gidiyordu. Bu haliyle bile bütün hayatı yine futboldu.
İstanbullu Selahattin’le bir çok insan futbol oynadı. Başta rahmetli Gınne (Sadrettin Turan) olmak üzere Süleyman Akıllı, Liceli Tahir Nazlıcan, Sami Bulut, Şeref Bayraktar, Mehmet Güler, Mustafa Sebibuçin, Fikret Alper, Cevdet Turan, A. Cabbbar Candaş, Doğan Rona, Mehmet Sıddık Alkoç, Hüseyin Baran, Sıddık Öncer, Necati Çemberlitaş, Yusuf Duman, Cezmi Coşar, Burhan İrez, Şeref Çalık, Mehmet Zeki Taşdemir, Orhan Gülle, Doktor Yılmaz Bozok, Nüsret Müftüoğlu, Necip Bayraktar, Fehmi Gardaş (Tozu Fehmi), Mehmet Zerrin, Şahin Ateş, Yaşar Bülbül, Necat Bülbül, Nizamettin Bayraktar, Hayrettin Turan, Ahin Zorlu, Güner Zorlu, Avni Gezgeç, Nedim Nazlı, Cevdet Kanter, İzzet Turan ve Kemal Ayıboğan gibi daha birçok futbolcu sayabiliriz.
Ve 1998 yılının bir Eylül gününde, Kara Yusuf Paşa Camii’nden bir salâ ve ardından İstanbullu Selahattin Yananlar’ın öldüğü haberi verildi. O an çok karışık duygular içindeydim. Bir an İstanbul ve Erciş arasında gidip geldim. Dudaklarımdan “nereden nereye? Sözleri döküldü. Üzülmüştüm… Hele onun ailesinden uzakta ve hasta olduğu bir anda ölümü nedense bana çok dokunmuştu. Sanki biraz da ihmal edilmişti. Çünkü ölümünden çok kısa bir süre önce, 25 Haziran 1998 tarihinde onunla konuştuğumuzda ve Köylere Hizmet Götürme Birliği adına çıkardığımız Her Yönüyle Erciş adlı Gazete’nin 1998 Temmuz sayısında bu konuşmalarını yayınladığımızda çok etkilenmiş ve duygulanmıştı. O zaman anladım ki, artık İstanbullu Selahattin bu son günlerinde herkesten daha çok sevgi ve yakınlık bekliyordu. Bunu gördü mü, görmedi mi bilmiyorum. Ama bilinen bir gerçek var ki, o da onun Erciş futboluna çok şeylerini verdiği ve çok şeylerini de terk ettiğiydi. Bu yüzden İstanbul Selahattin, artık bizim hafızalarımızda yalnız ailesini, memleketini ve sevdiklerini Erciş için terk eden bir insan değil, Erciş futboluna bir ömrünü veren ve Erciş halkına sporu, özellikle de futbolu tanıtan insan olarak kalacaktır.
YORUMLAR
Ülkemize hizmet eden herkese şükran borçluyuz
Yüreğinin sesi daim olsun dilerim