- 908 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
ALİ OSMAN’DAN ÂL-İ OSMANA -36 -
Madımak Katliamında bir takım sakallı, cübbeli insanların ‘’Allah’ü Ekber ‘’ naraları atarak oteli yaktıklarını görüyoruz… O kadar can ölüyor orada. Lakin nasıl bir hikmet-i İlahi ise asıl hedef olan ( Güya ) Aziz Nesin sağ kurtuluyor…( Türk Milletinin % 80 i aptal ya…Demek ki aptal olanlar kurtaramamışlar kendilerini %20lik kesimde yer alan akıllı Aziz Nesin paçayı kurtarmış.) Neyse…Çok da önemli değil galiba…Ama başka bir şeyleri daha göremiyoruz.
Mesela: (Ahmet Alan-Hakkı Türkgil) Bosna Parkı denilen noktada öldürülmüş olarak bulunur. Bu kişilerin kimler tarafından öldürüldüğü hâlâ anlaşılmış değil. ( İsimleri Madımak yangınında öldürülenlerle birlikte zikredilir nedense. )
Mesela: . Gruba müdahale etmede yetersiz kalan Valilik, ilçelerden ve civar illerden takviye ister. Hatta Bolu’dan bile… Tokat Emniyeti’nden 20, Kayseri’den 31 polis Sivas’a gelirken, Jandarma Komutanlığı’ndan da 20 acemi er gönderilir. Olaylar devam ederken Madımak Oteli’ne aracıyla gelen Tugay Komutanı Ahmet Yücetürk, kalabalığa baktıktan sonra tekrar makam aracına binip olay mahallinden uzaklaşır. Neden?
Bazı şeyleri ise duymuyoruz..Duymak istemiyoruz…
Mesela: Eski bir CHP li yönetici Bülent Kaya’nın Madımak Katliamından sonra söylediklerini. Bülent Kaya Diyor ki:
“CHP ekibi olarak, Kültür merkezindeki toplantıya katıldık. Aziz Nesin konuştu. O, dine ve dindarlara hakaret ediyor, biz o bilinçsiz halimizde alkışlıyorduk. Ali Balkız filan hepsi hakaret etti, biz alkışladık. Ertesi gün, Kale Camii’nde gerginlik yaşandı. O zamanki bizimkiler, ezan okunurken ezanı bastırmak için davul zurna çalıyorlardı. Şeytan Ayetleri’ni yayınlamasından dolayı Aziz Nesin’e zaten tepki vardı. Bir de bunlar olunca, tansiyon iyice yükselmişti.” Diyor ve devam ediyor:
“Ankara’ya dönüş yolunda düşünüyordum. Biz buraya niçin gelmiştik. Müslümanların değerlerine hakaret etmek için mi?.. Bu kışkırtıcılığın sebebi neydi?.. Kimi kime vurdurmak istiyorduk? İslam’ı niçin tehdit olarak görüyorduk? Bunlar iyi insanlardı. Biz mi kötüydük? Biz mi birilerinin oyununa geliyorduk? Bunların muhasebesini yapa yapa geldim, Ankara’ya. Cenaze törenleri yapılıyordu. Cami avlularından yuh sesleri yükseliyordu. Bunlardan, bu sözde laiklerden soğumuştum. Koca Sivas’ın oyuna getirildiğini, Sivas’ın yakıldığını düşünmeye başladım. Vicdanım da rahatsız olmuştu. Her yıl Banaz’da yapılan şenliklerin Sivas’a alınmasının arkasında laiklik değil bölücülükle ilgili hesapların olduğunu düşünmeye başladım.”
Arif Sağ’ı da dinleyelim. Bakalım o ne demiş…Yani bir aleviyi dinleyelim bu sefer de…
`Madımak olayında tek suçlunun yargılanan ve hüküm giyen 33 sanık olmadığını bilmek lazım. Onlar sadece tespit edilen ve yargılanan, mahkum olan kimseler. `Gerçek suçlular nerede? Bu olaya göz yumanlar, yangına körükle gidenler, müdahale etmeyenler nerede? Bunlar bilinmiyor. `En az yargılanıp idama mahkum olanlar kadar, onlar da suçludurlar. Belki devleti yönetenler o gün olaya daha ciddi baksalardı bu 37 insanın acısı yaşanmayacaktı. `Yine diyorum ki, devlet, o dönemde irtica diye bir yapıdan giderek rahatsızlanmaya başladı. Bana göre de irtica diye bir gelişme vardı Türkiye`de. İrticacıların işi nereye kadar götüreceğini görmek isteyenler, bu kanlı senaryoyu hayata geçirdiler. Maalesef, faturası çok ağır ve acı oldu. `Sonuç olarak, Sivas olaylarının tarafsız insanlar tarafından yeni baştan incelenmesi gerekiyor. Mesela o günlerde televizyonlardan izlediniz, gazetelerden okudunuz. Üniformalı biri geliyor, arabasından iniyor, orada kalabalığın içinde kareli gömlekli bir herif var, oteli yakan; geliyor onunla öpüşüyor, arabasına binip gidiyor, bu üniformalı. Nedense olaya hiç müdahale etmiyor.
Arif Sağ’ın söyledikleri Menemen Olayına ne kadar da benziyor değil mi?
Yine Arif Sağ’ı dinleyelim. Özellikle de Madımak’ı yakanlar Büyük Birlik Partili şeriatçı faşistlerdi diyenlere bizzat kendisi veriyor cevabını:
"Otel yanmaya başladığı zaman arkadaki camı kırdılar, biz de camdan bir boşluğa atladık. O boşluğun ne olduğunu da bilmiyorduk. Atladığımız yerdeki tenekeler yıkıldı, biz balkona düştük. Balkon da Büyük Birlik Partisi’nin binasının balkonuymuş. Otel ile bina arasında bir balkon. Sonra orada patırtılar kütürtüler duyuldu. Karşı koydular önce oradaki insanlar. ’Biz sizi çağırmadık’ gibi şeyler söylediler. Sonra BBP’nin il başkanı ya da başkan yardımcısıydı kim olduğunu bilmiyorum. Bir arkadaş beni görünce itiraz edenleri durdurdu bizi içeri aldılar. 41-42 kişiydik. İçeri girdik oturduk. Sonra bizi içeri aldırtan arkadaş, ’Arif abi, Allah’ın hikmetine bak. Yıllar önce Kızıldağ’da bir kış günü arabam bozulmuştu. Sen durdun beni arabana aldın. Sivas’a getirdin beni ölümden kurtardın. Bugün de Allah kısmet etti ben sizi ölümden kurtardım’ şeklinde konuştu. Orada bir saat kaldık, bizi emniyet müdürlüğüne götürdüler. Orada yaşadığımız budur. Biz hiç bir zaman ’BBP’liler geldiler bizi yaktılar’ gibi bir laf etmedik. Öyle bir şey yok."
Madımak Olayı ile Muhsin Yazıcıoğlu arasında kurulmaya çalışılan bağa en güzel cevap Alevilerin en saygın insanı tarafından verildiği halde görmüyoruz. Aldırış etmiyoruz.
Madımak’ın ateşe verilmesinden sonra hayatını kaybeden Serkan Doğan’ın ağabeyi Serdar Doğan, yıllar sonra olayı Milliyet’e anlattı (Devrim Sevimay-29 Haziran 2009). Doğan’ın anlattığı ilginç bir ayrıntı kayıtlara şöyle geçiyor: “Yangının başlamasına bir saat falan var. Birden rütbeli bir subay, yanında iki çevik kuvvetle otele girdi. Elektrikler kesik. Subay elindeki çakmağı çaka çaka lobide yürüyor. ‘Komiser Mehmet kim?’ dedi. Komiser kendini tanıttı. Subay, komisere ‘çıkalım’ dedi. Bizim komiser, ‘Ben çıkabiliyorsam buradaki herkes çıkabilir. Tek başıma çıkmayı reddediyorum.’ dedi. Sonra bizim Ertan vardı, ‘Peki nasıl çıkacağız’ diye sordu. Subay döndü, sizden özür diliyorum ama aynen şu ifadeyi kullandı: ‘Nasıl girdiyseniz öyle çıkın o… çocukları!’’ Sonra komisere çok sert bir biçimde ‘Çıkalım diyorum size!’ dedi. Bir daha ret yanıtını alınca da ‘Ne halin varsa gör!’ deyip gitti.”
2 TEMMUZ 1993TE SİVASTA NELER OLDU? NELER YAŞANDI?
Sivas Emniyeti, 37 kişinin öldüğü Madımak olayı sırasında çekilen çeşitli görüntüleri tekrar inceliyor. Bazı ipuçlarına ve farklı ayrıntılara ulaşılmış durumda. Detaylar, yakında daha da netleştirilecek.
1 Temmuz 1993, Sivas için aslında sıradan bir gündür. Sadece Pir Sultan Abdal Şenlikleri çerçevesinde kente gelen konukların şehirde oluşturduğu hareketlilik, farklı sayılabilecek ayrıntılardan biridir. Olaylar seyrinde ve normal rutininde devam etmektedir. Sivas Kültür Merkezi’ni dolduran kalabalığa dönemin Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Murtaza Demir bir açış konuşması yapar. Ardından Sivas Valisi Ahmet Karabilgin gelen konuklara hitap eder. Söz sırası, o dönemde ‘Şeytan Ayetleri’ isimli kitabı bastıran Aziz Nesin’dedir. Sivas’ta yine hareketlilik yoktur. Nesin konuşmasını tamamlar. Program çerçevesinde Buruciye Medresesi’nde kitap ve fotoğraf sergilerinin açılışları yapılır. Gün boyu konferans ve etkinlikler normal seyrinde devam eder. Ancak ertesi gün, yani tarihe 2 Temmuz olarak geçecek olan zaman dilimi için aynı şeyleri söylemek mümkün değildir. Saat 11’den itibaren Sivas’ın merkezinde hareketlenmeler başlar. Kim oldukları, ne istedikleri tam olarak bilinmeyen gruplar dikkat çekerken, tuhaf olaylar yaşanır. Aziz Nesin, Şifahiye Medresesi’nde kitaplarını imzalamaya başlar. Bu sırada Cuma vaktinde Selimiye Camii’nin önünde kim oldukları henüz anlaşılamayan bir grup tarafından davullar çalınır. Toplulukta yine bir hareketlenme yoktur. Cuma çıkışı Selimiye yerine Paşa Camii’nin önünde bir grup toplanıp Aziz Nesin lehine sloganlar atar. Kalabalık bununla da yetinmez. Amerika’nın mı yoksa İsrail’in mi olduğu tespit edilemeyen bir bayrak yakılır. ‘Kahrolsun Amerikan emperyalizmi, kahrolsun Siyonizm!’ sloganlarının atıldığı polis kayıtlarına yansır. Sloganlar ilginçtir. Çünkü jargon, hem sol hem de sağ düşüncedekilerin kullandığı türdendir.
Can Şenliği Tiyatro Grubu’nun sahneye koyduğu oyunda da Müslümanlara hakaret edildiği ileri sürülür. Atatürk Kültür Merkezi’nde de bu sefer başka bir grup ‘Yaşasın devrimci mücadelemiz!’ şeklinde slogan atar. Olaylar karşılıklı tahriklerle giderek büyür. Artık kimin ne yaptığı belli olmayan bir durum yaşanmaya başlar Sivas’ta. Öyle ki Kültür Merkezi önüne dikilmek istenen Pir Sultan Abdal heykeli bir grup tarafından indirilip yerde sürüklenir. Heykel, konukların bir kısmının kaldığı Madımak Oteli’nin önüne kadar getirilir. Bu arada olayın üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen heykeli kimin dikmek istediği hâlâ anlaşılmış değil. Çünkü Sivas Belediyesi’nin heykelin dikilmesi için verdiği bir izin belgesi veya onayı yoktur.
2 Temmuz’da saat 11’de başlayan ve akşam 8’e kadar devam eden olaylarda polis telsizlerinden çeşitli anonslar geçilmeye başlar. En son anons, kalabalığın sayısının 10 bini bulduğu yönünde. Ancak o güne dair görüntülere bakıldığında polisin abartmış olabileceği üzerinde duruluyor. Tahminlere göre kalabalık 5 bin kişi civarındadır. Tahriklerle başlayan ve hâlâ aydınlatılamayan karanlık noktalarıyla Madımak Oteli ateşe verilir. 35 masum can, tezgâhlanan bu kirli oyunda ölür. Ancak otel ateşe verilmeden önce iki kişi de (Ahmet Alan-Hakkı Türkgil) Bosna Parkı denilen noktada öldürülmüş olarak bulunur. Bu kişilerin kimler tarafından öldürüldüğü hâlâ anlaşılmış değil.
2 Temmuz’da yaşanan olaylarda devletin resmi görevlilerinin büyük ihmalleri olduğu bugün daha net bir şekilde anlaşılıyor. Gruba müdahale etmede yetersiz kalan Valilik, ilçelerden ve civar illerden takviye ister. Çok ilginç, yardım istenilen yerlerden biri de Bolu’dur. Tokat Emniyeti’nden 20, Kayseri’den 31 polis Sivas’a gelirken, Jandarma Komutanlığı’ndan da 20 acemi er gönderilir. Olaylar devam ederken Madımak Oteli’ne aracıyla gelen Tugay Komutanı Ahmet Yücetürk, kalabalığa baktıktan sonra tekrar makam aracına binip olay mahallinden uzaklaşır. Bu sahne, saniye saniye görüntülenmiş durumda. Polis kayıtlarına göre Sivas’ta 2 Temmuz’da görev yapan (takviye kuvvetlerle birlikte) 454 personel vardı.
Tarihe 2 Temmuz-Madımak Olayı olarak geçen üzücü hadise üzerine çok şey yazıldı. Tanıklar ve olayı birebir yaşayanların anlattıklarının ve yazdıklarının aslında gerçekleri tam manasıyla yansıtmadığı her geçen gün netleşiyor. Öyle ki bir kesim tarafından olayın sadece ‘dinci’ denilen gruplara yıkılmak istenmesi ve Sünni barbarlığı olarak sunması, madalyonun öteki yüzünü görmezden gelmek olarak değerlendiriliyor. Yine bu kesim, derin çetelerin parmak izlerini ve provokasyonu ısrarla görmezden geliyor. Diğer cenah ise provokasyona gelmenin mazeret olmadığını ve sorumluluğu kaldırmadığını kabullenmekte zorlanıyor. Madımak üzerinden yapılan ajitasyon, gerçek faillerin ortaya çıkmasını da engelliyor.
Ancak o dönemde çekilen çeşitli görüntüleri yeniden incelemeye alan Sivas Emniyeti, sürekli gelişen teknolojinin de imkânlarını kullanarak 2 Temmuz’u tabir yerindeyse yeniden ele almaya başladı. Emniyet bu konuda bazı ipuçlarına ve farklı ayrıntılara ulaşmış durumda. Grupları harekete geçiren, onları tahrik eden asıl failler konusunda önümüzdeki süreçte detaylar daha da netleştirilecek.
Şüphesiz Türk siyasi tarihinde Madımak’ın yeri çok büyük. Dolayısıyla, yıllardır ortaya atılan iddialar bir yana, Ergenekon Silahlı Terör Örgütü soruşturmasında da Madımak’ın geçmemesi düşünülemez. İddialara göre, mahkeme heyetine sunulan 3. İddianame’de Madımak olayı gizli tanıkların ağzından anlatılıyor. Bunun dışında hem Sivas Emniyeti hem de istihbarat birimlerinin ulaştığı bazı ayrıntılar var. Her şeyden önce 2 Temmuz 1993’te 37 kişinin ölümüyle sonuçlanan olay, tek başına bir grubun işi değil. Sanki bir konsorsiyum iş başındaymış. Yapılan bazı tespitlere göre, Madımak’ta ‘dinci’ olarak tabir edilen grupların yanı sıra ‘derin Aleviler’ ile PKK’nın da parmağı vardı. Diğer bir iddia ise adı Akın Birdal suikastı ile duyulmaya başlayan Türk İntikam Tugayı (TİT) da o gün Sivas’taydı. Ki bu yapıların çoğu, Ergenekon’un ‘Naylon Terör Örgütleri’ ilkesine uyuyor. Hatta bunların Ergenekon tarafından kullanıldığı artık ortaya çıkmış durumda. Daha önce Zara ilçesinde kutlanan Pir Sultan Abdal Şenlikleri’nin Sivas’a alınması da başlı başına bir zafiyet. Çünkü ilçede çıkacak muhtemel kargaşa ve olayların önlenmesi daha kolay olabilirdi. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Başkanı Murtaza Demir ve adı program sunucusu olarak geçen Ali Balkız (şimdi Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı), etkinliklerin Sivas’ta olması için öncülük etmişlerdi. ‘O tarihlerde tartışılan Aziz Nesin programa davet edilmeseydi olaylar yaşanır mıydı?’ sorusu da doğrusu çok ehemmiyetli değil. Zira Nesin kitaplarını imzalarken, konuşma yaparken hiçbir olay yaşanmaz. Görüntülerde yapılan tespitler ve 2 Temmuz’dan sonra yaşanan bazı olaylar dikkate alındığında Madımak’ın organize bir şekilde yakıldığı ortaya çıkıyor.
---------------------------------------------------------------------------------------------
5 TEMMUZ 1993TE BAŞBAĞLAR’DA NELER OLDU? NELER YAŞANDI?
Çok kısa olarak… Akşam namazı vaktinde köye gelen 100 civarında terörist Köy İmamı Adil Hoca ezan okurken önce onu camiden çıkarıyor. ( ‘’Ezanı bitirteyim bari’’ demesine aldırış edilmeden ) Sonra bilhassa öldürecekleri insanların isimlerini söyleyerek onları köy meydanında topluyorlar. Daha sonra telsizden gelen bir emirle ‘’Ateş serbest ‘’ deyip bu insanları kurşuna diziyorlar. Kadınları ise bir başka yere toplayıp yanlarına bir cihaz bırakıyorlar. Kadınlar bunu telsiz sanarak konuşmuyorlar aralarında…Ancak köyden silah sesleri kesilip de yerlerinden çıktıktan sonra o cihaz patlıyor. Yani kadınların yanına bıraktıkları şey de bir bombaymış. Onları da öldürmek istemişler aslında.
Köyü basan caniler tarafından köylülere tam 1.5 saat propaganda yapıldı ve öldürülmek için seçilen erkeklere neden öldürülecekleri anlatıldı. 2 Temmuz’da Sivas’ta çıkan olaylarda hayatını kaybedenlere karşılık katledilecekleri ifade edildi. Propagandadan sonda köyün tüm erkekleri kurşuna dizildi ve 28 kişi hayatını kaybetti. Daha sonra köy ateşe verildi ve 214 ev, köy okulu ve köy camii yakıldı. Bu yangınlar sırasında da 1’i çocuk, 4’ü kadın, 5 kişi öldü. O gün Başbağlar’da toplam 33 kişi can verdi. Katliamın ve kundaklamanın ardından köye bırakılan bildiride, “Sivas’ın intikamı alındı” deniliyordu.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sözün özü: Her şeye rağmen bu ülkede her inanç, her etnik kökenden insan kardeş olarak yaşamaya devam ediyor ve devam edecek. Geçmişte ve günümüze akan bunca kana rağmen emellerine ulaşamayan dış ve iç hainler bundan sonra da emellerine ulaşamayacaklardır.Yeter ki bizler bakarken her yöne bakmasını bilelim. Duyarken her yönden gelen sese kulak verelim. Biz bir ölsek de bin doğan bir milletiz. Hiç kimse bu milleti bölemeyecektir.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------
YORUMLAR
Yazınızda Madımak olayının perde arkasında kalan bilinmeyen taraflarını öğrendim.
Birbirimizi ötekileştirerek nereye varacağız bilmiyorum. İnsanın insana duyduğu sevgi ve saygı ne denli önemli anlaşılıyor. Aklı başında olan insanlar hiç bir provakatöre kanmaz, aklımızı kullansak
biraz, sorunlar çözülür gibi geliyor.. Şimdi yaşamışım gibi üzüntülerim tazelendi,
tebrikler bu değerli yazıya,
selâm ve sevgilerimle..
sami biberoğulları
Elimden geldiği kadar tüm yönleriyle ele almaya çalıştım bu olasyları ve perde arkasında yatanları..
Selam ve sevgilerimle.
Merhaba Saygıdeğer Sami Bey;
Yazınıza paralel yazıma yazdığınız yorumla haberdar olduğum bu akıl- vicdan muhasebesinden geçmiş, gerçekçi ve net araştırma- tespit ve analizi içeren; vicdanımızı, özümüzü, insanlığımızı ifadesiz örselediği kadar objektif bir bakışı ve değerlendirmeyi de zorunlu kılan, emek ve özenle yazılmış değerli yazınız karşısında -buruk duygularla- eğiliyorum saygıyla! Sizi şahsen tanımam gerekmez; insan insanı izinden / sözünden de anlayabilir, algılayabilir, inanıp güvenebilir. Daha önceki -hayatın içinden- yalın ve sevecenlikle kaleme aldığınız yazılarınızla tanıyıp severken, saygı ve güven duyarken; bu yürek ve us derinliğiyle yazılmış ciddiyet ve emekle karılmış, insan olmanın en yüce değer olduğunu kavramış duyarlı ve hakkaniyetli yazınızla bir kez daha saygımı, güvenimi, sevgimi ve dostluğumu hak ettiniz! Alevi veya Sünni ya da bir başka şey...Ne fark eder ki? İnsan özünde kin, nefret, ayrımcı , ırkçı, ayrıştırıcı, merhametsiz ve sadist duygu ve düşünceleri taşıyorsa benim için o insan insan olamaz! İnancının ya da ideolojisinin hangi yönde, hangi renkte olmasının hiç önemi yok! Bu yeryüzü hepimizin...YARATAN' ın yaratığı YARATILAN' lar olarak hepimizin! Her birimizin diğerine gereksinmesi var; paylaşılamayan nedir? Anlayabilmiş değilim! Kökeni, inancı ne olursa olsun; insan insanı nasıl yakar, nasıl katleder, nasıl kıyar? Böylesine sağlıksız bir ruh halini taşıyan insan ya da kesim- grup vs. her ne denirse artık; nasıl güvenle, sevgiyle, saygıyla, inançla emanet edilir insanımız/insanlık? Söylenecek çok şey var da...
İnsan olarak başımız eğen, yüzümüzü kızartan ama aynı zamanda -böylesine duyarlı, tarafsız, adil ve yürekli akil insanlarımız da var- dedirten yazınız karşısında bir kez daha teşekkür ediyorum samimiyetinize, ussal derinliğinize ve yürekliliğinize; saygıyla, dostlukla...
sami biberoğulları
Yazdığınız bu uzun yoruma sadece çok '' teşekkür ederim'' diyerek cevap vermek size haksızlık olacak biliyorum ama '' sonsuz teşekkürler''den başka şükran ifadesi bulamıyorum.
Sağ olun var olun.
Selam ve sevgilerimle.
Kan dökmekle neyi ispat ediyorlar, neyin intikamını alıyorlar anlamadım gitti(!)
Madımak otelde yakılarak ölenler de insan,Başbağlar da kurşuna dizilenler de. Ne acıdır ki, bu katliamları işleyenler de insan ama dilim varmıyor onlara insan demeye.
Emek verilmiş güzel bir yazı, geçte olsa okumaktan mutlu oldum.
saygılar hocam.
sami biberoğulları
Öyle güzel bir noktaya değinmişsiniz ki...Madımakta, Başbağlardaki katliamları yapanlara da insan demek insanın içini acıtıyor maalesef. Maalesef onlar da şeklen insan ama ruhen hayvan biler olamazlar.
Selam ve sevgilerimle..
Valla bütün bu hakikatların yanında beni asıl düşündüren halkın cehaletinin memleket için asıl tehlike olduğu ve bu cehaletin her anlayış ve idrak ediş taraflarınca eziyet gördükçe atrmasıdır.
Bir tahrik var.
Bir düşman el var.
Amenna.
Fakat tahrik olmaya müsaitlendirilmiş bir yığın da var.
meselenin acı bir yanı budur bence.
Ben neden tahrik olmazken bu provokasyonlar neticesinde başkaları kolayca oluyor ve insanları ateşin içerisinde tekbirlerle seyrediyor.
Efendimiz ( S.A.V.)'nin ayeşle alakalı hadislerine baktığım zaman bu seyredenlerin din halkası içerisinde duramadığunu görüyorum.
Başka bir bağnazlık.
Ve hiç bir gerekçe insanlar yanarken tekbir getirenleri makul kılmaz.
Selam ve saygı ile.
sami biberoğulları
Her toplumda sapıklar vardır elbet. Bu sapıkların sapıklıklarını çeşitli gerekçelerle makul göstermeye çalışmak da en az o sapıklıklar kadar sapıklıktır. Lakin 2 Temmuz günü çeşitli paylaşım sitelerinde yapılan yorumlara baktığımız zaman ortaya çıkan tablo korkunçtur...Bir tarafta alevilere en ağır hakaretler ve küfürler, öte tarafta ''Sivasta otuz yedi canı yakanlar hep namaz kılan insanlardı '' yorumları. Varılan netice ise şu= 1-Alevi ise yakılmayı hakketmiştir...2- Namaz kılıyorsa, camiye gidiyorsa, Allahu Ekber diyorsa yobazdır. Yakar...
Hülasa: Düşmanlık...
Dile getirmeye çalıştığım işte buydu.
Selam ve sevgilerimle.
RefikaDoğan
İyi ki sizler varsınız, iyi ki...
Saygı ve dostlukla...
Ah hocam hep söylenen oyun oynuyorlar üzerimizde .Maraş olaylarında anlatıyor birisi ben beni bildim bileli 2 tane millipiyangocu vardı birden 8-10 tane oldular tabii işleri de vardı bunların.sonra o kötü olaylar .Olayları halkın yardımıyla açığa çıkar birgün o zaman gerçek anlaşılır.
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
hocam elinize yüreğinize sağlık konuyu çok güzel herkesin anlayabileceği biçimde dile getirmişsiniz en ince dtaylarına kadar umarım anlamayanlar anlar ve ona göre çamur atarlar diyorum çok teşekkür ediyorum saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler.
bekir odaci
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.